İstiklâl mi? İstikrar mı?

11 Nisan 2008 Perşembe; Ali Kırca’nın sunduğu “Siyaset Meydanı” programında “Avrupa Birliği” tartışılıyor. Son soru; Atatürk günümüzde yaşasaydı Avrupa Birliği konusunda ne düşünürdü ve nasıl davranırdı?
Soruya, bütün konuşmacılar “Atatürkçü” olduklarını ifade ederek, Türk Milletini canlarından çok sevdiklerini belirterek, Türkiye sevdalısı görüntüsüne bürünerek kendi anlayışları ve zanları doğrultusunda cevap verdiler.
Maksadım, konuşulanları değerlendirmek, katıldığım veya katılmadığım görüşleri ifade etmek değil.
Atatürk; “Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir; benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir!” demişti.
Biz de bu yazımızda onu anlamak ve hissetmek için, onun sözlerine müracaat edelim istedik.
*İnançsız idiler; çünkü milli amaçların ciddiyet ve kesinliğine ve bu amaçların dayanağı olan milli teşkilatın sağlamlığına inanmıyorlardı. Korkak idiler; çünkü kurtuluş için tek dayanağın millet olduğunu ve olacağını takdir edemiyorlardı.
*Benim havarilerim yoktur. Ülke ve millete kimler hizmet eder ve hizmete gücü ve liyakati olduğunu gösterirse havarilerim onlardır.
*Bir milletin ruhu zaptolmadıkça, bir milletin çalışma yapabilme gücü kırılmadıkça, o millete egemen olmanın imkanı yoktur.
*Halkın sesi, Hakk’ın sesidir.
*Bence bir millette onurun, namusun ve insanlığın varlığı ve kalıcılığı, mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla mümkündür.
*Bizim bakış açımız, “ki, halkçılıktır” gücün, erkin, egemenliğin halkın elinde bulundurulmasıdır. Yine kuşku yok ki bu, dünyanın en güçlü bir temel ilkesidir.
*Bayrak, bir milletin bağımsızlık alametidir.
*Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlerin şikârıdır(avıdır).
*Bir toplumun mutlaka ortaklaşa bir fikri vardır. Eğer her zaman ifade ve izhar (gösterme) edilmiyorsa, onun yokluğuna hükmolunmamalıdır, o eylemde mevcuttur.
*Ne kadar zengin ve refah sahibi olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, gelişmeler önünde uşak olmaktan öteye bir davranışı hak edemez…
*Tam bağımsızlık denildiği zaman, tabii ki siyasi, ekonomik, adli, askeri, kültürel v.s. her konuda tam bağımsız ve hür olmak demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrum olmak, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından mahrum olması demektir.
*Özgürlüğün de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası ulusal egemenliktir.
*Hak verilmez, alınır.
*Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve izmihlal(yok oluş) vardır. Her terakkinin (gelişmenin) ve kurtuluşun anası hürriyettir.
*Nihayetsiz bir hürriyet tasavvur olunamaz, hakların en büyüğü olan hayat hakkı bile mutlak değildir.
*Ulusların yargılama hakkı, bağımsızlığın ilk koşuludur.
*Kültür; okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, uyanmak, düşünmek, zekâyı eğitmektir.
Yorumu herkesin kendisine bırakıyorum!…
İnsanlar; inandıkları gibi yaşarlar ve yaşadıkları gibi inanırlar!…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.