Kaybedenler Partisi’nin Seçim Sonuçları

Yaa işte evladım.
Biz seni boşuna mı yedirdik içirdik, okuttuk büyüttük, yurtdışlarına gönderdik. İntihalle dahi olsa profesör bile ettik.
Sonra da getirdik tepelerden birine kondurduk. Boşuna mıydı sanırdın sen hep bunları?
Tabii ki değildi.
Tabii ki vakti zamanı  geldiğinde bizim elimiz kolumuz ol, ağzımız dilimiz ol diyeydi hepsi.
Vakit tamamdır evladım.
Haydi bakalım şimdi sıra sende.
Bizim sana sunduklarımızı ödeme zamanlarındasın şimdi. Yıllardır sana verdiğimiz vazifeleri eksiksiz yapıyorsun maşallah. Yine pek farklısını yapmayacaksın. Merak etme…
Biraz söylentilere karşı duracaksın. Biraz basını ve milleti oyalamak için birkaç kelime edeceksin. Ötesi kolay.
Nasılsa yine unuturlar. Unutmazlarsa da biz ne yapar ne eder bunu da unuttururuz.
Orda burda “İstifa et” diye bağrışanların lâflarına da bakmayasın hiç. Tabii ki istifa etmeyeceksin. Tabii ki vazifenin başında kalacaksın.
Çok değil, birkaç sene sonra bu oyunlara ihtiyacımız da kalmayacak nasılsa. Senin gibi sınavlarda yüksek puan alan seçilmiş insanlar birkaç yıl içinde görevi devralacak pozisyonlara gelecekler.
Hadi biraz daha sık dişini…
****
Kimden bahsettiğimi anlamışsınızdır az çok.
KPSS söylentilerinin ardından kimseleri tatmin etmeyen açıklamalar yapmak zorunda kalan yetkili kişiden bahsediyorum. Ali Demir’den yani…
Doğrusu ya, kendisini televizyonlarda izlerken ülkemizde Şeytanın Avukatı adıyla gösterime sunulan Devil’s Advocate filmini hatırlıyorum.
Bir yandan da Emre Yılmaz’ın “Şeytan’ın Fısıldadıkları” isimli kitabından bazı cümleler düşüyor aklıma.
İçinde bulunduğumuz durumla alakalı olarak kitaptan birkaç cümle paylaşmak isabetlidir diye düşünüyorum.
“Şeytan kimseyi dürtmez. Elinden tutar usulca ve kulağına eğilip bir şeyler fısıldar. Önce gülümser, sonra gülersiniz.
Tehlikeli bir ihanet oyununa başlayanlar sanırlar ki sadece kaybederlerse bir bedel ödeyecekler.
Halbuki tehlikeli ihanet oyunların ters bir kuralı vardır:
Kazananlar her zaman kaybedenlerden daha çok bedel öderler.
Üstelik çoğu zaman herkesin ödeyeceği bedel apaçık ortadadır.
Tehlikeli oyunları bu kadar cazip kılan ise, bedellerin asla peşin istenmemesidir.
Kader, verdiği hazza kıyasla en fahiş bedeli işte bu yüzden ihanet oyuncularından talep eder.
Ve oyuncular en ağır senetleri çarçabuk imzalar ve atlarlar sahneye.”
Ve biz; “Fiziksel olarak en pis işlerde çalışanlara en düşük ücretleri öderiz. Ruhen en pis işlerde çalışanlara ise en yüksek.”
****
İnsan ruhunu bir kez satmaya görsün, ondan sonra artık bu yoldan dönüş namümkün görünüyor.
Demek ki bir kez o pazarlığa oturdun mu, bir kez o anlaşmayı yaptın mı artık cayma hakkın yok. Ondan sonra önüne ne konulursa paşa paşa ya da belki de seve seve her söylenileni yaparsın.
Biz ve bizim gibiler de yanlış olduğuna inandıkları her konu üzerine kendi fikirlerini beyan ederler.
Bazen kendi kendilerine konuştuklarını düşünseler de yine de kendilerini konuşmaktan alıkoyamazlar.
Yazdığım eski bir yazıya bakıyorum da, geçen yıldan bu yıla yine hiçbir şey değişmemiş.
Yine tartışmalar, yine şüpheler, yine iddialar, yine yalan, yine dolan…
Ben’ce, malum çivi çoktan yerinden çıkmış…
Bugünlerde birisi akıl edip de Kaybedenler Partisi’ni kursa keşke. Nasılsa potansiyel kitle hazır durumda…
Benden söylemesi…
****
İlkokuldan itibaren içinde bulundukları eğitim hayatlarında üniversitede okumaya hak kazanmış, lâkin okudukları üniversiteden aldıkları yeterlilik belgesi olan diplomalarının yetersiz(?) bulunduğu, kamuda çalışabilmeleri için bir de kamunun kendi sınavından başarı(?) gösterme zorunluluğunun olduğu, bunun için paralar denkleştirilerek dershanelere gidildiği -ki üniversiteden mezun olmuş ama işsiz bir insanın dershane ücretini yine ailesi ödeyecektir-, üstelik üniversiteye giriş sınavından dahi çok çalışıldığı ve bütün bunların sonucunda sınavlardaki şaibelerle burun buruna kalındığı bir anlayışın elinde kıvranan insanlar…
Ve onların ellerinden alınan hakları….
Ve onların veballeri…
Ve onların ahları…
Galiba bütün bunlara değecek kadar büyük kazanımlar var ortada.
Varsa da bu dünyada.
Kimse sanmasın ki öteki dünyada…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.