Kürdistanseverler…

Batının Orta-doğu’ya büyük ilgisi 150 yılı aşkın süredir devam ediyor. Bu ilgi Orta-doğu’nun ezilen halklarına değil. Onların kara kaşlarına kara gözlerine hiç değil.
Bu büyük ilgi Ortadoğu’nun kısmen taşına, toprağına. Ama en önemlisi taşın toprağın altındaki petrol denizine ve madenlerine.
Birinci paylaşım savaşının temel sebeplerinden biri de bu bölgeye kimin sahip olacağının yanıtı.
Sanayi devriminin enerjiye olan gereksinimi ve sanayi devriminden güçlenerek çıkan ülkelerin emperyalist ülkelere dönüşmesi ile birlikte bölgeye olan ilgi arttı. İngilizler başta olmak üzere Batılı devletler birdenbire bu bölgenin insanlarını çok, ama çok “sevmeye” başladılar. Osmanlı devletinin bölgeden çekilmek zorunda kalmasından sonra yapay devletçikler oluşturdular. Kürdistan hayallerini hep canlı tuttular. Böyle bir devleti oluşturma şansları olmalarına rağmen, hiçbir zaman “Kürdistan” kuramadılar.
“Kürdistan” kuramamalarında bölge ülkelerinin direnişi kadar emperyalist ülkeler arasındaki çelişmeler de belirleyici oldu.
Bölgeye bu kadar ilgi göstermelerine rağmen hiçbir zaman bölge insanının geri kalmışlığını kıracak bir adım atmadılar. Tersine azgelişmişlik bataklığında sömürülerini sürdürdüler. Cehaleti, din savaşlarını beslediler.
Batılıların bu ilgisi, kendilerinin “Kürdistan” ya da “Kürt Bölgesi” adını verdikleri bölgeye değil, yeraltı zenginliklerinin olduğu bölgeye idi. Bu nedenle sınır tanımadılar. Bölge ülkeleri hiçbir zaman sınırlarını güvende hissetmedi.
Türkiye, İran, Irak, Suriye toprakları üzerinde bir “Kürdistan” hayaleti gezdirdiler. Hatta bu hayaletin gezintisi zaman zaman Azerbaycan topraklarına kadar uzandı.
Buralardaki zengin kaynaklar üzerindeki sömürüleri sürmesine rağmen “daha” diyerek isteri krizleri geçirdiler. Bölge halklarını birbirleriyle çarpıştırdılar. Böylelikle ürettikleri silahları da satarak bölge ülkelerine giren bir parçacık petrol parasını silah ticareti yolu ile geri aldılar.
Bugün bölgedeki istikrarsızlığın temelinde hep bu yatar.
Birinci ve Körfez savaşından sonra tekellerin bölge ile ilgili iştahları daha da arttı. Bu nedenle ikinci Körfez harekatı ve sonrasındaki çatışmalar tezgahlandı. Eskiden adını bile duymadığımız ve günümüzde “Güney Kürdistan” ya da “Kürdistan Özerk Bölgesi” olarak bilinen yerdeki Zaho, Duhok, Batufa, Tirbila-Gare gibi adların on binlerce kilometre uzaktaki tekellri bizden önce biliyordu.
Bu azgın tekeller Türkiye toprakları üzerindeki emellerini de hiçbir zaman terk etmediler. Özellikle NATO ülkesi olmamız ve bağımsızlığımız üzerindeki hassasiyetlerimizin azalmasından sonra iştahları daha da arttı. Ülkemizde bazı hükümetlerin düşüşü ile bu istekler arasında ilginç paralellikler oluştu.
Kanadalı Teck Cominco adlı madencilik şirketinin 12 Mart darbesi sonrası Güneydoğudaki madencilik talepleri ülkemizin büyük krizle boğuştuğu Kemal Derviş döneminde hedefe ulaştı ve AKP döneminde onaylandı. Bu şirket bu iş için 30 yıl sabırla bekledi.
Ülkemizde adını sadece terör olayları ile andığımız yerlerde Kanada şirketinin bölgedeki ruhsatlarını şöyle sıralayabiliriz:
Dağlıca: Başvuru tarihi 02.08.1973. Ruhsat tarihi 09.11.2001 740.93 Hektar arazi
Dereçam: Başvuru tarihi 02.08.1973. Ruhsat tarihi 13.11.2001 479.90 Hektar arazi
Şenoba: Başvuru tarihi 02.08.1973. Ruhsat tarihi 13.11.2001 2210.68 Hektar arazi
Beytüşşebap: Başvuru tarihi 02.08.1973. Ruhsat tarihi 19.11.2001 2596.09 Hektar arazi
Balıklaya: Başvuru tarihi 02.08.1973. Ruhsat tarihi 19.11.2001 2026.65 hektar arazi
Şırnak: Başvuru tarihi 02.08.1973. Ruhsat tarihi 19.11.2001 3234.75 Hektar arazi
Ortabağ: Başvuru tarihi 02.08.1973. Ruhsat tarihi 19.11.2001 1590.45 Hektar arazi.
Ruhsatı Ecevit Hükümetinin en zayıf günlerinde alınan bu maden sahalarının onayı AKP’nin iktidar olduğu 2003 yılında yapılmış ve çalışmalara başlanmıştır. Bu bölgede iş yapan her türlü şirket terör örgütüne “vergi” adı altında büyük haraçlar ödemekte ve örgütü beslemektedir. Bunun belgesi bayram günlerinde Emin Çölaşan’ın yazdığı ve Turgay Ciner’in bir firmasından haraç istenmesi konusunda Enerji Bakanı ile “Alo Fatih” arasındaki telefon görüşmesinde ortaya çıktı.
Orta-doğu bölgesinde emperyalist tekellerin soygun heveslerine “dur” denmedikçe savaşlar sona ermeyecektir. Bunun için de bağımsızlıkçı, başı diki onurlu iktidarlar gerekiyor.
Orta-doğunun düğümünü Kürdistanseverler değil, vatanseverler çözecektir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.