Kim iki yüzlü?

Alışkanlık yaptıysa bir kez,
kurtulması zordur illetten,

            Ne
söylersen söyle anlamaz. Ne konuşursan konuş, dinlemez. Bildiğini okur.

            Yüzüne
tükür istersen, “Yarabbi şükür” der!

            Bu durumda
ne yapalım ki?

            Doğruları
yazmayalım mı? Yanlışları söylemeyelim mi? Görevimizi unutalım mı? Yada yanlış
ile doğruyu karıştırarak biz de çoban salatası mı yapalım?

            Kırk
yıllık kani, olur mu yani?

            Şaka bir
yana; insan yedisinde neyse, yetmişinde de odur. Zorla değişmez.

            Biz
sözümüzün eri olalım. Söylediklerimizin arkasında duralım. Haber yapacaksak,
kılı kırk yaralım, kaynağına ulaşmaya çalışalım. Oramızı, buramızı
oynatmayalım. Taşıdığımız sorumluluğun bilinci içinde olalım.

            Kargaların
ağzına bakarak yapılan haberlere fazla takılmadan doğruları aktarmayı görev
sayalım.

            Öncelikle
yineleyelim: “AK Partinin iç meselesi bizi hiç ilgilendirmez.” Bunu önceki gün,
“İki yüzlülük ve Halit Türkkan gerçeği” başlıklı yazımda dile getirmiştim.
Birileri buna çakı bulmuş çocuk gibi sarılmış! Savrulmuş da savrulmuş:

            AK Parti
İlçe başkanlığı için yapılan “ön seçim”de, “Halit Türkkan’a danışmanlık yapıyor
muşum… Huzursuzluğu hakim kılanlarla kol kola yoklamaya girmişim. Hem de
Türkkan’ın çabasıyla… Türkkan’ın savunuculuğunu üstlenmişim… Sözümü yuttuğumuza
kamuoyu tanık olmuş… Adem Surguç istifa etti diye yazmışım. Sonra özür
dilemişim… ADD’den ve üyesi olduğum bazı sivil toplum kuruluşlarından ihraç
edilmişim” gibi imalar dillendirilmiş.

            Sondan
başlayalım ve açıklayalım: ADD’den ihraç edildiğim doğrudur. Nedeni biliniyor.
Ancak bir kez daha yazayım: Hırsızlığa göz yummadığım için. Kırk bin liranın
hesabını veremeyenlerden hesap sorduğum için. (Kırk bin lirayı da kurduğum ve
sekiz yıl başkanlığını yaptığım ADD’ye ben bırakmıştım.)

            – Adem
Surguç’un istifa etmediği (!) ortada. 
(Bu arada AK Parti İlçe Başkanlığı’na Mustafa Çelik atandı.) Haberi
verdiğimiz gün aradı ve “Ben istifa etmedim Abi” dedi. Bende, “Baltayı taşa mı
vurduk yoksa” şeklinde soru yönelttim. Fazla da konuşmadık. Yanlış haber
yapsaydık inanın özür dilerdim. Ayrıca, Halit Türkkan’a kendi ilkelerim
doğrultusunda basın danışmanlığı yapmaktan da rahatsızlık duymam. 

            – Gelelim
vehbinin kerrakesine: AKP’nin yeniden yapılandırılması için yoğunlaşan ön seçim
sırasında mesleğim gereği İlçe merkezine gittim. Kimseyle de kol kola olmadım.
Gören varsa beri gelsin. Üç beş dakika sohbetten sonra çıkarken, İl yöneticisi
olduğunu orada öğrendiğim İbrahim Aytekin’den gelen öneri üzerine Cemalettin
Torun’la iki-üç dakika  görüştüm.
Cemalettin Bey’in, “Karacabey’de kimi ilçe başkanı olarak görmek istersiniz”
sorusuna özetle, “Ben partili değilim. Bu partiye de oy vermedim. İsim
konusunda görüş belirtmem etik olmaz. Dışarıdan ahkam kesmeyi doğru bulmuyorum.
En doğru kararı sizler belirleyeceksiniz” yanıtı verdim.

            Halit
Türkkan’la ilgili tek bir kelime bile söz etmedim.

            Cemalettin
Bey teşekkür etti. Sonra da oradan ayrıldım.

            Cemalettin
Bey orada!

            Yalan
söyleyen, yalan yazan şerefsizdir.

            Sözümüz de,
özümüzde belli.

            Sahi siz
hangi partiden siniz?

            Anap’tan
belediye meclis üyesi olacaksınız, dört yıl boyunca, Doğru Yol Partili Belediye
Başkanı’na parmakçılık yapacaksınız.

            Encümen
seçimlerinde, yemin ederek Sedat Karakaşlar’a oy verdiğinizi söyleyeceksiniz,
sandığa başka isim yazıp atacaksınız. Sonra da, “Hangi o çocuğu vermedi acaba”
senaryosunu oynayacaksınız. Sandıktan çıkan oylara, Belediye Başkanının önünde
bakılınca, ortaya çıkan gerçek karşısında da Önder Matlı’yı ileri sürerek
ağlayıp özür dileyeceksiniz.

            Bu ne
yaman çelişki, bu nasıl dürüstlük böyle?

            Buyrun
bakalım kim iki yüzlü?

            Buyrun
bakalım tanıyanlar kimi yadırgamıyor?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.