İspanya’da ve Kuzey Irak’ta Halk Oylaması

Altı gün ara ile, biri Asya’nın, diğeri Avrupa’nın Batısında olmak üzere 2 ayrı ülkede, aynı hedefe yönelik iki halk oylaması yapıldı. Bu halk oylamaları uygar denilen ülkelerin gerçek yüzlerini göstermesi açısından ibret verici oldu.

Halk oylamalarından ilki, 25 Eylül günü Irak’ın Kuzeyinde 1991 yılından beri emperyalist işgal sayesinde adım adım inşa edilen “Kürt Bölgesel Yönetiminin” bağımsızlık ilanına yönelikti. Diğeri de İspanya’da, Katalonya olarak bilinen bölgenin bağımsızlık ilanına yönelikti. Her iki bölgede böyle bir halk oylaması yapıldığında hangi sonucun alınacağı baştan belli idi. Her iki ülkenin merkezi hükümetleri de bu oylamalara karşı şiddetli bir tavır alarak yasa dışı ilan ettiler. Sonuçta iki oylama da yapıldı. Kuzey Irak’ta Kerkük Musul gibi bölgelerde çatışmalar yaşanırken, diğer bölgelerde oylama sakin geçti. İspanya’nın Katalonya bölgesinde ise hemen her yerde çatışmalar yaşandı. Merkezi hükümet bazı sandıklara el koydu. Çatışmalarda güvenlik güçlerinden ve oylamaya katılanlardan yaralananlar oldu.

İlk bakışta olaylar iki ülkenin içişleri görüntüsü vermesine rağmen, kazın ayağının hiç de öyle olmadığı açıkça ortaya çıkıyor. Uygar adı verilen ülkelerin bu iki ülkede yaşananlara bakışındaki farklılık “uygar” dünyanın ikiyüzlü tutumunu ortaya koyuyor.

Kuzey Irak’taki gelişmeler, ABD başta olmak üzere “koalisyon güçleri” adı verilen Batılı “uygar” ülkelerin yalanlarla süslenmiş ağır saldırıları ile başladı. 1991 ve 2003 yılında Irak’a yapılan askeri müdahale ile milyonlarca insan öldü. Daha fazlası yaralandı, evsiz kaldı. Başta Irak petrolleri olmak üzere, kültürel zenginlikler yağmalandı. Irak’ın Kuzey bölgesi savaştan arındırılarak Barzani, Talabani ve PKK’nın egemenliğine teslim edildi. Bölgedeki Türkmen unsurlar baskı ile göç ettirilerek nüfus ve tapu kayıtları yok edildi. Suriye’de çıkartılan iç savaş ile Suriye’nin Kuzeyinde de benzer durum yaratılmaya çalışılarak Akdeniz’e ulaşan yapay bir devlet oluşturulması hedeflendi. Kuzey Irak’ta hedeflenen  bu yeni devletçiğe gelir getirmesi için bölge petrollerine, bu bölgeye egemen olan Barzani güçlerinin el koymasına göz yumuldu.

Ne yazık ki bu devletçiğin oluşturulmasında her türlü kamusal yapıların inşasında Türkiye ve Türk iş dünyası etkin şekilde görev aldı. El konulan Irak petrolleri, boru hattı ve iktidara yakın şirketlerce taşınarak bu yapay devletçiğin para kaynaklarına kavuşmasında destekçi oldu. Habur sınır kapısı da bu devletçiğin en önemli gelir kaynağı oldu. Türk-Sat uydusu bu yapay devletçiğin TV kanallarının yayınlarının halka ulaşmasında aracı oldu.

Bu devletçiğe nefes aldırmak amaçlı ikinci adım olan Suriye’deki savaşın başlamasında da ne yazık ki ülkemize egemen olan zihniyet etkin oldu.

Bütün bu gelişmeler sırasında ABD ve “koalisyon güçleri”, açık ya da gizli desteklerini bu yapay devletçikten yana sürdürdüler. Halk oylaması yaklaşırken göstermelik olarak “erteleyin” çağrıları yapsalar da bu konuda hiçbir özel çaba göstermediler. İsrail tam destek oldu. Sonuçta halk oylaması yapıldı ve bölgedeki gerginlik gün geçtikçe artıyor.

Bu halk oylamasından tam 6 gün sonra sıra İspanya’daki halk oylamasına geldi. Kuzey Irak’ta yapılan oylamaya ses çıkarmayan, el altından destekleyen “uygar” devletler, İspanya söz konusu olunca şiddetle bu oylamaya karşı çıktılar. ABD ve AB ülkeleri halk oylamasını yasadışı ilan ettiler.

Yugoslavya 7 parçaya bölünürken, Kafkaslar paramparça edilirken, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ile Ortadoğu’da 22 yeni devletçik kurulacağı ilan edilirken, bölünmüş Türkiye haritaları NATO toplantılarında “yanlışlıkla” masaya konulurken, Fransız çimento şirketlerinin ülkemizde de dağıtılan ajandalarının arkasına bölünmüş Türkiye haritaları konulurken seslerini çıkarmayanlar, sıra kendilerine geldiğinde şiddetle karşı çıkıp “özgürlük” maskelerini kolayca fırlatıp atıyorlar. Fransa’da Korsika, Birleşik Krallıkta İrlanda, İspanya’da Katalonya, İtalya’da Kuzey İtalya konularının sözü bile edilemiyor.

1996 yılında büyük tantana ile İstanbul’da gerçekleştirilen HABİTAT toplantısında, en yetkili ağızlar, Birleşmiş Milletler topluluğunun 200 üyesi olmasını yetersiz bulduklarını açıklamışlar ve 21. Yüzyılda bin üyeli Birleşmiş Milletler özlediklerini açıklamışlardı.

 

Gelişmiş “uygar” ülkelerden yeni devletçikler üretilmesine asla izin verilmediğini yaşayarak görüyoruz. Öyle anlaşılıyor ki bin üyeli Birleşmiş Milletler, az gelişmiş ve kaynakları bol ülkelerin paramparça edilmesi ile oluşturulacak. ABD, 51 yıldızına yeni yıldızlar eklerken, bizim gibi ülkelerden 7-8 yeni “devlet” yaratılacak. Yeraltı kaynakları sömürülürken birbirine düşman edilmiş bu yeni “devletlere” silah satılarak yeraltı kaynaklarından alacakları gelirler silah alımları ile emperyalist ülkelere geri dönecek.

Kardeş halklar birbirine düşerek “bağımsızlık” rüyaları görürken, hangi yeni esaretlere yelken açtıklarını görebilmeli ve birliklerini güçlendirmelidirler.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.