İncitme Beni

“Kanser, incitme beni demektir” dedi oyunun bir yerinde Gülbahar…

Mıh gibi çakıldı zihnime bu cümle.
Ne kadar da çok incitiyorduk birbirimizi aslında,
Ve günümüzde ne kadar da çok kanser vak’ası vardı artık..
Kansere dikkat çekmek için oynanan bir oyun izledim geçen gece sahnede.
Oyunun adı Gülbahar, yararına oynandığı dernek ise Pembe İzler Derneği idi.

Amatör oyuncular tarafından sahnelenen oyunun yazarı olan Ayşe Alagöz, oyuna adını veren kanser hastası Gülbahar’ı da canlandırıyordu aynı zamanda.

Bursalı bir ailenin kızlarını okutmak için İstanbul’a taşınmasıyla başlıyordu oyun. Yeni mahallesini pek hazzetmeyen Bursalı hala, içine yatmayan Bursalı delikanlı ile evlenmeye direnen üniversiteli yeğeni Nazlı ile mahallede yaşamaya başlayınca, biz de mahallenin karakterleri ile tanıştık bir bir.
6-7 Eylül olaylarında varını yoğunu yitirmiş gayrı muslim Bayan Mari, mahallede yaşamış olan Gülbahar’a aşık Rum meyhaneci Yorgo, İstanbul’un “yeni” yüzlerinden çok bilmiş komşu Münevver, Anadolu’dan göç ederek ekmeğini İstanbul’dan çıkartmaya çalışan acar manav, manavın hukuk okuyan biraz havai, biraz romantik yeğeni.
Bol çekişmeli ve bir o kadar da eğlenceli bir mahalleydi burası kısacası.
Oyun eğlenceliydi ancak bir yandan da herkes birbirini incitiyordu.
Yorgo Gülbahar’ı aldatarak onu incitmişti mesela.
Bursalı zengin baba, Bursalı Ercüment ile zorla evlendirmek isteyerek kızı Nazlı’yı incitiyordu, ‘yeni İstanbullu’ Münevver ‘eski İstanbullu’ Bayan Mari’yi incitiyordu durmaksızın, ödevini yapmayan Cengo annesini incitiyordu, top oynamak varken ödev yapmak zorunda kalmak da delikanlının kendisini incitiyordu, o da ödevlerini mahallenin genç ağabey ve ablalarına yıkarak bu incinmeyi ortadan kaldırıyordu.
Afacan Cengo incinmemenin yolunu şimdilik bulmuştu da, acaba bu dolambaçlı yol onu nerelere ulaştıracaktı?
Nazlı da incinmemenin yolunu kendisini incitmeyen, hâttâ üzerine titreyen manavın yeğeninde bulmuştu.
Bazıları gülerek, bazıları ağlayarak, bazıları aşık olarak, bazıları kaçarak, bazıları da şirretleşerek örüyordu duvarlarını.
Kanserden ölen yengesinin ardında bıraktığı Nazlısına annelik etmek için hayallerinden vazgeçen ve hiç evlenmeyen Bursalı hala hanım mücevherleri ve kürkleri ile avunuyor, Bayan Mari elinde taşıdığı kedisine, köpeğine, kuşuna sarılıyordu.
Yüreğinde nice aşklar taşıyan Mari’nin kocaya ihtiyacı mı vardı hem? Her dem hırlayan bir köpek, her dem tırmalayan bir kedi, her dem konuşan bir kuş neyine yetmiyordu…
Ancak onun kalbinin derinlerinde bir yerlerde bir sevda ağlıyordu.
Neden yavuklusu zamanında anasının dizinin dibinden ayrılamamış, neden sevdasına sahip çıkmamıştı, neden kendisini yapayalnız bırakmıştı sanki…
Kimliğinin yok edilmesi yetmezmiş gibi bir de aşkla incinmişti Mari.
O gülmesin de kimler gülsündü hayata böyle kahkahalarla.
Nasıl akıtmasındı gözyaşlarını koynuna içli içli…

Meyhaneci Yorgo da kendi incinmişliğine ve incitmişliğine ağlıyordu masalarda bir başına. Rakı şişesinde balık olduğu zamanlarda hayal meyal.görüyordu karşısında Gülbahar’ı.

Bir gün Gülbahar’dan gelen gerçek bir haber ise mahalleye kor gibi düştü, düştü ve mahallelinin yüreğini yakıp kavurdu.
Gülbahar kanserdi ..
Mahalleli sevgiye sarıldı bu kez birbirine.
Yorgo ile Mari her gün Gülbahar’ın başındaydı.
Bursalı zengin baba kızını Ercüment ile evlendirmekten vazgeçmiş, Nazlısını azat etmişti.
Sevgi iyileştiriyordu herkesi.
İncinen yerler onarılıyor, açılan yaralar kapanıyordu.
Mahallesine sapasağlam döndü sonunda Gülbahar,
Ve mutlu son.
“Evet, evet evet”
Böyle bir oyundu işte Ayşe Alagöz’ün kalem aldığı.
Oyunda rol alan amatör oyuncuların hepsi profesyonel bir iş çıkarttılar oyun boyu.
Bayan Mari ile daha önceki performanslarını aşan Hande Özemre Gençosman, deli dolu ve biraz da görgüsüz Münevver rolü le izleyiciyi kendisine hayran bırakan  Ayşe Vatansever,meyhaneci Yorgo rolünde Cihan Odabaş, Yorgo’nun sevdalısı Gülbahar rolünde Ayşe Alagöz, manav Emre Çelik, manavın yeğeni Erenay Işık, Bursalı baba Levent Ürün, kızı Burcu Becermen, kızkardeşi Esra Mütevelli, doktor Demet Çoraklı, Gülbahar’ın kardeşi Nevbahar Neslihan Çınar, Münevver’in oğlu Cengo Cenk Gençosman, nikâh memuresi ve aynı zamanda bu projenin direktörü Elif Dörter, Münevver’in kızı Zeynep Ceylin Yılmaz, Orbay Sehlikoğlu.
Ve elbette ki oyunun yönetmeni Berrin Kulya Balkanlar,
Ve sahne arkasındaki tüm teknik ekip…Pembe İzler Derneği’nin ve Nilüfer Belediyesi’nin farkındalık projesi olan oyunda yer alan bu isimler, tamamı gönüllülük kapsamında yürütülen bir sosyal sorumluluk projesi için çalışmışlardı.İncinen yüreklere dokunmak, yalnız değilsiniz demek, onları anlamak ve onları anlatmak için çıkmışlardı yola.
Oyun sonrası gördükleri ilgi ile önce kendileri sevgi ile kucaklanmış, belki de kendi incinmişliklerinin yaralarını sarmışlardı.Bundan sonra yapacakları, oyunu daha fazla kişi karşısında oynamak ve kanser hastalarına fayda sağlamaktı.
Biz yazarlara düşen de onların çabalarını daha fazla kişiye duyurmaktı…Bizler üzerimize düşeni yaptık,
Dememiz o ki: “İncitmeyin Birbirinizi”
****
Oyun 8 Kasım’da Bursa Nilüfer’deki Uğur Mumcu Sahnesi’nde, 16 Kasım tarihinde de İstanbul’da Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nde sahnelenecek.

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.