Dünya itinayla cehenneme çevrilir!

Denizli’nin Çivril İlçesi’ne bağlı Gökgöl Köyü’nden de geçen Menderes Nehri’ne Afyonkarahisar’ın Dinar İlçesi’ndeki bir fabrikadan bırakılan kimyasal atık nedeniyle nehir ve Özpekler Alabalık Üretim çiftliğinde bulunan 2.5 milyona yakın alabalık telef olmuş.
Özpekler Alabalık Çiftliği sahibi Osman Özpek, nehre bırakılan kimyasal atık nedeniyle çiftlikteki balıkların yüzde 80’ninin telef olduğu belirterek, “Çiftlikteki ve Menderes Nehri’ndeki balıkların telef olmasının nedeninin, Dinar İlçesi’ndeki fabrikaların atıklar olduğunu sanıyoruz. 900 tonluk balık üretim tesisimiz var. Bunların içinde yavru balıklar da bulunuyor. Ürünlerimizi ihraç ediyoruz, telefler bize büyük bir darbe vurdu. Konuyla ilgili yetkili kurumlar inceleme başlattı” demiş.
Gökgöl Köyü’nde camiden anons yapılarak köylülerden nehirden balık tutmamaları ve tüketmemeleri istenmiş.
Balık dediğin beslenme zincirinin önemli bir halkası ve tüketilmek için üretiliyor. Lakin o dahi böyle bir ölümü hak etmiyor.
Bu katliamın diğer tarafındaysa balık çiftliğine yatırım yapan firma var. 2,5 milyon balığın telef olması demek firmaya ciddi bir darbe demek.
Nehirlere, derelere, denizlere, bulduğumuz her yere çöp atan, arıtma kullanmayıp atıkları olduğu gibi boşaltmanın ne demek olduğunun farkında olmayan, çevre bilinci gelişmemiş kişilerin idaresindeki kurumların marifeti hep bunlar.
İşleri; yanlarında mecburen çalıştırdıkları çevre mühendislerine kulak tıkayıp, mecburen kurdukları arıtmaları -masraftan kısmak adına- çalıştırmamak ve bütün pisliği doğanın tam ortasına kusmak.
Üstüne üstlük yarattıkları tahribatı umursamamak…
Balıklar öldüyse çıplak gözle görmediğimiz diğer organizmalar ne durumda varın siz düşünün…
Bacalardan çıkan zehirli dumanların atmosfere karışarak olması gereken oranları altüst etmesi gibi doğanın dengesine vurulan darbelerden birisi de öylesine suya bırakılan ya da öylesine toprağa gömülen kimyasal atıklar.
Sudan toprağa, topraktan havaya, havadan suya derken her yere zerk olan zehir, yediğimiz içtiğimiz soluduğumuz her şeyle birlikte yudum yudum öldürüyor hepimizi.
Birden öldürse canımıza minnet…
Sadece bizi mi, dünya yüzünde yaşayan ne kadar canlı varsa zincirleme olarak hepsinin dengesini bozuyor, ayarını kaçırıyor…
Bizler sıradan vatandaşlar olarak fazla deterjan kullanmamaya, kızartma yağlarını lavaboya döküp de denizlere postalamamaya, organik çöp ile ‘geri dönüşümü olan’ çöpü biraraya karıştırmamaya, yenilebilir olanları diğer canlılarla paylaşmaya, gereğinden fazla kağıt kullanmamaya, özel araçtan çok toplu taşımayla yolculuk yapmaya ve bunun gibi pek çok ayrıntıya dikkat ederek yaşasak da, sanayinin sorumsuz davranışları sayesinde gittikçe kirlenen bir dünyada daralan alanlarda yaşamaya çalışıyoruz.
Balçık denizler, kokan dereler, kuruyan göller, kurak araziler…
Bu gidişle ya evrim geçirip zehre dirençli yaratıklara dönüşeceğiz ya da kendi kazdığımız kuyudan çıkamayıp yok olup gideceğiz…
Bizim gidişimizin ardından eminim ki dünya bir hafta içerisinde kendisine gelecek ve yemyeşil bir cennete dönüşecek…
İnsanın aklına düşüyor ki;
Bu cenneti bozmak için mi yaratıldık acaba biz?
Madem en akıllı biziz de niye bu kadar aptalız?
İlerlemek ve gelişmenin karşılığı kendi yarattığımız cehennem mi olmalı?
Niçin doğayla uyumlu yaşayamıyoruz?
Ve yaradan öte taraftaki cennete bizleri almaya kararlı mı gerçekten de?
Bence bir kez daha düşünmeli.
Ne de olsa yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır(!)…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.