Geliyooor… Bizimkiler geliyor

Muğla’nın yiğit enerji işçileri Ankara’ya geliyor. Aylardır süren direnişleri ile özelleştirme tarihini erteleten Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy işçileri bu erteleme ile yetinmeyip, özelleştirme kararının iptali için kararlı bir şekilde 24 Ocak Cuma günü Ankara’da olacaklar.
Binlerce işçi Yatağan Termik Santrali önünden hareket edip Yatağan Madenci anıtı önünden 23 Ocak günü Ankara’ya uğurlanacak. Kavaklıdere Kavşağına kadar yürüyecek işçiler otobüslerle yola çıkacak. 24 Ocak gibi cinayetleri, karanlık kararları olan bir günü aydınlığa dönüştürmek için Toros Sokak’ta toplanıp kendilerini desteklemeye gelecek binlerce Ankaralı ile Kurtuluş’taki Özelleştirme İdaresine yürüyecekler.
Ankara’daki sendikalar, demokratik kitle örgütleri heyecanla işçileri karşılamaya hazırlanıyor.
Bu büyük bir yürüyüştür. Katılanların sayısı önemli olmadan büyük bir yürüyüştür. Şimdiden Ankara’daki iktidar sahiplerini titretmektedir. Ankaralıların ise içi ısınıyor.
Bu büyük yürüyüşü Nazım Hikmet 83 yıl önce “Benerci Kendini Niçin Öldürdü” adlı destansı şiirinde dile getirmiş. Kısaca Benerci Destanı olarak bilinen bu müthiş şiirin Sinema sahnesi işçilerin yürüyüşünü ve egemenleri şöyle anlatıyor:
Lambalar söndü. Mızıka başladı, makina döndü. Perdede ikinci kısmın ismi göründü ‘Hindistanlı Parya VE PROLETARYA..’
The polismenler el attı kıçlarına. Birinci mevki homurdandı, ikinci sallandı.
Bağırdı üçüncü mevki avazı çıktığı kadar:
‘— Geliyor, ror, geliyor bizimkiler….’ Mehtaba, dökülen bahrimuhit gibi mavi pantolonların dalgaları kapladı perdeyi.
Başladı resmigeçit Misisipi gibi uzun Amazon kadar geniş. Maden ocaklarında çalışanlar ata biner gibi kazmalarına binip tünellerde koşuyorlardı dörtnala. Keşmirli mensucat amelesi hep bir ağızdan şarkılar okuyarak kocaman bir bayrak dokuyarak geçti. Nakliyatçılar şehirlere tekerlek takarak tramvaylara çektirdiler. Elektrikçiler lastik eldivenlerine sırma saçlarından dolamışlardı voltları.
Elektrikçiler geçtiler, elektrik kadar temiz elektrik kadar çevik, elektrik, elektrik…
Geçiyor bizimkiler Misisipi gibi uzun Amazon kadar geniş… Omuzlarımda fır dönerken kafam karnıma vurdu babam. Simdi yürüyordu perdede on milyon beygir kuvvetinde bir ıstırap:
Elleri ceplerinde kilitli parmakları burunlarında ağır ağır sürüklendi issiz ordusu. Adımları nalladı gözbebeklerimizin kulaklarını. Sırıttı birinci mevki, ikinci düşündü. Perdede yeni yazı göründü: ‘BURJUVAZİ!.’
The polismenler giydi pazarlıklarını. Alkış yağdı localardan. Ağzı sulandı ikinci mevkiin. Biz çuvaldızla dikildik birbirimize gündeliklerimizden, avuçlarımız alevlendi, fırladı gözlerimiz burun deliklerimizden. Başladı resmigeçit: imparatorluk üniformaları davul çalarak yol açarak geçti. Britanyalı diplo-matlar bonjurlarının kuyruklarını döşediler yola. Bayraklar çekildi her karakola. Sökün etti tröstler.
Başlarında banka kavaslarının şapkası vardı.
Sıkıştırmışlardı fabrika bacalarını kulaklarına. Toprakların kilometreleri tespihti ellerinde. Ağızlar havada kartel avlıyordu. Esham senetlerindendi boyunbağları.
Parmaklarımla saydım bu dağları, geçtiler. Göründü müteşebbislerin alayı. Hepsi bir iki fabrikanın tutmuştu kulaklarından. Sünnet çocukları gibi yürüyorlardı. Hepsinin parlıyordu apış arasında malî sermayenin altın kazığı. Bunları da birer birer saydık anamla beraber… Alay bitti. Toz duruldu. Baktık ki, yollara çıplak göbeklerinden çivilenmişti orospular.
Şimdi Ankara’da Misisipi kadar uzun, Amazon kadar geniş baretli, mavi tulumlu işçiler, lastik eldivenlerine sırma saçlarından doladıkları elektrikleriyle şehirleri arkalarından sürükleyip çekerek yürüyecekler.
Kaçınılmaz denilen özelleştirme rüzgarını yenmeye geliyorlar.
Geliyooor…Bizimkiler Geliyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.