Bütün hayvanlar çevreci, ya insanlar?

Betonlaşmanın tavan yaptığı dönemlerde her türlü betonlaşmaya dur denildi ve bu direniş de yenilgiyle değil de zaferle sonuçlandı ya, bu da kalbi de aklı da betonlaşmış bütün kafalara kapak olsun….
O kafalar ultra ultra siteler, ultra ultra AVM’ler yapacağız diye ağacı, çayırı bayırı dümdüz ettiler. Toprağın altında yaşayandan üstünde yaşayana ne kadar börtü böcek varsa hepsini sürüp biçtiler.
Bu kadar izolasyon ve sterlizasyon sonucunda da bir tane karıncadan dahi ödü kopan nesiller büyüttüler.
Lakin o nesil öyle güzel uyandı ve doğayla öyle güzel bütünleşti ki, yaklaşık bir haftadır parkın açık alanında yatıp kalkar hale geldi.
O bir karışlık alanı cansiparane savunarak geleceklerinde söz sahibi olmak istediklerini ele güne gösterdi.
Haklı direnişlerinin haklı zaferi, her kesimden insan tarafından desteklenmeleri ve en üst birime kadar ulaşmalarıyla nihayetlendi.
****
Bugün Dünya Çevre Günü…
İki laf da bugüne edelim.
Yaz tatillerini köylerinde değil de ‘her şey dahil’ tatil köylerinde betondan havuza, havuzdan betona zıplayarak geçirenlerin çevre bilinci yeterince gelişmiyor tabii.
Yağmur yağınca ortaya çıkan solucanları da görmesi lazım insanın, ötmekten çatlamış bir ağustos böceğinin içinden çıktıktan sonra ağaca yapışıp kalmış kavuzunu da.
Kıyıya köşeye ağ kurmuş küçük bir örümceğin ağlarına da dolanması lazım bacakları, o örümceğin ağına takılan bir sineğin çırpınışlarını da görmeli gözleri.
Bir fidan dikip onun büyüyüşünü de izlemeli. Kendisi de o ağaçla birlikte büyüyüp serpilmeli.
Yıllar sonra “Bu ağaç benim!” diyebilmeli.
Yeşilin kıymetini bilip yeşili koruyabilmeli.
National Geographic izlemek yetmez.
Pratik de yapabilmeli…
****
Doğanın üzerine döktüğümüz her damla beton altındaki hayatı nasıl nefessiz bırakıyor aslında değil mi?
Her damla atık yağın denizin üzerini kaplayarak suyu nefessiz bıraktığı gibi…
Ayağımız çamura basmıyor diye seviniyoruz da, yeşil alanların hepsini de talan etmeyelim mümkünse.
Siyah-beyaz bir dünyada ya-şa-ya-ma-ya-ca-ğız yoksa…
Doğa dediğin insan elinin değmediği bölgelerde, gözle görülenden tut görülmeyene kadar uzanan, yeşilden maviye müthiş bir denge.
Siz hiç çevre kirliliğinden muzdarip bir orman gördünüz mü mesela?
Ya da yağmurda şemsiyeyle dolaşan hayvanlar…
****
Doğal hayatın bir parçası olan insanın kendisini doğadan soyutlamaya çalışması doğanın gözünde epey komik olmalı.
Doğayla elele vererek o ahengi yakalayanlarsa daha mutlu, daha huzurlu.
Doğa kendisine gösterilen saygıyı kat be kat iade ediyor olsa gerek.
Ve tabii saygısızlığı da…
****
Yeşil sevmeyen grilerden bahsetmiştim ya geçen yazımda.
Griye inat daha da yeşillenmeli işte artık.
Şehirleri birer taş ocağı görüntüsünden çıkartmalı.
Yapılanmada ve tercihte ‘yeşil’ şart koşulmalı.
Çevre temizliği sadece kendi evinin temizliği olarak algılanmamalı
Canlı sevmekten sadece kendi canını sevmek anlaşılmamalı.
Çocuklar bir hayvana dokunmalı, toprakta yuvarlanmalı.
Doğada daha az yer tutarak yaşamalı.
Ki giderken ardında kimin ne yapacağını bilemediği bir ev dolusu çöp kalmasın…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.