Kayıp çocuklar

Bugün empati yok!
Bugün dinlemek yok!
Bugün anlamaya çalışmak da yok!
Çocukları böyle hunharca katledebilen bir insanın anlaşılacak en ufak bir yanı olabilir mi? Hangi bahane, hangi sebep bu yapılanı haklı gösterebilir?
Bayram günü birkaç şeker daha alabilmek için neşeyle cıvıldaşarak konu komşu kapısı çalan, el öpen, bayramlık harçlık toplayan o masum çocuklar hangi gerekçeyle böyle bir sonu hak edebilir?
Hangi nefis küçücük bedenlere el uzatabilir? Hangi nefis onlara dokunurken zevk alabilir? O çocukların korku dolu bakan gözlerinin önünde kim böyle bir tecavüzü gerçekleştirebilir?
Bir değil, iki değil, art arda tam üç canı kılı dahi kıpırdamadan kim boğabilir, kim bıçaklayarak öldürebilir? Kilometrelerce uzağa kim taşıyabilir?
Kanlar içindeki o minik bedenleri soğukkanlılıkla açtığı çukura üst üste kim gömebilir? Kim sonra da gidip gömdüğü yerin üzerinde piknik yapabilir?

Tarih: 26 Mart 2011
Olay: Kayseri’de 1.Kayseri’de 1.5 yıl önce Ramazan Bayramı’nda şeker toplamak için evlerinden ayrıldıktan sonra kaybolan ve ikisi kardeş 3 çocuğun cesedi, Yozgat’ta toprağa gömülü halde bulundu. Polisin olayla ilgili gözaltına aldığı zanlı suçunu itiraf etti ve çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Zanlının kaçırılan çocuklardan birinin ailesine komşu olduğu ve çocukları öldürdükten sonra gömdüğü yere piknik yapmaya gittiği ortaya çıktı.
****

Ya biz; sağımız-solumuz bu canice işlenen suçlarla doluyken biz nasıl hiçbir şey olmamış gibi yaşayabiliyoruz?
Bir şeyler olduğunu anlayabilmek için illa ki kendi canımız mı yanmalı? Başkasının çocuğu nasılsa BAŞKASININ mıdır? Bizimki evinde güven içinde olsun da, olan başkalarına olsun, öyle mi?
Ya bir gün biz de o başkaları için BAŞKASI oluverirsek. Ya çığlıklar atarak dövünüp dururken bizi izleyenler bizim için kısacık bir üzülüp, evlerine döndüklerinde bizi unutuverirlerse. Ya biz kendi acımızla cayır cayır yanarken dünya hiçbir şey olmamışçasına dönmeye devam ederse.
Evladının canice bir cinayete kurban gittiğini öğrenmiş, acıyla kavrulmuş bedeniyle bir köşeye çökmüş, katılmış kalmış bir anne gördüm
ben. Çaresizlik içinde kimden hesap soracağını bilemeyen acı dolu bir baba gördüm.
Bu insanların hayatı o çocukların kaybolduğu günden beri hayat mıydı? Yaşadılar mı? Her gün korku dolu bir bekleyiş, her gece kâbus dolu uykular. Evladı nerededir, aç mıdır-tok mudur, eziyet altında mıdır, sağ mıdır… Bitmek bilmez sorular, geçmek bilmez günler-geceler.
Hadi şimdi bu olaya da bir kılıf bulun. Hadi şimdi tecavüze uğrayan on yaşındaki Tülay için de ‘Dekolte giyinip karşısındakini tahrik etmiştir’ deyin.
Unuttunuz mu, bu memlekette altı aylık bir bebeğe annesinin gözü önünde tecavüz edildi, üstelik anne de işin içindeydi. O bebekte de mi tahrik unsuru vardı?
Maalesef ki bu kişiler için ‘canlı’nın hiçbir kıymeti yok.
Ne insanın, ne hayvanın, ne de dalındaki bir çiçeğin.
Annesini öldürüp ‘Ne olmuş ki, cezasını verdim!’ diyebilen bir insanın hangi yasada, hangi törede hükmü olabilir? Hangi yasa onu koruyabilir? Hangi avukat onu savunabilir?
Peki şimdi biz bu kişileri ne yapalım?
Yıllarca süren davalar sonucu az bir cezaya mı mahkûm edelim? Sonra da bir af çıkartıp salımı verelim? Öyle mi?
Bu insanlar normal değil. Anlamıyor muyuz? Bu insanları ya tedavi etmeye çalışacağız; yok, olmuyorsa da ortadan kaldıracağız. Ya müebbetle ortadan kaldıracağız ya da ortadan kaldırılması için hangi yol gerekiyorsa o yola başvuracağız.
Toplumu içten içe kemirip yok eden bu olayların haberleri yapılırken bile çok dikkat edilmeli.
Vahşeti sıradanlaştıracak şekilde olaylar sündürülmemeli. ‘Fail’ kahramana dönüştürülmemeli. Katliam misâli yaşanan her olaydan magazin haberleri çıkartılmamalı. Verilecek cezanın büyüklüğü en azından caydırıcı olabilmeli.
Çoğu toplumun içinde gizlenmiş kişiler bunlar. Sıradan insanlar.
Kendisine hakim olamayan bu insanların durumu fark edildiğinde tedavi edilebilmeli. Kendisini kontrol edemeyenler kontrol altında tutulabilmeli. Bu insanların ortalarda ne zaman nerede patlayacağının bilinmediği bir serseri mayın gibi gezmesine izin verilmemeli.
Bunun sorumluluğu emniyette, basında, hukukta, sağlıkta ve diğer bütün kurumlarda.
Konya Emniyeti altı aylık bir çalışmayla bu olayı aydınlattı. Şimdi sıra hukukta ve basında. Onlar da bu olayda bir sınav verecekler. Verilen cezadan sonra sağlıkçılar da devreye girerek tedavi gerekiyorsa tedavi edecekler.
Her şey olacak, olacak da; vah giden o üç yavruya. İşte onlar hiçbir zaman geri gelmeyecek. Onların ateşi ailelerinin yüreğinde mahşere kadar yanacak, hiç ama hiç sönmeyecek.
Son sözüm ebeveynlere; N’olur küçücük çocuklarınızı gelişigüzel sokaklara salıvermeyin. Çocuk onlar, iyiyi kötüyü bilemez.
Ama siz bu dünyada sadece iyilerin olmadığını gayet iyi biliyorsunuz.
Biliyorsunuz, değil mi?
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.