Kimlerin Bayramı Kutlu Olsun?

Yarın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı…
23 Nisan 1920’de Meclis’in kurulduğunu, günün anlamını ve önemini uzun uzun anlatmaya gerek yok. Nasılsa en ince ayrıntısına kadar bunları herkes biliyor.
Atatürk TBMM’nin kuruluş tarihini bayrama dönüştürerek, bu bayramı savaş sırasında yetim ve öksüz kalan bütün çocuklara ithaf etmiş.
Babasız büyüyen o çocukların bir nebze olsun gönüllerini almak istemiş. O çocuklar unutulmasın, o mücadele unutulmasın diye belleklere kazımış.
1933 yılında ilk kez çocukları makamlara oturtmuş. Bir günlüğüne dahi olsa onlara ülkeyi teslim etmiş. Belki de ileride teslim alacakları devletin sorumluluğunu bir gün bile olsa hissetmelerini istedi.
Belki de çocukların bütün masumiyetleriyle oturacakları o makamlarda verecekleri kararların daha neşeli ve daha içten kararlar olacağını düşündü.
Yarın tören sırasında yine bütün bu ritüeller tekrarlanacak. ‘Çocuklarımız şöyle kıymetli, böyle önemli!’ nutukları atılacak.
Ardından o minicik çocuklar büyük harflerle adlandırılmış bir dolu sınava sokulmak için delicesine bir tempoda, çocukluklarından uzak, anlamını yitirmiş bir yarışa hazırlanmaya kaldıkları yerden devam edecekler.
SBS, OKS, YGS, ÖSS, DPY derken çocuklar artık güvenmedikleri bir sınav sisteminde neye dahi hazırlandıklarını anlamadan sınavlara girip çıkacaklar.
Devletin görevi öncelikle o çocuklara eğitim fırsatı verip, bu fırsatı da eşit olarak dağıtmak değil midir? O zaman niyedir bu kadar çok sınav? İlkokulda dahi devlet okuluna gitmek istememek niyedir? Hele de liseye geçerken girilen sınavlarla hangi ‘daha iyi’ okulda okumak hedeflenmektedir?
Niye hiçbir sınavı kazanamayanların okudukları okullar ‘DÜZ LİSE’lerdir?
Niyedir bu kadar ayrıştırma? Niyedir bu kadar sahiplenmeme?
Bir çoğumuz ‘düz lise’ mezunuyuz. Şimdilerde beğenmediğimiz o düz liselerden çıkanların eğitim seviyesi bugünlerde sınavlarla girilen okulların seviyesiyle eşdeğerdi. Belki de daha fazla. Ya şimdi niye devletin okullarındaki eğitim seviyesi bu kadar düştü? Birkaç idealist öğretmen dışında bu çocuklara gereken özen niçin gösterilmiyor?
Bırakalım Anadolu’nun ücra köylerini, en yakınımızdaki devlet okullarında dahi gereken alt yapı yok.
Bir kısım çocuk özel okulların tüm konforundan yararlandığı halde istemeye istemeye okula giderken, büyük bir kısım çocuk daha iyi şartlarda okuyabilmek için mücadele vermekte. Bazı kız çocukları kapılarına kadar gelmiş servis aracına binbir nazla binerken, birçoğu “Baba Beni Okula Gönder” kampanyalarından medet ummakta.
Bazılarının elinin altında bilgisayardan tut da teknolojik ne kadar oyuncak, edavat varsa hepsi mevcutken birçoğunun bir boya kalemi dahi yok.
Bazıları ayakkabı markası beğenmezken birçoğunun ayakkabısı dahi yok.
‘Çocuklar Gülsün Diye’, çocuklar okusun diye, çocuklar ağlamasın diye bir dolu proje halkın tanıdığı kişiler tarafından yürütülmekte.
Devletin aslî görevi olan eğitim ve sahiplenme konusu devletin dışında herkes tarafından kotarılmaya çalışılıyor.
Çocukların sağlıklı ortamlarda yaşamaları, sağlıklı ortamlarda eğitim görmeleri gereken her koşul ıskalanmakta. Okul; babaların işsiz, annelerin eğitimsiz oldukları bir aileden kopup gittikleri, öğrenmeleri gereken her ne varsa onları da öğrenemeyip, bomboş gidip bomboş döndükleri bir mekandan öteye gidemiyor.
Dünyada çocuk bayramına sahip tek ülke olan bir ülkenin çocuklarına bu kadar önemsiz ve bu kadar hoyratça davranılması kimin ayıbıdır?Devlet okullarında oldukça fazla öğretmen açığı olmasına rağmen, KPSS denilen malum sınavı geçemedikleri için devlet kurumlarında görev alamayan öğretmenlerin kenarda beklediği, çocukların öğretmensiz kaldığı okullardaki çocuklar onlar…
Atanan öğretmenin atandığı okulu beğenmeyip mecburî hizmet süresini raporlarla geçirdiği okulların öğrencileri onlar…
İlkokul çağındakilere, hâttâ daha miniklere dahi tecavüz edilebilen bir ülkenin çocukları onlar.
Babasının annesini sokaklarda sürükleyerek bıçakladığını gören çocuklar onlar
‘Töredir’ deyip eline silah tutuşturularak kız kardeşinin ya da annesinin cezasını kesmeye zorlanan çocuklar onlar.
Ellerinde taşlarla sokak aralarında polisle çatışan çocuklar onlar.
Kırmızı ışıkta bekleyen araçların camlarını silme bahanesiyle para dilenen çocuklar onlar.
Çetelerin; daha hızlı koşuyor diye ailelerinden satın alıp kapkaççı yaptığı çocuklar onlar.
Çocuk yaşta fuhuşa zorlanan çocuklar onlar.
Çocuk yaşta dedesi yaşındaki bir adamla evlendirilen çocuklar onlar.
Çocuk bakımevlerinde, kimsesizler yurtlarında her türlü tacize ‘devlet eliyle’ uğrayan çocuklar onlar.
Onların da bayramı kutlu olsun mu?

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.