Kraldan çok kralcılar

Anımsayacaksınız, üç-dört gün önce, “İmam böyle yaparsa” başlıklı bir yazı yazmıştım ya, yalanı ve talanı haber yapamayanlar kraldan çok kralcı kesildi. Müslümanlığı tekelinde toplamış ve sözde başkalarının üzerinden sallamış da sallamış: “Camiye gitmeyenler cemaatin kaçtığını bilemezmiş, İmaret’te toplanarak açıklama yapanlar cami cemaati değilmiş, haber bulamadıkları için yazılar kahvede yazılmış, yazılanlar yalanmış, ” gibi düzmece savlarla İmamın avukatlığına soyunanların sahne aldığını görüyoruz.
Savcılıktan avukatlığa dönenler o kadar çoğaldı ki, siyaha beyaz demeye çalışanları saymakta zorlanıyoruz.
Aslında dönmelerden fazla bir şey beklememek gerekir.
Meltem’den haber çalarak beslenenleri kenara bırakalım da, öncelikle, “İnfaz memuruydum” diyerek masaları yumruklayanın İmam değil de, Müezzin Üsame Tellier olduğunu düzeltelim ve kimlerin yalan konuştuğuna, kimlerin nasıl çarpıtma yaptığına geçelim:
Halkı, “Camiye gidenlerle, camiye gitmeyenler” noktasına taşıyarak, tehlikeli sularda kulaç atanlar, “Mahalle baskısı” oluşturmaya çalışıyor. Sonu nereye varacağı belli olmayan senaryolarla gerçeklerin gizlenemeyeceği iyi bilinmelidir. Özellikle sorumluluk taşıyanların ateşle oynadığı unutulmamalıdır.
İmaret cami cemaati, İmam Mustafa Çolak’tan 7 yıldır şikayetçi. 2 yıl önce 160, 03 Ocak 2014 tarihli dilekçeye de 43 imza atarak Karacabey Kaymakamlığına durumu ikinci kez resmi yazı ile bildirmiş durumda. Selimiye Mahallesi Muhtarlığı’nın bu konudaki yakınmalarını sağır sultan duydu. Sözlü uyarıların sayısı belli değil. 7 yıl öncesine değin cami dolup taşıyordu. Çay Ocağı İşletmecisinden tek bir şikayet olmadığı da biliniyor. (İmam Mustafa Çolak’ın dışında) Her ne kadar İmam şikayetçi olmadığı konusunda yemin etse de, Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile Karacabey Emniyet Müdürlüğü’ndeki gerçekler belgelendirilmiş durumda. Yani, yalan ortada.
Düşünün, yüzlerce Selimiyeli İmamla ilgili şikayetlerini resmiyete döküyor, Müftülük Binası önünde toplanan sendika üyeleri, ısmarlama haber yapan kalemşörleri aracılığıyla, “Bunlar cami cemaati değil, yandaş gazete, yalan yazıyor” diye bölücülük yapıyor.
Bir kez daha duyuralım: 1999 yılında Muhtarlıkta toplanan Selimiyeliler, cemaati camiye taşıyabilmek için mezbelelik durumdaki bahçenin temizlenmesini ve çiçeklendirilmesini kararlaştırır. Bakımına ve korumasına süreklilik kazandırabilmek amacıyla kendi aralarında topladıkları parayla bahçenin bir köşesine 20 metrekarelik çay ocağı yapar. İşletmeciliği de camiye göz-kulak olsun diye Ali Şirem’e verilir. Şirem, bahçenin bakımı, tuvaletlerin temizlenmesi, caminin korunması görevlerini altı yıl boyunca severek ve kusursuzca yerine getirir. 1999’a kadar bomboş durumdaki cami dolup taşmaya başlar. 2006 yılına kadar sürtüşme yok, tartışma yok, anlaşmazlık yok. Cami cemaati teravi namazlarını yaz aylarında yine bahçede kılıyor. Şikayet eden ya da şikayet edilen yok. Anlayacağınız ortalık güllük gülistanlık.
Ta ki, İsmetpaşa Köyü Muhtarlığı ile anlaşmazlık yaşadığı için İmaret’e atanan Mustafa Çolak gelinceye değin.
2007’den sonra çay ocağı İşletmecisinden uydurma şikayetler başlıyor. Neymiş, İşletmeci camiye gitmiyormuş.. Çay ocağına kadınlar geliyormuş.. O güne kadar duyulmayan müzik sesinden cemaat rahatsız oluyormuş.. Niyet bozuk olunca, yalan devreye giriyor.
Bunlar minareye kılıf uydurmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.
Mustafa Çolak geldikten sonra Selimiye’nin kışlaya döndüğünü ve şeffaflığın kaybolduğunu söyleyen İmaret’in gerçek cemaati bakın neler diyor: “Cami avlusundaki 7-8 tane iğde, asma ve selvi ağacı talan oldu. İmam, gülleri tekmeliyor, çiçek ektirmiyor, zeytin ağaçlarını sulatmıyor. Laf söyletmiyor. Konuşmak istediğimizde azarlıyor, “Sen bu caminin cemaati değilsin, Sen, Tatarlar Camisi cemaatisin, ne işin var burada? Zor geliyorsa, git evinde kıl namazını. Siz beni istemiyorsunuz ama giderken, bir kaçınızı da götüreceğim. Hemşerim geliyor, şimdi gönderin de göreyim. Vakıflar Bölge Müdürlüğü ayrı bir eyalettir, siz oraya giremezsiniz. Cami cemaati, çay ocağı yüzünden kaçıyor.”
İmam böyle döktürüyor. Caminin cemaati ise terk-i diyar eylemiş durumda.
Cami cemaati: “ Yalan konuşan bir imamın arkasında namaza durulmaz. Bu yüzden başka camiye gidiyorum. Geçtiğimiz Ramazan’da bir bayan, İmama yardım yapılacak diye makbuzsuz para topladı. Her yıl 1.5 tona yakın zeytinden gelenlerin ve kumbarada biriken paraların nereye harcandığını gösteren tutanakların camiye asılmasını istiyoruz. Ziraat Bankasındaki yardım hesabı da açıklanmalı.”
Bence de açıklanmalı ki, şaibe varsa ortadan kalkmalı.
Selimiyeliler, 1.5 yıl önce sessizce kurulan Derneğin ne iş yaptığını ve yönetiminde kimlerin yer aldığını bilmiyor. Ve bir adım daha atarak, Müftülük işlem yapmazsa, Karacabey Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunacaklarını ileri sürüyor.
İlginç değil mi?
Yorumu etkililere ve yetkililere bırakıyorum.
Birileri İmama toz kondurmasa da, şeffaflık isteyenlere, “Cami cemaati değil, yandaş gazeteler yalan yazıyor” dese de, gerçek İmaretliler daha inandırıcı geliyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.