Hayvanı kendine benzetme, bırak!

Hayvan deyip geçiyor, insandan aşağı görüp itip kakıyorsunuz ya, değil.
Onlar bizden aşağı değil. Onlar bizden geri değil. Onlar bizden akılsız değil. Onlar bizden kötü değil. Onlar bizden vefasız değil. Onlar bizden duygusuz değil.
Uzaylılardan bahsederken, bizden ileri olduklarını, konuşmadıklarını ve telepatiyle anlaştıklarını söylüyoruz ya hep, işte hayvanlar öyle.
Konuşmuyorlar, lakin anlaşıyorlar.
Ne istediklerini hem birbirlerine, hem de bizlere anlatabiliyorlar.
Yeter ki biz onların dillerinden anlayabilecek mertebeye erişelim.
Biz insanoğlu ise konuşabildiğimiz halde anlaşamıyoruz.
Onlar, insanların göremediklerini görüp, duyamadıklarını duyuyorlar mesela.
Tüm doğayı dinlemeyi biliyorlar. En basitinden depremi sezip, kötü düşünceyi hissedebiliyorlar.
Tüm enerji titreşimlerine duyarlılar.
Bizden ileriler, çünkü bizim ihtiyaç duyduğumuz hiçbir şeye ihtiyaç duymuyorlar.
Kendi kendilerine yetebilip, gerektiğinde yardımlaşıyorlar.
Yuvalarını yaparken iyi birer mühendis, yavrularını büyütürken iyi birer ebeveyn, onları korurken gözü kara birer askerler.
Beslenmek için avcı, eğlenmek için oyuncular. Zevk için öldürmüyor, avlarına eziyet etmiyorlar. Besin zincirinin en altından en üstüne uzanan çizgilerinde zulme yer yok.
Kendi bölgesini belirleyip kendi neslini sürdürme adınaysa kıran kırana bir mücadele var. Orada da insafa ve vicdana yer yok.
Kural belli: Güçlü olan kazanır!
Sair zamanlardaysa hepsi birbiriyle ahenk içinde.
Ahenk deyince, evlerde bir arada yetiştirilen hayvanların dostluğu örnek sunulur insanlara.
Bakın nasıl dostlar, ibret olsun insanlara denilir.
Kedi-köpek-kuş vs vs.
Unutulur ki kavga AÇLIK’tan çıkar. Mama kabının her daim dolu olduğunu bilince kavgaya ne hacet…
Tok olunca gelsin eğlence..
 iken uyumu sağlayabilmekte iş.
Dost olmaya gerek yok.
Düzene dahil olup onunla bütünleşmek yeterli.
****
Onlar bizden ileri demiştik ya;
Bir kartal, bir şahin ya da bir baykuş avına kitlendiği an F16’lar yanında halt etsin.
Fizikçiler, bir tavuğun uzaktan atılan üzüm tanesini tek bir hamlede bulmasının açıklamasını koordinatlarla, kombinasyonlarla, X’lerle, Y’lerle, Z’lerle, gelsin türlü çeşit formüllerle yapsın.
Daldan dala atlayan maymunların nasıl olup da yere kapaklanmadığını, nasıl olup da sarmaşıkların birini bırakıp birini tutarken bu kadar seri ve hatasız davranabildiklerini gelsin bir biyoloji uzmanı anlatsın.
Doğadaki en büyük canlıdan, gözle görülemeyen en minik canlıya hepsinin bir bildiği var.
Binlerce çeşit canlının gık demeden yaptıklarını insanoğlu araçsız yapamıyor.
Suda yol almak için sandala, uçmak için uçağa, uzak mesafeler için arabaya ihtiyacı var.
İnsanoğlu bu aletleri yaratacak kadar akıllı derseniz, saydıklarımı kendi başına yapamayacak kadar aciz olduğundan derim.
Acizliğinden bihaber üstüne üstlük bir de ukala.
Kendisini dünyanın sahibi zannedip duruyor.
Yeleleriyle dahi korku yaratan bir aslanın karşısında ne kadar zayıfsa, minnacık bir kene karşısında da o kadar zayıf oysa. İkisinde de bir ısırığa bağlı ömrü.
Kendini üstün zanneden insan yaradılışıyla hayranlık uyandıran hayvanları zevk için avlayıp kafalarını kesip duvarlara asıyor, yetmiyor alıp kafeslere tıkıyor acımasızca. Onları ateşle, şiddetle, korkuyla ADAM ediyor aklınca. Haberi yok ki, o hayvanlara insan gibi davranmayı öğrettiği kadar kendisi insanlıktan uzaklaşıyor.
Sonrasındaysa en ufak bir boşlukta nereden geldiğini anlamadığı bir pençeyle yılların hesabı soruluyor.
Bir de bütün bunların suçlusu o hayvanmış gibi hayvana katil damgası vurulup, zavallı hayvan öldürülüyor.
O mu istedi senin oyuncağın olmayı?
O mu istedi koskoca ormanda yaşamak varken bir kafes içine tıkılmayı?
O mu istedi saçma sapan numaralar yaparak yerle bir etmek karizmayı?
Arz-talep‘in talep kısmındaki izleyiciler de kafesleyenlerden farklı değil.
Al birini vur ötekine…
Çok istiyorsan vur kendini dağlara-ormana, izle bütün doğayı. Yok yemiyorsa aç televizyonu, bul belgesel kanalını. Bak gör öğren orada yaşanılan hayatı…
****
Sevgiye duyarsız değil hiçbir hayvan. Ne sevgiyi unutur, ne de sevgisizliği.
Kendini tehdit altında hissetmezse ve karşısındakine güvenirse en büyük hazzı lütfeder ona.
Bu bir salyangoz, bu bir iguana, bu bir kuş, bu bir balık, bu bir kedi, bu bir köpek…
Hepsinin iletişim kanalları sonsuz açık. Yeter ki yakalasınlar doğru frekansı.
Sense insanoğlu, o çakraları açtırmak için gez dolaş kapı kapı!
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.