Kifayetsiz muhterisler

Bildiğiniz gibi insanlar, kendi yürekleri ile kafalarının bitmez tükenmez mücadelesi içinde yaşarlar. Yürekleri tragedya, kafaları ise komedyadan yanadır. Kafaları ile gülmek, yürekleri ile ağlamak isterler. Uzun bir süredir yazmıyorum, yüreklerin ağlamasını bir nebze de olsa durdurmak adına ilk yazı mizah konulu bir yazı olsun istedim ama bunun çok ciddi ve ağır bir yük olacağını düşünerek vazgeçtim. 

Seçtiğim konu “psikoloji”. Neden bu konuyu seçtim? Çünkü sizlere günümüzde yönetilenlerin, çalışan sınıfının çeşitli hak mahrumiyetleri ve yaşadıkları gasplarla birlikte kendilerine çalışma ortamlarını hatta hayatı çekilmez kılan, tıpta “megolaman, paranoyak v. b…” gibi sıfatlarla adlandırılan kifayetsiz muhterisleri tanıtmak istedim. 

Güncel hayatınızda; siyasette, sporda, çalışma ortamlarınızda “Ya bu kişi bu sığlıkla, bu eksikliklerle, bu vizyonsuzlukla buralara nasıl gelmiş?” diye düşündüğünüz olmadı mı hiç? Sanıyorum birçoğunuzun cevabı “evet” olmuştur. 

Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD'li psikolog bu hissi çok yaşamış olacaklar ki bir araştırma başlatmışlar. Fizyolojik, psikolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgu ve sonuçlara ulaşmışlar: 

Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler. 

Niteliksiz insanlar niteliklerini abartma eğilimindedirler.

Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli olan insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler. 

(Esasen bunun çoğu zaman farkında oldukları halde onlar için hayatta sadece kişisel menfaatleri önemli olduğu için acziyetlerini boyun bükerek geçiştirirler.) 

Bu bulgular ışığında bir grup üniversite öğrencisi arasında yaptıkları testi de değerlendiren psikologlar Dunning-Kruger Sendromu adını verdikleri metni yazmışlar. 

Bu metinde yer verdikleri ana hususlar şunlar;

İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan “yetersiz kişiler” kendilerini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymazlar! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünürler. (Hayatta kendi gerçek emek ve güçleriyle hiçbir zaman kimlik sahibi olamayacak böyle kişilere “bak seni kimlik sahibi yaptım; yetkin var, gücün var, hadi bakayım göreyim seni” diyen üst, amir, ya da özellikle patronlar bunları biraz da yemleyerek istedikleri gibi kullanırlar.)

Eksiler, kariyer açısından artıya dönüşür. Sonuçta “Kifayetsiz muhterisler” her zaman ve her yerde hızla yükselirler…

Ancak bu cahillik ve kendini bilmeme karışımı, mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur. Mesleki açıdan bir sürü eğitim almış donanımlı gençler kariyer beklentilerinin olumsuz sonuçlanacağını görerek mutsuz ve başarısız olurlar. Gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar hayatın çeşitli alanlarında fazla alçakgönüllü ve ürkek davranarak öne çıkmaktan çekinir, kıymetlerinin bilinmesini beklerler. Tabii beklerken kırılır, kendilerini geriye çekerler. Muhtemelen üstleri, patronları ve çevre tarafından da ihtiras eksikliği ile suçlanırlar. Böyle olunca da meydan tamamen niteliksiz

ve kifayetsiz muhterislere kalır!..

Bir örnek vereyim izninizle;

Celal Sevencan, 1954 Trabzon Of doğumlu. 1975 yılında 21 yaşındayken lise, ardından 1981 yılında Samsun Yüksek İslam Enstitüsünü bitirdi. 1982-1994 yılları arasında çeşitli okullarda öğretmen, müdür yardımcısı ve müdür olarak görev yaptıktan sonra 1994 yerel seçimlerinde Refah Partisi Samsun Tekkeköy İlçe belediye Başkan adayı olarak seçimlere girdi. Seçimlerin ardından “İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Yazı İşleri Müdürü” olarak göreve başladı. 1995 yılında “Mezarlıklar Müdürlüğü”ne atandı ve 5 yıl görev yaptıktan sonra 1999 yılında “İtfaiye Daire Başkanlığı”na programcı olarak atandı. 01. 05. 2001 tarihinde “Sosyal ve İdari İşler Müdürlüğü”ne getirilen Sevencan,  17. 11. 2004 tarihinde bu defa” Katı Atık Yönetimi Şube Müdürlüğü”ne atandı. Sonunda 04. 08. 2006 tarihinde “İstanbul Kent Orkestrası Müdürlüğü”ne asaleten atanan Sevencan, evli ve 5 çocuk babasıdır. Halen bu görevi başarıyla sürdürmektedir!..

Sizler de çevrenize bir bakın, eminim bu satırları okurken bile aklınızdan niteliksiz/kifayetsiz tanımına uyan bir dolu yüz, bir dolu isim geçmiştir… Hele 30 Mart seçimleri nedeniyle ne menem bir iş olduğunu hala çözemediğim siyaset arenasında kimleri görüyorsunuz değil mi?

Nereden buldum bu sıkıcı konuyu diye düşünerek bir yandan yazımı bitirmeye çalışırken , bir yandan da televizyonda bir kanaldaki reklam kuşağını izliyorum. Futbol federasyonunun tüpçü başkanı tarafından Milli takım teknik direktörlüğüne getirilen Fatih Terim reklamlarda oynuyor. Hani şu geçtiğimiz günlerde yanlış bilmiyorsam yıllık 3, 7 milyon Avrupa lirası/euro , yaklaşık 900. 000 TL (900 milyar) aylık ücretle bu göreve getirilen şu bildiğimiz Fatih Terim reklamlardan da malı götürüyor. 1 Milyon Amerikan lirası(dolar) almış bu reklam için. 

Asgari ücretin net 803. 68 TL. olduğu ülkem insanı, Milli takım teknik direktörlüğüne bir sürü afrayla tafrayla, güya hiçbir kişisel menfaat gözetmeden, vatan-millet için gözü kapalı imza atan(gözü açık olsa kim bilir ne para isteyecek?) bu şahsa ödenen ücretin farkındadır, değilse de farkında olmalıdır mutlaka. Çünkü, bu ödenen para tüpçünün kasasından değil ülkem insanının alın teriyle çalışırken hak ettiği üç kuruşluk kazancının vergisinden ödeniyor. Bir de üstüne bir sürü pozlar, fiyakalar, kabadayılıklar…Kime ne fiyakası yapıyorsunuz be kardeşim? Bu milleti bu kadar da salak yerine koymayın lütfen!

Sonuç; Dünyanın sorunu nitelikli, donanımlı ve akıllılar hep kuşku içindeyken, aptal ve niteliksizlerin arsızca, küstahça kendilerinden emin olmaları ve hep yükseklerde oturmalarıdır. Ama nereye kadar göreceğiz bakalım…

Kalın sağlıcakla… 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.