“Do’nun yerini gösterir misiniz bana?”

Dünyanın en yaygın olarak kullanılan enstrümanlarından birisi nedir bilir misiniz desem, taşınmazlığı nedeniyle piyano hiç aklınıza gelmez değil mi? Taşınabilir bir enstrüman olmamasına ve genelde pahalı olmasına rağmen çok yönlülüğü ve aynı anda birçok yerde bulunma özelliği ile dünyanın en yaygın olarak kullanılan enstrümanlarından biridir oysa piyano.

Peki piyano nasıl bir çalgıdır desem, bilenler hariç şöyle bir düşünürsünüz.
Yaylı desen yaylı değil, telli desen telli ama tam tanım telli değil, üflemeli desen üflemeli değil.
Geriye vurmalı çalgı olabilirliği kalıyor, ama nasıl?
Piyanoda herhangi bir tuşa bastığımızda keçe ile kaplanmış çekiç o tuşa ait tellere vurur ve ardından geri gelir. Çekiç eski konumuna gelmesine rağmen teller titreşmeye devam eder. Bu titreşme bridge (köprü) yoluyla ses tahtasına iletilir ve ses tahtası sesi yükselttikten sonra havaya yayar. Parmak tuştan çekildiğinde damper (titreşim azaltan parça) tellerin titreşmesini durdurur ve sesi keser. Herhangi bir akustik piyanoda 52’si beyaz, 36’sı siyah olmakla birlikte toplam 88 tuş vardır.
Piyano, içerisinde bolca tel bulundurmasına rağmen vurmalı çalgı (telli vurmalı) olarak sınıflandırılır. Çünkü teller çekme yoluyla değil vuruş yoluyla ses çıkartır.
Örneğin arp telleri çekme yoluyla, gitar telleri tıngırdatma yoluyla, keman yayı tellere sürtme yoluyla çalınır.
Piyano pedallarının kullanılması da önemlidir. Bu konuda Fransız Kompozitör Albert Lavignac:“Pedal sanatı ayağın nasıl konulacağını değil, nasıl çekileceğini bilmektir” öğüdünü vermiş.
Piyano hakkında edindiğim bilgileri en kısa hali ile paylaştım sizlerle.
**** 
Bu bilgileri niçin paylaştığıma gelirsek;
Bursa Kent Konseyi Müzik Eğitim Çalışma Grubu‘nun Dünya Müzik Derneği DMDişbirliğiyle Merinos ATATÜRK Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlediği ‘7. Bursa Ulusal Piyano Günleri’nde, üç gün boyunca saat 10:00 – 19:00 arasında, toplamda 780minik piyanist dünyaca ünlü eserleri seslendirerek yeteneklerini sergilemişti.
Bu etkinliğin son gününe katılarak, o gün içerisindeki katılımcılardan yaklaşık 70’ini dinledim ben de. DMD Başkanı Sezan Kaya’nın ricasını kırmayarak 15:00 seansının sunuculuğunu üstlendim ve 34 piyanisti sırasıyla sahneye davet ettim.
Sahne, seyirci koltuğundan ayrı güzel görünüyordu, sahneden ayrı…
Çocuklardan kimisi daha hakimdi enstrümana, kimisi daha yabancı. Kimisi henüz yeni başlamıştı çalmaya, kimisi yaşına göre uzun zamandır dokunuyordu tuşlara.
Çocuklarını sanata yönelten ve bu yolda emeğini esirgemeyen ebeveynler bir yandan çocuklarını aşkla izliyor, bir yandan da o anları kaydediyorlardı. Büyükanneler büyükbabalar da torunları için kalkıp gelmişlerdi salona. Çocukları yetiştiren öğretmenler sahnedeki öğrencilerini pür dikkat izliyorlardı.
Kısacası, heyecan karşılıklıydı…
****
Benim için bu kıymetli günün imzasını Do’nun yerini göstermemi isteyen genç piyanist Melis Başa attı.
Piyanosuna ilerlerken bana yöneldi ve ‘do’lu bir şeyler söyledi. Önce anlamadım ne demek istediğini. Kendisinden sonra ablası Duru vardı ve ablası ile yer mi değiştirmek istiyordu acaba? Yoksa ben ismini mi yanlış söylemiştim?
Sonra anladım ki “Do’nun yerini gösterir misiniz?” diyormuş bana. Telaşlıydı, heyecanlıydı, tek istediği Do’nun yerinin neresi olduğunun gösterilmesi idi.
Öğretmeni yetişti hemen imdada, Do’nun yerini gösterdi Melis’e ve gerisini Melis getirdi.
Melis eserini icra etti ve yerine geçti lakin ben Do’da dondum kaldım…
Do’nun yerini bilmek ne kadar da önemliydi.
İnsan Do olarak yanlış bir tuşu bilir ve o tuş üzerinden diğer notalara ulaşırsa melodi nasıl da farklılaşırdı, şarkı nasıl da başka çalınırdı.
Do’nun yerini  öğreten de önemliydi o zaman.
İşaretçi işaret ettiği tuşun sorumluluğunu bilmeli ve yanlış tuşu işaret etmemeliydi.
Do’lu düşüncelerimin sonu gelmiyordu. Do’yu hayatın her alanına yayıyordum. Eğitim sisteminden girip, hukuktan çıkıyordum.
Çocuklar piyanoda birbirinden seçkin eserler çalıyorlardı, ben hâlâ üretiyordum…
****
34 öğrencinin icralarının bitimiyle ben dahil her katılımcıya ve öğretmenlere DMD tarafından katılımcı belgesi ve armağanlar takdim edildi.
Hemen ardından da diğer seansın öğrencileri sahnedeki yerlerine geçti.
****
Ne tarafında olursa olsun sanatla haşır neşir olmak ruhuna iyi geliyor insanın.
Ben de bu iyileşmiş bir ruh haliyle DMD‘li dostlarımla vedalaşarak ayrıldım salondan.
Onların sanata verdikleri emek, ülkenin geleceğine verdikleri emekti.
Doğru bir başlangıç yapılmasını istiyorlardı bu konuda.
Çocukların hayat şarkılarının doğru çalınmasını istiyorlardı.
İşte onların dokundukları bu tuş, Melis’in gösterilmesini istediği Do tuşu idi.
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.