Büyüdüğümüzü anlamamışız

2009 yılının son çeyreğinde ekonomimiz %6 oranında büyümüş.
Ne yalan söyleyeyim,  büyüdüğümüzün
farkında değilim. Ve 2009 yılında ekonomideki küçülme de, bu vesile ile
küçülmüş. Diyeceksiniz ki, bu nasıl iş. Küçülme, küçülmüş. Aklımın erdiğince ve
de dilimin döndüğünce size anlatayım.

İktidarın ekonomi uzmanları oturup,
2009 yılında ekonomi ne olacak diye hesap kitap yapmış. Yapılan hesaplamalar
neticesinde, ekonominin 2009 yılında 
%4.7 küçüleceği kanaatine varılmış. 2009 yılının üç çeyreğinde
küçülmeler tecelli etmiş, fakat dördüncü çeyreğinde ekonomi birden bire
iyileşmiş ve küçülme yerine  %6’lık bir
büyüme kaydedivermiş. Böylece de ekonomi uzmanlarının tahminleri alt üst olmuş.
Velhasıl 2009 yılının tamamı itibari ile tecelli etmesi hesaplanan küçülme
oranı; %6 büyümenin etkisi ile %4.6 olarak gerçekleşmiş. Yani, iyileşme binde
bir oranında.

İşte, İktidar coşkusunun sebebi
ekonomideki kötüleşmede, binde birlik iyileşme. Ben de zannettim ki, ekonomi
bataktan çıktı da düz yolda atağa kalktı koşuyor. Eskiler bu gibi olaylara  “Bir bardak suda kıyameti koparıyorlar”
derlerdi. İşin ilginç yanı bu iyileşmeden vatandaşın zerre kadar haberinin
olmamasıdır. Tabii, cevap hazır. “Bu iyileşme makro ekonomide olmuştur,
vatandaşa yansıması zaman alacaktır.” Vatandaşın algılamasında çifte standart
olduğunu düşünür oldum. Kötüleşmeyi anında algılıyor, başlıyor sızlanmaya;
iyileşmeyi ise çok geç algılıyor ve hoşnut olduğunu geç belli ediyor(!)  Neyse. Birde şunu sormayı akıl edemiyoruz.
“Küresel ekonomik kriz ülkemizi teğet geçmemiş miydi? Öyleyse niçin
ekonomimizde küçülme oluyor Bay Erdoğan?”

Bu %6’lık büyüme rakamının alt
yapısı üç beş ay önce yurt dışında hazırlandı. Türkiye’nin kredi notunun  C’den B’ye çıkarılışı anons edildi, en son da
Türk ekonomisinin İMF’ye ihtiyacı olmadığı, İMF’siz de yoluna devam edebilecek
seviyeye ulaştığı bas bas bağırıldı. Kimler tarafından mı? Türk insanının el
emeğinden, alın terinden her yıl milyarlarca dolar faiz kazancı elde eden
uluslar arası tefeci kurumlar. Ve bir de anons memuru yandaş medya.

Sözün kısası, bütün bu aldatmacalar, muhtemel bir
referandumda kullanılmak için iç ve dış çevrelerce hazırlanmaktadır. Vatandaşa
hap diye yutturulacaktır. Kayıtlı üçbuçuk milyon ve kayıt dışı ile birlikte
yedi milyon işsizin bulunduğu bir ülkede, bu hapları yutacak babayiğit biraz
zor bulunur.

BABAMI ÇOK ÖZLEDİM

TRT tarafından “MENDERES BELGESELİ” yaptırılmış. Gösterime
girdi ama, izleyemedim.  Yalnız,
belgeselin gösterime girmesi nedeni ile Aydın Menderes ile yapılan söyleşiden
bir kesit izledim. Aydın Menderes diyor ki, “Babamı çok özledim. Belgeseli
yapanlara müteşekkirim. Fincancı katırlarını ürkütmekten çekinmemişler. Büyük
bir cesaret işidir.”

Aydın Menderes, altmış bir yaşında
ölen babasını özlemesi hakkıdır. Yadırganacak bir tarafı yoktur sanırım. Fakat
başka hakkı olanları da hatırlatmak da benim hakkımdır sanırım. Kore’de ölen
917 gencecik fidanları da babaları, anaları, kardeşleri çok özlediler. O gün
kavga eden o iki kardeş, bugün barışmanın yollarını arıyor. Ama bizim 917 vatan
evladının geri gelmesi mümkün değil.

Ve milletin büyük bir bölümü, altmış yıldır düşünüyor.
“Birkaç yüz milyon dolar  için değer
miydi” diye. Acaba Aydın Menderes de düşünüyor mu?

Ben de kendimi düşünmekten alamıyorum. Aydın Menderes,
“Fincancı katırları” derken kimleri kastetti acaba?

GEÇİCİ  15. MADDE

1982 Anayasasının kalıcı olan bir çok maddesinin
değiştirilmesine ve bazılarının da yürürlükten kaldırılmasına rağmen, adı
üstünde geçici 15.maddesine dokunulamadı. AKP yeni hazırlanan değişiklik
paketinin içine çeşni olsun kabilinden bu mezkûr maddeyi de yerleştirdi. Amaç
muhalefete  “Gel gel” aldatmacası.
Pazarcı esnafı bunu sıkça yapar, müşteri çekmek için.

Geçici madde bu saatten sonra
kaldırılsa ne olur, kaldırılmasa ne olur. İhtilal döneminde işkence gören
binlerce ve idam edilen yüzlerce insanın hakkı, o dönemin mutlak hakimi olan
“Güvenlik Konseyi Üyeleri”nin boynunda asılıdır. İkisi ahirete intikal etmiş,
üçü ise yaşamlarının sonuna doğru ilerlemekteler. Bundan sonra yargılansalar ne
olur, yargılanmasalar ne olur?

Nasıl olsa, “Mahkeme-i kübrada
enine boyuna yargılanmayacaklar mı? Zaten o günden bugüne kadar, başlarını
yastığa koyduklarında huzur-u kalp ile uyuduklarını sanmıyorum.

Yüz binlerce kişiyi, aslı astarı
olmayan suçlamalar ile mahkeme huzuruna çekenler, sıra kendilerine gelmesi
muhtemel olunca “İntihar etmekten” bahsetmektedir.

İşte darbecilerin hukuk anlayışı
budur.

Bu da
ancak doktora, tezine konu olur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.