Diriliş ve direniş

Sabrım taşıyor,

Sabrın sonu selamettir.

——

Köpekler istedi diye atlar ölmez.

Köpek kim, at kim?

Sevsinler böyle diplomatı.

——-

Birilerinin bizi silkelemesi lazımmış.

Doğru, silkelenmemiz lazım olmuş. 

Dut gibi düşmeyesin.

——

Kışladakileri toplayıp hapse attınız, şimdi “Kışla” için millete sıra sopası çekiyorsunuz. Adaletin bu mu AKP?

——–

Kılıçdaroğlu, Kadıköy-Mersin mitinglerini provokasyona gelmemek için iptal etti. AKP, İstanbul ve Ankara'da miting yapma kararı aldı.

Acaba bu millet ile bilek güreşi mi?

Aslında galibi belli.

Türkiye'de öyle bir yapı oluştu ki Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı, Yargı, Polis, Spor, Sermaye, İşadamları, Basın-Yayın organları, Televizyonlar, Başbakanlığa bağlandı.

Sıra Gezi Parkı'nda. O da Başbakanlığa bağlanmama kavgası veriyor.

Başbakan yurtdışındayken toplum daha iyi uzlaşıyordu. Acaba hep oaralarda mı kalsa?

—–

Unutmayalım; öfke ve inat ile kalkan, zararla oturur.

——

Ülkeyi yönetenlerin öfkeye ve kibire ihtiyacı yoktur. Bu anlayış hem kendilerine, hem de ülkeye zarar verir.

——

Hayatta, en iyi yol gösterici ilimdir. İnsanı zora sokan kibirdir.

——

Unutmayın, Padişah'tan büyük Allah var.

—–

Çanakkale ile başlayan diriliş

Gezi Parkı'nda devam ediyor direniş…

 

Yalaka

Padişah bir gün yalakasını çağırır ve “Bana öyle bir şey yap ki daha sonra özür dilediğinde, özrün kabahatinden daha büyük olsun. Beni öfkelendirsin” der.

Padişahın yalakası düşünmeye başlar. Nihayet ne yapacağını bulur. Padişahın arkasından, önünden koşan yalaka, padişah merdivenlerden yukarı çıkarken ona parmak atar. Öfke ile geri dönen padişah, “Sen ne yapıyorsun” diye bağırır. Yalakası da, “Özür dilerim padişahım, sizi eşiniz sandım” der.

Yalaka, padişahın öfkesini görünce korkudan ne diyeceğini şaşırır, “Padişahım, siz demiştiniz ya, özrün kabahatinden büyük olsun diye, bende böyle bir şey yapmak zorunda kaldım ve özrüm kabahatimden büyük oldu.”

Allah, Türk milletini yalakalardan korusun.

Sonradan, özrü kabahatinden büyük olmasın.

 

Bekri Mustafa

İstanbul Eminönü'nde büyük bir cami var. Adı; “Yeni Camii”

Günlerden bir gün bu camiden bir garibin cenazesi kaldırılır. Cenazeye o zamanın başka bir garibanı Bekri Mustafa da katılır.

Cenaze namazından sonra tabutun yanına gelerek merhuma bir şeyler söyler ve ayrılır. Bunu gören bir kişi Bekri Mustafa'nın yanına gelerek, “Ne o cenaze ile konuşuyorsun, ona ne söyledin” diye sorar.

Bekri Mustafa şöyle der; “Öbür dünyadakilere benden selam söyle. Bekri Mustafa, Yeni Cami'ye imam oldu. Onlar bu dünyanın ne hale geldiğini anlar.” der.

Gerçekten bu dünyanın ne duruma geldiğini hep beraber görüyoruz.

Yasalar, ana sorunları düzenleme yerine ne içeceğimize, ne giyeceğimize, ne yiyeceğimize, neyi ne zaman satacağımıza ve ne zaman içeceğimize karışır oldu.

Dolmabahçe Sarayı'nda zaten padişahlar otururdu. Vallahi Dördüncü Murad'ı arar olduk.

Bırakın neye inanacağımıza biz karar verelim. Kimse benim yerime karar verme hakkına sahip değildir, olamaz da…

 

Esat

Sayın Başbakanımız, Suriye Devlet Başkanı ile yakın arkadaşken, “ESAT” diyordu. İşler bozulunca, “ESET” demeye başladı.

29 Ekim 2012 Cumhuriyet Bayramı'nda Tekel işçilerinin Ankara direnişinde, 1 Mayıs 2013'te Taksim Gezi Parkı'nda polisin vatandaşa uygulaması, biber gazı ile halka eziyet çektirmesi kabul edilir bir durum değildir.

Suriye'de muhalif güçler devlet dairelerinde çalışanları, 5-10 katlı binalardan aşağı atarken haber bile olmuyor, yönetimi bunlara mı bırakmak istiyorlar. Ben ne Esat'ı, ne de vahşi muhalifleri destekliyorum. Ama şunu çok iyi biliyorum; Amerika hangi Arap ülkesine el attı ise kan ve gözyaşından başka bir şey vermedi.

Esat, “Eset” oldu, halkına kıyım uyguladığı için.

Bizde de hangi muhalif gösteri olsa, polis müdahalesi Esat'tan farksız.

Tayyip de, “TEYYİP” olmasın.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.