Engellediklerimiz!

‘Engelli’ diyoruz onlara.

Kimisi Görme Engelli, kimisi Yürüme, kimisi İşitme.. 

Kimisi doğuştan, kimisi sonradan..

Diğer insanlardan biraz daha farklı olmalarından dolayı
‘normal’ dediğimiz insanların dışında kalıveriyorlar.  Şehir düzeni, yaşama düzeni tamamiyle
sağlıklı insanlara göre düzenlenmiş.

Genç ve sağlıklı insanların sokağa çıkmaya hakkı var
sadece. Merdivenler, kaldırımlar, mağazalar, evler hep onlar için. 

Sanki diğerleri bizden değil. Onlar başka bir dünyanın
çocukları sanki. O başka dünyadan buraya yollanmışlar. Bu dünyada da evlerine
tıkılmış halde kalsınlar, mümkünse ortalara çıkıp kimselerin gözüne
görünmesinler, canımızı sıkmasınlar, bizi rahatsız etmesinler istercesine
onlara herşeyi yasak etmişiz sessizce. Engellerle doldurmuşuz hayatlarını.

Oysa ki onlar da hepimiz gibi geldiler bu dünyaya.
Gözlerinin görmüyor olması, bedenlerinde bir farklılık olması ne onların
tercihi, ne de ailelerinin. Herkes öncelikle sağlıklı olmak ister. İster de bu
her zaman mümkün olamaz.

Bu engellilik kendi başımıza geldiği andan itibaren hiç
farkında olmadığımız o dünyanın içinde ne kadar kısıtlayıcı şartlar olduğunu
görüveririz.

Daha önceleri hiç farkında olmadan koşa koşa inip
çıktığımız o merdivenlerin bir basamağını çıkmanın dahi ızdırap haline
geldiğini; bir meyveyi soyarken, bir bardak çay koyarken, giyinirken soyunurken
tek bir parmağa bile ne kadar ihtiyacımız olduğunu anlarız o zaman.

Çevredeki sesleri duyup görememeyi, ya da görüp duyamamayı,
konuşamamayı, anlatamamayı hayal edin bir an.

Bacaklarınızdan birini kullanılmayacak şekilde bağlayın bir
gün, bir gün bir kolunuzu kullanmayın. Gözünüz bağlı olsun bir gün gün boyu. Ya
da hiçbir şey duymayacak kadar tıkayın kulaklarınızı. O gün içinde yaşanacak
sıkıntılar belki biraz anlatır bunun ne demek olduğunu.

Engellediklerimize katıldığımız o gün, engellerle dolu bu
dünyaya isyan bayrağını açacağızdır eminim.

Bu insanlar ve aileleri bunca sıkıntıyla boğuşurken
bizlerden istedikleri nelerdir?

Devletin zirvesinden tek tek her bireye kadar hepimizin bu
durumdan kendisine bir pay çıkartması gerekmez mi?

Onlara acımayalım, arada sırada yaptığımız yardımlarla
kendi kendimize yardımsever yaftası yapıştırmayalım. O insanları sürekli yardım
bekleme ezikliğinden kurtaralım. Biz onların da bizimle aynı ortamlarda
bulunmalarını sağlayalım, onlara farklı insan muamelesi yapmayalım. Günlük
hayatın içinde olabilsinler. Gitmek istedikleri yerler onlar için birer kâbusa
dönüşmesin.

Kendilerine uygun herhangi bir işte çalışıp kendilerine
yetmeyi öğrenebilsinler. Çalışamayacak durumda olanlar için güvenli yerler
olsun. Aileleri sonsuza kadar yanlarında olamayacak olan bu insanlar, aileleri
kendilerine bakamayacak hale geldiklerinde hep birlikte evlerinde çürümeye mi
mahkûm olsunlar?

Onlara tekerlekli sandalyeler hediye ediyoruz da o
sandalyelerin geçebileceği yollar var mı diye hiç düşünmüyoruz. Bebek
arabasıyla bile zorlandığımız caddelerde, kaldırımlarda tekerlekli sandalye ne
kadar çözüm olabiliyor.

Belediyeler, şehir planlamacıları, mimarlar, mühendisler,
toplum içinde söz sahibi ve yönlendirici her kim varsa bu engelleri kaldırmak
için projeler geliştirip, bunları uygulamakla mükellef değiller midir?

Görme yetisini doğduktan sonra zaman içinde kaybetmiş dağcı
ve atlet Bursalı Necdet Turhan ENGELLENMEYENLER’e en büyük örnektir. Bir insanı
engellemediğimiz ve desteklediğimiz zaman neler başarabileceğinin en net
göstergesidir kendisi.Bir yandan da Nilüfer Belediyesi’nde görev yapmaktadır.

Bunları da gördükten sonra bizim bütün yapacağımız
Engelliler Günü’nde bir kaç süslü laf edip sonra da herşeyi unuttuğumuz gibi
onları da unutmak mıdır diye sorgulamadan geçemiyor insan.

Ya bir gün herhangi bir sebeple ‘unutanlar’ da
‘unutulanlar’ dünyasına geçiverirlerse! Taşların ne zaman yer değiştireceğini
hangimiz bilebiliriz. Bir bakarız ki hiç de olmak istemediğimiz bir yerdeyiz.

Trafik kazalarının bu kadar çok olduğu, terörün kimi nerede
bulacağının belli olmadığı, dikkatsizlik, tedbirsizlik ve sorumsuzluğun kol
gezdiği bir ülkede yaşıyorsak eğer, sağlıklı doğmuş olmamız ölene kadar
sağlıklı yaşayacağımızın bir garantisi olmayacaktır.

Bunu kim inkâr edebilir..!

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.