Gözünü aç Türkiye!

Sadece İstanbul ellerinden gitmesin diye saray tarafından feda edilen yoksul ve parçalanmış bir ülkeyi parçalayıcılarının elinden alıp, esas sahibi olan halka teslim eden Mustafa Kemal Atatürk’ü rakı sofraları ile ve aşağılayarak değerlendiriyorsun ya; yapma..
Yapma ki cehaletin ortaya çıkmasın.
Ne o rakı sofraları senin tahayyül ettiğin sofralar, ne de o rakıyı içen kişi senin tasavvur ettiğin kişi.
Bilmiyorsun, bari öğren.
Öğrenmek için de biraz oku, biraz dinle.
Hoş, senin bunları bilmemende değil suç, suç hepimizde. Hepimizde ki, Atatürk’ü anmaktan fırsat bulup O’nu bir türlü anlatamadık.
Anlatanlara da yeterince kulak kabartmadık.
****
Geçtiğimiz 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde, otuz yılını Atatürk’ü, özellikle de asker ve devlet adamı kimliğinin dışındaki ‘Üçüncü Atatürk‘ü araştırmaya ve anlatmaya adamış olan İlknur Güntürkün Kalıpçı‘ya kulak kabarttım ben.
2014’ün şubatında Ata Lions’a konuk olduğunda izlediğim Kalıpçı, bu kez de CHP Nilüfer İlçe Başkanlığı‘nın konuğu olarak Plaza 16‘da bir konferans verdi.

“İçimizden Biri Atatürk” başlıklı konferansta Atatürk’ün insan halini, anılarını, ileri görüşlülüğünü ve engin bilgisini kısa kısa örneklerle dinledik kendisinden.
Bilmediklerimizi öğrendik, bilgilerimizi tazeledik. Lakin salonda çok az kişiydik.
Etkinlik yeterince mi duyurulamamıştı, yoksa duyanlar çağrıya kulak mı asmamıştı? Malum günlük hayat koşuşturmaları. Hepimizin çok işi var…
Oysa mevzu bahis vatansa, ki artık öyledir, ötesi teferruat…

İçimizden biri Atatürk, her dem içimizde hep Atatürk
Konferansa katılamayanlar için dinlediklerimi kısa kısa başlıklar halinde paylaşacağım ben yine de.
Öncelikle, artık yaka değil, gönül Atatürkçülüğü yapacağız. Okuyacağız, anlayacağız, uygulayacağız ve en önemlisi de anlatacağız, uygulatacağız.
Hâlâ mı Atatürk derseniz, EVET, HÂLÂ ATATÜRK konuşacağız.
Çünkü onun 90 küsur yıl önce karşılaşacağımızı söylediği sıkıntılar da, çözüm yolları da bugün hâlâ geçerli.
Çünkü döneminin liderleri içinden 21. yüzyıla geçebilen tek lider O.
En büyük düşmanında dahi saygı uyandıran O.
(30 Ağustos 1922’de bozguna uğrayarak kaçan, 2 Eylül’de Türk birliklerine esir düşen, gördüğü itibar ile Atatürk’e hayran olan ve her 29 Ekim’de Atina’daki Türk Büyükelçiliği’ne giderek saygı duruşunda buluna Yunan birliklerinin komutanı General Trikupis’tir o kişi)
Ölümünün üzerinden geçen 78 yılın ardından hâlâ capcanlı olan O.
Kendince hak etmediği hiçbir koltuğa oturmayan O.
Arkasında hiç düşman bırakmadan ölen tek komutan O.
(11 Kasım 1938 tarihinde Fransa’da çıkan bir gazetenin başlığı.)
2000 yılında milenyumun tek devlet adamı, asrın lideri olarak tanımlanan O.
(ABD Başkanı milenyum mesajının bir yerinde şunları söyler; “Bugün milenyumun hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı Mustafa Kemal ATATÜRK’tür. Çünkü o, yılın değil asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir.”)
* 1981 yılında, UNESCO üyesi 152 ülke tarafından doğumunun 100. yılı kutlanan ilk ve tek lider O.
(UNESCO üyesi 151 ülkenin her alanında bir yıl boyunca şöyle bir metin paylaşılıyor: “Atatürk kimdir; Atatürk uluslararası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayırımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu. İmza: 152 UNESCO üyesi.” Bu metni paylaşmayan tek ülke hangi ülke mi? Tahmin edin! Neyse ki bu metin şimdilerde Adana ve Tarsus’ta otobüs duraklarında paylaşılacak. Darısı başımıza diyelim.)
Merhaba ağaç diyerek bir iğde ağacına selam veren, selam verdiği ağacın kesildiğini görünce ağlayan O.
Memleket işlerini bitiremediği için yurt dışına hiç çıkmayan O.
(Sabiha Gökçen’in; Paşam, niçin hiç yurt dışına çıkmadınız sorusuna karşılık.)
27 yaşındaki Adnan Saygun’a 20 günde Cumhuriyet’in ilk operasını hazırlatan O.
(Yirmi gün boyunca provalara bizzat katılıyor. Her prova sonunda OKAY diyor. OKAY, okun yaydan çıktıktan sonra hedefine tam isabet etmesi demek. Tam Öztürkçe bir kelime ve kullanmamız için Ata’dan vasiyet.)
Atatürk Orman Çiftliği’nin üzerine kurulduğu çorak topraklar için: “Neden burası?” diye soranlara, “Ben en zor olanı yapayım da, kolayları arkamdan gelenler yapsın. Burası da vatan toprağı kaderine terk edilemez. ” diyen O.
“Bu toprakta orman olmaz” diyen Tahsin Coşkan’ı Atatürk Orman Çiftliği’ne müdür yapan O.
Dünyanın 72’den bu yana her 5 Haziran’da kutladığı Dünya Çevre Günü’nü, 25 Mayıs 1925’de ilk kutlayan O.
Çocukluğunda eline geçen 2 kuruşun 1 kuruşunu kitaplara verdiği için; 35 yaşında general, 40 yaşında başkomutan, 42 yaşında cumhurbaşkanı olan O.
Hiç ödül kabul etmeyen O.
Türk milletine yeniden gülmeyi ve neşe içinde yaşamayı öğreten O.
(Atatürk, hayatı boyunca sadece Mark Twain cemiyetinin verdiği ödülü kabul eder. Çünkü onlar O’nun insan yanına dokunmuşlardır. Orada yazan söz: “Türk milletine yeniden gülmeyi ve neşe içinde yaşamayı öğrettiniz”dir.)
Cumhuriyet’in ilk yıllarında emekli öğretmen olmamasına rağmen öğretmenlerin emekliliğine dahi sahip çıkan O.
Her şeyin sorumluluğunu sırtında taşıyan O.
Milletler Cemiyeti’ne davet edilen, biraz düşünmek için zaman isteyen ve kabul etmeyen O.
Birlikte tren yolculuğu yaptığı İran Şahı’nın uyandırmaktan imtina ettiği kişi O.
(Şah, sabahın erken saatlerinde kendilerini karşılamaya gelen davullu zurnalı ekibi, ‘benim birader uyanmasın diyerek susturur.)
* Bugün uygulandığı takdirde arapsaçına dönmüş olan eğitim sistemimizi altı ayda yola sokabilecek olan, Misak-ı Maarif’i hazırlatan O.
Kendisine Dünya Kültür Antropoloğu sıfatı verilen O.
Geleceğe dair ettiği sözlerde hiç yanılmayan O.
* Savaşın ortasında, savaşın ardından kadına kimlik, dile sadelik kazandırmayı planlayan O.
Kurtuluş Savaşı esnasında, orduda üniformalı ve rütbeli kadın askere yer veren O.
(Dünyanın ilk binbaşısı Ayşe Hatun (Altuntaç), üsteğmen Emine Vardarlı, üsteğmen Fatma Şimşek, ki 700 erkek ile 43 kadından oluşan bir müfrezeye kumanda eden üsteğmendir Kara Fatma.)
Yüksek zekası ve stratejisi ile kadın varlığını erkeklere zarifçe kabul ettiren O.
****
İlknur Kalıpçı’nın Atatürk anılarıyla zenginleştirdiği anlatımından kısa kısa başlıklar sundum size.
Biliyoruz ki Atatürk’ü anlatmak ne zamanlara, ne kitaplara sığar.

Bize düşen; bize yere düşmeyecek kadar destek, ayağa kalkmayacak kadar köstek olan dahili ve harici düşmanlarımızı bilip, Atamıza ve onun öngörülerine sarılıp ayakta kalmak, ayakta kalmakla kalmayıp, yürümek, ilerlemek, koşmak…

İlknur Kalıpçı’nın son sözleri ile veda edelim…
“Bu ülkenin üzerinde bizden başka herkesin gözü var, bir tek bizim gözümüz yok.”

Bu söz de benden gelsin o zaman:
“Gözünü aç Türkiye!”

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.