Enflasyon kavgası

Bilimsel tanımını nasıl yaparsanız yapın. Halkımız enflasyon deyince hayat pahalılığını anlar.
Son günlerin en büyük kavgalarından biri de Cumhurbaşkanı ile Merkez Bankası arasındaki enflasyon kavgası. Enflasyonun dışa bağımlı ekonomik yapının doğal sonucu olduğunu görmezden gelenler kendilerine göre bir enflasyon nedeni uyduruyor.
Yıllardır sıcak para politikaları ile ötelenen ekonomik kriz en sonunda patlayınca Cumhurbaşkanı, krizin faturasının kendi başbakanlığı dönemine çıkmaması için suçu Merkez Bankasına attı. Ülkemizde 12 Eylül sonrası dönemin en çok kazanan kesimi bankacılık sektörü AKP döneminde çok daha fazla büyüdü. Üstelik bankalarımız artık büyük oranda yabancıların eline geçmişti.
RTE, her fırsatta hayali bir “faiz lobisi” masalı anlattı. Faiz lobisi ile el ele olduğu gerçeğini gizleyerek… Yıllarca gizlenmiş, bastırılmış enflasyon rakamları uydurarak faizleri aşağı çektiler. Böylece tasarruf faizlerini enflasyonun gerisinde tutarak tasarruf sahiplerinin gerçek anlamda zarar etmesini sağladılar. Bankalar kârlarına kâr kattı.
RTE, görünüşte “faizleri aşağı çekin” derken yatırım yapacak sanayicinin kullanacağı faizin yüksek olduğunu kast ediyordu. Ama buna bağlı olarak tasarruf sahiplerinin alacağı faizi de bastırmış oluyordu. Bu durumda vatandaş ya zarar ediyor, ya da ABD Doları, Euro, altın, hisse senedi, gayrımenkûl gibi yatırım araçlarına yöneliyordu. Bu durumda parası olanlar yatırım araçları arasında dönüp dururken aslında kâğıt parçasından başka bir şey olmayan ABD Doları sürekli artıyordu.
Bu durumda Türk halkı sürekli yoksullaşırken bankalara borçlanıyor, tüketici kredisine ve kredi kartlarına mahkûm oluyordu. Bankalar vatandaştan topladığı tasarruf mevduatını kredi kartları aracılığı ile 4 kat yüksek faizle vatandaşa satıyordu. Cebinde nakit parası olmayan büyük kitleler daha kredi kartını kullandığı anda cep telefonuna “üçe bölelim, dörde bölelim” diye mesajlar alıyordu. Hesap ödeme dönemlerinde yine “faiz atlatma” mesajları ile tefeci faizi devreye giriyordu.
Bankaların avukatları açtıkları icra davaları nedeniyle vergi şampiyonu olurken, “kredi kartı borcunuzu biz ödeyelim” diyen tefeciler piyasada kol geziyordu.
Sonuç olarak “faiz lobisi” son 12 yılın altın çağını yaşadı. Sıcak para dönemi sona erdi. Deniz bitti. ABD tarafından basılan yeşil renkli kâğıt parçalarının değeri tırmanışa geçiyor ve vatandaşın gözü TV ekranlarının altından geçen Dolar değerini izlemekten şaşı oluyordu.
Şimdi “enflasyon mu faizi yükseltir, yoksa faiz mi enflasyonu yükseltir?” kavgası ile krizin gerçek nedenini gizlemeye çalışıyorlar. İşçiye, emekliye bir yıl için verilen zam ABD dolarının bir saatteki değer artışı ile geri alınıyor. Üretmeyen, ithalata dayalı ekonomi artan maliyetler nedeniyle halka yeni faturalar çıkartıyor.
Bütün dünyada petrol, doğalgaz, enerji fiyatları düşerken, Dolardaki artış nedeni ile bizde bir türlü düşmüyor. Tersine fatura oyunları ile artıyor.
Doların değeri artarken ihracata çalışan köylümüzün eline yine de daha az para geçiyor, asgari ücretler ve emekli maaşları sadaka değerinde artıyor, küçük esnaf çöküyor, cebinde parası olmayan halkımız kredi kartı ile çalışmayan bakkal ve küçük esnaf yerine ithal ürün satan ve 9 takside bölen alışveriş merkezlerine koşuyor. Sonuçta kart borcunu ödeyebilmek için tefeci faizi uygulayan faiz lobisine teslim oluyor.
Bu kısır döngü içinde daha da yoksullaşan geniş halk yığınları kömür, makarna, bulgur karşılığı seçmek zorunda kaldığı mevcut siyasi iktidara mahkûm oluyor.
Bu çemberi kırmadan ne sanayicimiz, ne işçimiz, ne köylümüz, ne esnafımız, ne emeklimiz ne de siyasi hayatımız kurtulur.
“Enflasyon mu faizden, faiz mi enflasyondan kaynaklanıyor ?” kavgası, “yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar ?” kavgası gibidir. Çözüm ise Kristof Kolomb’un yumurtasındaki gibidir.
Yumurtanın tepesini kırarak dik tutmaktan başka yöntem yoktur.
Bir gün onu da öğreneceğiz…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.