Hastane mi, zulümhane mi?

Karacabey Devlet Hastanesi’nin hızla süren çöküşü bir türlü
önlenemiyor.

Özelikle son bir yıl içinde yaşanan keyfi uygulamalar
işkenceye dönüştü.

Hastane, hastane olmaktan çıktı, birilerinin özel çiftliği
gibi işliyor.

Tespih tanesi gibi kuyruğa dizilen hastalar eziliyor,
büzülüyor, üzülüyor.

“Bugün git yarın gel. Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir”
mantığı adeta bilinçli olarak öne çıkarılıyor.

Bu kurumdaki yolsuzlukları, usulsüzlükleri,
sahtekârlıkları, hastalara karşı sergilenen saygısızlıkları Meltem’de defalarca
yazdık, somut belgelerle ortaya koyduk. Tık çıkmadı, Hiç bir şey de değişmedi.
Olumlu gelişme görülmemesi hastaları nasıl üzmesin!

Kaymakam Dursun Balaban, Hastanenin kansere dönüşen
yaralarını tedavi edebilmek için istediği kadar koşuştursun, iyi niyetle kapı
kapı dolaşarak topladığı yardımlarla istediği kadar son sistem teknik cihazlar
alsın, işe yaramıyor.

Aynı tas, aynı hamam hiç değişmiyor.

Görülen o ki, öncelikle keyfi uygulama yapan bazı
doktorların kafası değişmesi gerekiyor.

Anlaşılan, Hastanede balık baştan kokuyor.

Başhekim, “Benim arkamda Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
var” diyorsa ve bunca yatak sıkıntısına karşın, Döner Sermaye katını, “Yan
gelip yatma yeri”ne çeviriyorsa, burasının “Sevkhane” olması kaçınılmazdır.

Doktorlar hemşireler ikiye, üçe bölünmüş, huzurlu bir çalışma
ortamı kalmamış, kimin umurunda?

Başhekim, kendine nöbet görevi yazıp izin kullanıyorsa,
hastaları düşünen olur mu?

Hastalar sırada beklerken çile çekiyor. İtilip kakılıyor,
horlanıp darlanıyor. Sürekli Mustafakemalpaşa’ya, Bursa’ya postalanıyor. Nedense
bir türlü gören olmuyor.

Dr. Oya Öztürk’e hiç yakışmıyor!

Hasta varsa, hastane olur. Bunu da en iyi doktorlar bilir.

Geçen yıl Karacabey Devlet Hastanesi’ne atanan Nöroloji
Uzmanı Dr. Oya Öztürk’ün de bunu çok iyi 
bildiğini düşünüyorum.

Kaldı ki, hasta yoksa, doktora ihtiyaç duyulur mu? Hastane
neden olsun?

Herkes kendi görevini yapmak durumundadır. Hatta
zorundadır.

Yasalar, yönetmelikler böyle söylüyor da, acaba doktor Oya
Hanım ne yapıyor?

Oya Hanım, kuyruktaki hastaları perişan durumda bırakırken,
kız kardeşini ve kız kardeşinin arkadaşını muayene odasına alarak “Geyik”
yapıyor.

Uyarıldığında ise “Doktor yakınlarına, hâkimlere, savcılara
yönetmenlik gereği öncelik tanınır” zırvalamasını tekerliyor: (29.06.2011
Saat:11.30)

Pes doğrusu.

Tabi ki, özürü kabahatinden daha büyük oluyor.

Oya Hanım’ın yasaları, yönetmelikleri kafasına göre
değiştirerek Hastaneyi babasının çiftliği gibi kullandığı ortada. Üstüne üstlük
bunu sürekliliğe dönüştürmüş durumda.

Meltem çalışanlarına ise özellikle çirkinleştiğini kendisi
söylüyor!(14.04.2011)

Oya Hanım, hastasını içeriye aldıktan sonra başlıyor
sormaya : “Ne iş yapıyorsun? Nerede çalışıyorsun?”

-“Meltem Gazetesi’nde çalışıyorum” yanıtını alınca, “Ha, şu
yalan, dolan haber yazan gazetede mi çalışıyorsun” diyerek savrulmayı
sürdürüyor:

-“Kaymakam Dursun Balaban’ın Hastaneye yaptığı ziyarette
bende oradaydım. Kaymakam, “Hastalara iyi davranın” şeklinde uyarıda bulundu
diye yazdınız. Hâlbuki Kaymakam’ın ağzından böyle bir kelime çıkmadı.”

Bunlar, Oya Hanım’ın işi mi?

Oya Hanım, öncelikle savrulmayı bırakmalı ve doktorluk
görevini yapmalıdır.

Meltem, Kaymakam Bey’in verdiği demeci yayımladı. Yalan
olsaydı düzeltme istenirdi.

Diyelim ki Kaymakam Bey, hastalara iyi davranın
demedi.(Böyle bir anımsatma yapma zorunluluğu da yok) Kötü davranma hakkı mı
doğuyor?

El insaf!

Bilinmesinde yarar var: Hastanedeki huzursuzluktan Kaymakam
Dursun Balaban da rahatsız.

Oya Hanım, Kaymakam Bey’in demecini bahane ederek Başhekime
yaranma mesajları veriyor.

Oysa herkes kendi işini yapmalıdır.

Meltem, Eylül’de 54 yaşına giriyor. Bu güne değin
Hastaneyle ilgili yüzlerce haber yaptı. Bunların yarısı eleştiri içeriklidir.
Bir teki yalanlanmadı, hiç tekzip yemedi.

Oya Hanım, savrulmamalıdır ve kendi işine bakmalıdır. Kim
yalan yazıyor, kim doğru söylüyor, biraz düşünerek konuşmalıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.