Ne kadar güzelsiniz?

“Güzellik” her çağda ne kadar da önemsenen bir olgu değil mi?
İlk karşılaşmalarda öncelikle dış görünüşleri değerlendirdiğimizi düşünürsek, evet gerçekten de önemli.
Peki ya bilinen anlamda güzel yaratılmadıysak.
Bacaklarımız fazlasıyla kısa, burnumuz haddinden fazla uzunsa, kulaklarımız birer kepçe, dudaklarımız yok denecek kadar inceyse. Birbirlerinin üzerinden atlamaya çalışan çapraşık dişlerimiz varsa. Aynalara baktığımızda gördüklerimizi biz de beğenmiyorsak.
Yani insanların pek de güzel bulmadıkları insanlardansak.
Böyleyiz diye kendimizi suçlu mu hissetmek zorundayız? Ya da çevremizde -kendimizce- beğenmediklerimize suçlu muamelesi mi yapmalıyız?
Nasıl yaratıldığımız tamamen bizim dışımızda gelişen bir olay olduğundan mütevelli, ne güzel olmakla ezici olma hakkına sahibizdir, ne de olmamakla ezilmeye ve üzülmeye gerek vardır. Biz sadece öyle doğmuşuzdur.
Nihayetinde yaşayacağı bedeni seçme hakkı kimseye verilmemiştir.
****
İnsanların güzel oluşunu ya da olmayışını neye göre değerlendiriyoruz bir düşünelim.
Eninde sonunda herkesin iki gözü, iki kaşı, ağzı-burnu- eli-kolu-bacağı var. Güzel ya da değil diye nitelendirmek için fark yaratan başka bir şeyler olmalı.
O farkı yaratan nedir sizce?
Ben’ce  farkı -görsel olarak- yaratan sadece “oranlar ve simetri”.
Bunun dışında ne saç rengi, ne göz rengi, ne ten rengi, ne uzunluk, ne kısalık. Hiçbirisi değil…
Görsel oranların dışında farkı yaratan en önemli şeyse sadece kişinin kendisi.
Nasıl konuştuğu, nasıl baktığı, nasıl düşündüğü. İçinde taşıdığı ruhu, karakteri, neşesi, canlılığı, hayata bağlılığı…
****
Bazen dış görünüşüyle çok güzel bulduğumuz bir insanın konuşmaya başladıkça hayran olduğumuz o güzelliğini nasıl kaybedebildiğini ya da çok güzel bulmadığımız birinin karşımızda konuştukça ne kadar güzelleşebildiğini hayretler içinde izleriz.
Onda olumlu ya da olumsuz anlamda düşündüğümüz her ne varsa artık bizim gözümüze görünmüyordur, hepsi ortadan kayboluvermiştir.
Kişiliği ve bize aktardığı enerjisi bütün görüntülerin üzerine çıkmıştır.
Kalıcı ilişkilerde de güzellik kavramı ilk olarak göz önüne alınacak bir değerlendirme olmuyor zaten. Ne kadın-erkek ilişkilerinde ne de diğer her ilişkide. Komşumuzu, arkadaşımızı, eşimizi sadece çok güzel diye seçmiyoruz. Ya da çok güzel değil diye görüşmek istemediklerimiz yok.
Hayatını sadece bu kavramlara bağlı yaşayan insanların zaman içerisinde kendi kendilerini tüketişlerini, dış güzelliğinin yanında kendisine hiçbir şey katmak istemeyen, kendisinden başka kimselere değer vermeyen insanların gün gelip de güzellikleri kaybolmaya başladıkça derin hüsranlara uğrayışlarını hazince izlemişizdir.
Güzelliğin bir bütün olduğunu kavrayanlarsa geçici olan bu duruma güvenmez, yaşadıkları kadar kendilerini geliştirmeye ve zenginleştirmeye gayret ederler.
Bilirler ki; bu dünyaya sayılamayacak kadar çok sayıda güzel kadınlar, bir o kadar da yakışıklı erkekler gelmiştir ve kendi içlerinde fark yaratamayanlar diğerlerinden farksız yaşlı kadınlar ve yaşlı erkekler olarak bu dünyadan geçip gitmişlerdir…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.