İTTİHAT TERAKKİ-BAĞIMSIZLIK SAVAŞI VE FENERBAHÇE

AHMET AYGÜN ATA KÖŞE YAZISI

Ulus Devletlerin Bağımsızlık Savaşı sırasında salt silahlı gücünün tam donanımlı, Vatan Sevgisi paha biçilmez, disiplin ruhunun üst düzey olması ile birlikte komuta eden lerin günümüz strateji ve savaş teknikleri çok önemlidir. Ancak gerçek efsaneyi yaratan Cephe Gerisinin bütünlüğü ve desteğinin ölesiye olmasındadır.

1907 Türk Devriminden öne çıkan Türk olmaktı, Türklük kültürünü yeniden öne çıkarmaktı. Yanı Türk’ün bin yıllardan bu yana var olan Örgütlenme yeteneğiydi. İttihat ve Terakkinin başarısı Namık Kemal, Ziya Paşa ve Mithat Paşa’dan aldığı Türk Ulusunu canlandırmayı örgütlülüğe dönüştürmesi oldu. Devrimden tam çözüm sağlanamamıştı. Osmanlının hakaret ettiği, adını yasakladığı Türklük bilincine sahip Anadolu’da yalnızca 12 milyon Türk kalmıştı. Onları Osmanlı Hükümdarları savaş zamanında anımsıyor, diğer zamanlarda Ermeni, Arap, Kürt kökenli vahşi çetelerin, aşiretlerin katletmesine göz yumuyordu. İttihat ve Terakki ‘den Devrimci geleneği devralan Mustafa Kemal ve Arkadaşları bunu önce Müdafai Hukuk Cemiyetine ardından katledilen, yok sayılan Türk Köylüsüyle Büyük Millet Meclisine taşıyordu. Cephe Gerisininde çok sağlam olması gerekiyordu. Önce cephe gerisi Çerkes, Kürt, Arnavut ve Ermeni çetelerinden temizlendi. Türklük bilinci olan, Türklük ve Vatan bilinciyle kurulan dernek, birlik, ocak, kulüp gibi oluşumlarda cephe gerisinin kaleleriydi.

Fenerbahçe her türlü zorlaştırıcı etki nedeniyle 1907’de kurulabildi. 1908’de ilk tescil edilen Türk Spor Kulübü oldu. Tüzüğünde Vatana Asker yetiştirmek olan tek spor kulübü olarak yaşamaya devam etmektedir.

Ülkemizin emperyal kapitalizme açık pazar haline getirilmeye başlandığı 12 Eylül Amerikancı darbesi ve ardından 24 Mart kararlarını uygulama görevini Amerika’dan alan Anap ile 40 yıllık süreç başladı. Anap döneminde ilk kez kulüp yönetimleri ve hatta Başkanlar siyasetin göbeğindeki adamlardan oluşmaya başladı; Fenerbahçe ve Beşiktaş hariç. Öyleki diğer kulüplerin lehine devşirme sporcular Türk Yurttaşı kabul edildi. Kulüp Başkanları “Bizi sevmeyen ölsün” demeye, spor rekabetini ölümle adlandırmaya başladı. Futbol tüm dünyada olduğu gibi getirisinden dolayı büyük şirketlerin, siyasi partilerin ve en sonunda cemaat ve tarikatların ilgi alanı oldu. Pasta çok büyüktü. Avrupa’da başarı sağlayan bir kulübün tur atlaması gizli görüşmelerle sağlandı! 1990’ların başlangıcında Tele Vole dönemleri başladı. Belli kulüplerin sporcuları Tele Vole kahramanı yapıldı. Zamanla diğerleri de uymak zorunda kaldı ancak yine de farklılıkları vardı. Spor ve sporcu ahlakı, kulübün felsefesi, ardındaki sayısal güç ve içindeki maddi güç onları farklı kıldı. Artık şike ve teşvik primi alenen yapılıyor. Bunları yapanlar lanetlenmek yerine Özal’ın dediği gibi işi bilenlerdi. Maddi güç ikinci plana kaymıştı. Mafya ve tarikat bağlantıları olanlar istediği gibi at koşturuyordu. O kulüplerin birkaç Başkanı dışında olanlar mafya-tarikat sisteminin perde önündekileri oluyordu. Türkiye Cumhuriyetine karşı suç işlemiş Devlet Görevlileri bu kulüplerde Başkandan önce geliyor, büyük saygı görüyordu. Taraftarların çoğu bunu görmüyor ,görmek istemiyordu. Kupa geliyordu ya, şampiyon olunuyordu ya ! Basın bir kulübün yengisinin ardından iğrenç başlık atıyor. Bir kulüp yöneticisi rakibinin kağıttan bayrağına ortadan kolunu sokmayı bir halt sanıyor. Diğeri de bayrak dikeni Tanrılaştırıyor, Ahlak,spor bilinci ayaklar altına alınıyordu. Uzun süre federasyon başkanlığı yapan zat iyi bir futbolcu bulunduğunda o kulüpte oynayacağının kararını veriyor, sisteme uyan küfürbaz bir antrenörle Türk Sporuna sözde hizmet ediyorlardı. Örneğin; Devletteki görevini mafyalaştırmış Mehmet Ağar, tuttuğu takımdaki oyuncuya Elazığ Sporda oynayacaksın diyor, reddedince futbol yaşamı sona eriyordu. Tuttuğu kulübün sporcusunun düğüne gidiyor. En önde o sonra o kulübün Başkanı salona giriyordu. Kazanılan paralar kayda geçmiyor. Nereye gittiği bilinmiyor, sorulamıyordu.

Fenerbahçe kendi gücünün farkında son kale olarak direnişini sürdürüyordu. Örneğin; mal varlığına göz diken, orayı alıp AVM gibi ya da benzeri oluşumlara döndürecek Belediye Başkanı kurultaydan kovuluyordu. Önceki Başkanın Türk Futbol Dünyasındaki en büyük transfer bedeli kulübün kayıtlarında çıkmıyordu! İçini mafya-tarikat sarmış kulüp idmana cemaatin toplantı yerinden gidiyor, bazen idmandan oraya gidip NURLANIYORLARDI! 1990’larda Beşiktaş ‘a yapılmamış rezillik kalmıyordu. O kulübün Teknik Direktörü diğer kulüp oyuncularına yaptığı gibi iyi oyun oynayıp devre arasına giden Beşiktaşlı futbolculara küfrediyor, fiili saldırıda bulunuyor. Anlı şanlı Federasyon Başkanının ve Spor dünyasının ve dahi hükümetlerin sesi çıkmıyordu. O mafya-tarikat düzeni Fenerbahçe ‘nin ÖNCE FENERBAHÇE diyen taraftarına ve Yönetim Kurullarına diş geçiremiyordu. Ancak futbol sahada oynanmaktan çıkarılmıştı. Bir hakemin dediği gibi “45 metre öteden de olsa o penaltıyı vermek zorundaydım” ! Bir gecede futbolcu kalitesi biraz düşen ayrıcalıklı kulüplerin kapısına “emirle” sabah iyi futbolcular bırakılıyor. Sonra ayrıcalıklı diğer kulübe tıpış tıpış götürülüyordu! O kulüplerden birinde sporcuysan sorun değildi. Trafik kazası mı yaptın, sorun değildi. Hocaefendi o gariban aileye okuyup üflüyor. Üfürük paraya dönüşüyordu. Hop olur böyle kazalar, Hocaefendi paklar! Eh 2000’lerde birlikte yürüyen iktidarda olunca herşey tereyağından kıl çeker gibi oluyordu. Vergi kaçırıyorlar, af oluyordu. Aptal Fenerbahçe tıkır tıkır ödüyordu. Borsa manipülasyon yapıyorlar, şikayetler mahkemeye gidiyor ama hoooop mahkemeden çekil deniyor. Manipülasyondan çalınan milyarların hesabı sorulmuyordu. Allah muhafaza Hocaefendi üf der, mahvolurlardı ! Hesaplarında 500 milyon eksik çıkıyor, hükümet gık etmiyor. O 500 milyonun nereye gittiği belli oluyor. Başkanı bile “şike yapmadık diyemem” diyor, üstü örtülüyordu. O kulüpte oynayan sporcular bile “yapılanları anlatsam kulüp ortada kalmaz” diyor. Adli işlem bir yana, durmaksızın Federasyonda görev alıyorlardı. Beşiktaş’a bile mafya bulaştı. Rahmetli Süleyman Seba sözde Ülkücü bir mafya reisinin salonu basmasıyla Başkanlıktan ediliyor. Seba Gitsin, Ahmet Dursun deniliyordu. Seçilen Beşiktaş Yönetimleri Fenerbahçe ‘ye düşman oluyor. Defalarca kupalarını çalan kulüple TEMİZLİG ister hale getiriliyordu! Bir kulüp Başkanı silahıyla stada girebiliyor, onu sağa sola gösterip racon kesiyor ama Basın ve sözde skor yazarları “Aziz Yıldırım içeri giriyor amaaaaaa” deyince herkesin gözü kapanıveriyordu. Birşeyler yapmalıydı, birlikte yürüyenler ve ahlaksız sistemin savunucuları ne yapmalıyı konuşuyordu. 3 kulübün Başkanı açık ve seçik Fenerbahçe bizden 20-30 yıl öne geçti, bir şeyler yapmalı ” diyordu.

Yapıldı…Tıpkı Türk Silahlı Kuvvetlerine, Kemalist Aydınlara, Devrimci Aydınlara yapıldığı gibi kumpasa kurban edildi. Adiliğin örneği olsa gerek şikayeti o kulüplerden biri olan UEFA’ya yalnızca BİR MEKTUPLA yapabiliyor. Belge,bilgi olmadan Fetöcü savcılar ve UEFA’da lobisi güçlü olan o kulüple birleşen Akp iktidarı Fenerbahçe ‘nin ipini çektiğini sanıyordu.

Aziz Yıldırım’a şampiyonluk yarışındaki rakibinde Başkanlık yapmış Akp milletvekili “yarıştan takımı çek, başına kötü şeyler gelecek ” diyebiliyor. “Bize 600 milyar önerildi” diyen futbolcunun ifadesi alınmıyor. Hatta şikayetçi kulübte oynayan bir futbolcunun Teknik Menajer olduğu takımla yaptığı maçtan sonra “Fenerbahçe ‘den bir kuruş gelmedi, gelmediği gibi sözü bile edilmedi” demesi bile mahkeme kayıtlarına sokulmadı. Daha da beteri yıllar sonra Fenerbahçe ‘yi şikecilikle suçlayacak bir futbolcunun 84. Dakikada direkten topunun dönmesi bile göz önünde bulundurulmuyordu. Hatta Fenerbahçe ‘den bir hafta sonra aynı takımla karşılaşan o kulüp yediği beraberlikten golünden yalnızca 38 saniye sonra gol atmasını fark etmiyordu. Yerden gelen topa kafayla vurmaya çalışıp o şikecilikle suçlayan ahlaksızın gol atmasını kimse yargılamıyordu. Bir hafta önce Fenerbahçe ‘ye attığı her gol sonrası 2-3 dakika sevinç gösterisi yapan o takım bir hafta sonra topu santra noktasına kendisi getiriyordu!

Kısacası Türkiye Cumhuriyetinin Takımı; ordusu ve aydını gibi kumpasa kurban ediliyordu. Kaçtı denilen Aziz Yıldırım geriye dönüyor, 1 yıl hapiste kalıyor. Fenerbahçe taraftarı 650 bin kişiyle Türkiye Cumhuriyetinin en büyük protestolarından birini yapıyor. Kendi stadında gaz bombalı saldırıya uğruyor, dövülüyor, haklarında “Mustafa Kemal’ in İtleri” deniliyordu. Kumpas yerle bir oldu. Fenerbahçe günün parasıyla 250 milyon dolar zarara uğratıldı. Aziz Yıldırım ‘da çoğunluk taraftarda mücadeleden vazgeçmedi. Ekonomik anlamda bitik rakipleri beslenmeye başlandı, bu kez. Akp iktidarı bedava stad yaptı. 189 milyar dolar borcu olanın borcu nasıl olduysa 50-60 milyar düzeyine indi. Üstelik futbolcu satmadan! Mali fairplay nedeniyle Avrupa’ya gidemeyecek iki kulübe Akp hükümetince maddi güvence verildi, UEFA’ya! Sporcu mu gerekli? Allah Allah hep BEDELSİZ hep BEDELSİZ! Bazı futbolcular “Ben bu yıl burada oynayacağım” diyerek iki kulüp arasında mekik dokuyor! Takımıyla sabah idmanına çıkmış futbolcular antrenman ortasında kolundan tutulup o iki kulübe götürülüyordu! Amma bunlar çooook Ahlaklı kulüptüler! Sorun kanatsız melek! Fenerbahçe şikeci, Aziz Yıldırım diktatör! Aziz Yıldırım hiç vazgeçmedi! Fenerbahçe felsefesini kavrayanlarda..

Ancak.. Atasözümüzde olduğu gibi “Kahpe içerdense kapı kilit tutmaz” yöntemine gidildi. Fenerbahçe önce kurşunlandı. Failler bulunmadı! Futbolcuların araçlarına kurşun sıkıldı. Failler bulunmadı! Her türlü basın Aziz Yıldırım ‘a saldırdı. Şampiyonluğa giden futbolcular paralı, esrarkeş, fetöden para aldığı mahkeme kararıyla sabit olanlarca her yerde hakarete uğradı. Dönüşüm, Değişim adlı söylemler havada uçuşuyordu. Bu dil emperyal kapitalizmin bir diliydi. Bazı ülkelerde olduğu gibi iktidarı değiştiriyordu. Ki Fenerbahçe ‘de ancak bu yolla İŞGAL EDİLEBİLİRDİ, edildi de. Bunun için Türk Halkının gözünde efsanaleştirilmiş kapitalist biri gerekliydi.

Bulundu…

Sermayeci Koç Ailesinden Ali!

Programı yoktu!

Ne yapacağını bilmiyordu ama seçimlere 6 ay kala Teknik Menajer bile kullanmaya başlamıştı. Bu güvence nereden di, kimdendi, niyeydi? Kimse sorgulamadı. Ali cici çocuktu. Parası da vardı! Örneğin, 2019’da 1 milyar dolar borç ödenmişti, öyle açıkladılar. Sonuç; futbolcu satmadan alamazsın! 10-15 kadar fazla futbolcu var. Ya satacaksınız, ya serbest bırakacaksınız ama parasını ödeyerek.

Ali Koç’un bu denli desteklenmesinin ardında 2017 Ocak ayında Cumhurbaşkanı ile görüşmesinin bir ilgisi olabilir mi?

Gerçi konuşulan Metal Greviydi! İşveren % 3,8 ila %5,8 arası veriyor. İşçi % 28 ila 35 arası istiyordu. Grev kararı çıkmıştı. Türkiye Cumhuriyetinin metal sanayiinin üretimi duracaktı.

Veeee….3,8 ila 5,8 arasında direnen işveren %23 ila 28 arasında veriverdi ! 2 ay sonra ruhunu yitiren Fenerbahçe Kurultay Üyeleri bu kapitalist söylemlerin hipnozuyla değişim ya da dönüşüm ya da derin bilmem neyi gerçekleştirdi.

Sonuç mu?

Görüyoruz. Fenerbahçe ‘nin maddi gücü her dönem yüksekti. Sıkıntı maddi değildi. Çünkü; 7 yıl öncesinden (faizsiz) 250 milyon dolar alacağı var. Açacağı tazminat davalarından gelecekler var.

O zaman sorun ne?

Sorun yok. Sistemin yani emperyal kapitalizmin Fenerbahçe ile hesaplaşması var.

Aşağıya bakın… O hesaplaşma ondan!

BÜYÜK TÜRK ULUSUNUN VE KARACABEYLİLERİN RAMAZAN BAYRAMINI KUTLAR. TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE’DE ESENLİK, GÖNENÇ VE MUTLULUK DOLU NİCE BAYRAMLAR DİLERİM

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.