Bu nasıl dürüstlük?

            Sözde
değil, özde dürüst olmak gerekir: “Ben dürüstüm, doğruyum, çalışkanım, ben
gazeteciyim” demeyle olmuyor. Önemli olan uygulamalardır.

            Çünkü
gerçekler gizlenmiyor!

            Örneğin,
Yörem Gazetesi’nde (Daha önce 16 Ekim 2009’da yayımlandığı belirtilen) 16 Şubat
günü  “Sarıkaya’dan zehir zemberek
açıklama”  başlıklı haber yer aldı.

            Sarıkaya
bu haberin aslını aylar önce yalanladı. Doğru olmayan haber için Yörem’e Noter
aracılığı ile düzeltme istemi gönderdi.

            Yörem
alıştığımız yalanı anlaşılmasın diye düzeltmeyi yayımlamadı! Sarıkaya’nın yasal
savunma hakkını kullandırmadı.

            Yörem’in
ne yaptığına geçmeden önce kısa bir anımsatma yapmak istiyorum; 5187 sayılı
Basın Yasası’nın 14. maddesi der ki; “Gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde,
bundan zarar gören kişinin düzeltme ve cevap yazısını aldığı tarihten itibaren
hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın en geç üç gün içinde aynı sayfa ve
sütunda, aynı puntolarla, aynı şekilde yayımlamak zorundadır.”

            Yasa
ortada.

            Peki Yörem
ne yaptı? Her zamanki gibi kıvırdı. Arkadan dolanarak sözde okuyucuyu kandırdı.
Düzeltme istenmemiş gibi gösterilerek, 
“Sarıkaya’dan zehir zemberek açıklama” başlığı atıp  kuşa çevrilmiş haberi aktardı. Birlikte
okuyalım:

            “Atatürkçü
Düşünce Derneği Karacabey Şubesi’nin Gençlik ve Kadın Kolu oluşturma sürecinde
başına derneğin “Gençlik Kolu Başkanı” olarak tanıtılan Ahmet Sarıkaya, yerel
bir basına yaptığı açıklamanın benzerini gazetemiz aracılığı ile kamuoyuyla
paylaşmak istedi.

            Sarıkaya,
yazılı açıklamasında bu tanıtım ADD Karacabey Şube Başkanı Erol Yüksel Cingil
tarafından yangından mal kaçırırcasına yapıldığını belirterek, reklam ön plana
çıkarılarak  Atatürkçü Düşünce’nin
sömürülmeye çalışıldığını savundu.”

            Yasa ne
diyor? “Üç gün içinde, düzeltme ve ekleme yapmaksızın aynı şekilde yayımlamak
zorundadır.”

            Derisi
yüzülmüş adalet olur mu?

            Biz fazla
yorum yapmayalım. Yörem sorumluluğunun bilinci içindeymiş gibi göstermeye
çalışırken, Ahmet Sarıkaya ile ilgili yasal hakkın kullandırılmadığı açıkça
görülüyor. İsterseniz Sarıkaya’nın “Tekzip”ini 
bir kez daha yayımlayalım ve değerlendirmeyi okuyuculara bırakalım.

 

       “Yörem
Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğü’ne

                                                
          Karacabey

         Atatürkçü
Gençler Kullanılmasın!

            Karacabey Yörem Gazetesi’nde 30
Eylül 2009 günü ‘Atatürk Gençliği Görev Başında’ diye başlık atılarak
“Atatürkçü Düşünce Derneği Karacabey Şubesi Gençlik Kolu Başkanı önceki akşam
belirlendi” açıklaması yapıldı. Yani Ahmet Sarıkaya’nın Gençlik Kolu Başkanı
olduğu duyuruldu.

            Şube Başkanı Sayın Erol Yüksel
Cingil tarafından yangından mal kaçırırcasına yapıldığı anlaşılan söz konusu
açıklama doğru değildir. Burada yalan ve yanlış ifadelerin yer aldığı,
Atatürkçü gençlerin kullanılmak istenildiği, reklâm ön plana çıkarılarak
Atatürkçü Düşüncenin sömürülmeye çalışıldığı görülmektedir.

            Öncelikle belirtmeliyim ki, Ahmet
Sarıkaya olarak henüz ADD’nin üyesi bile değilim.

            Üyeliğinden ve görev almaktan her
zaman onur duyacağım Atatürkçü Düşünce Derneği’ne Başkan Erol Cingil’in daveti
üzerine görüşmeye gittim. Sayın Cingil gençlik kolu başkanlığı görevini teklif
etti. Kendisine, ilkesel bir yaşam anlayışı ile belirli bir düşünce
çerçevesinde hareket etmeyi benimsediğimi söyledim. Görev konusundaki
çekincelerimi dile getirerek cevaplandırmasını istediğim sorular yönelttim.
Ancak tatmin edici bulamadım.

            Çekincelerim toplumun yabancı
olmadığı bir konudur: Bazı şaibeli isimlerin hala yönetimde yer almasıdır.

            O konuların üzerinden 5 yıl
geçtiğini belirten Sayın Cingil aklanmış sayıldıklarını söyledi.

            Neden aynı isimler diye sorduğumda,
başka isimlerin uzak kalmayı tercih ettiklerini dile getirdi.

            Kimler tarafından kaleme alındığını
bilmediğim bir metnin benim ağzımdan çıkmışçasına gazeteye verilmesi
düşündürücüdür. Aynı düzlemde düşünsem bile etik değildir.        Gençlerin daha ciddiye alınması gerekir.
Hiç kimsenin, özellikle Atatürkçü Düşünce Derneği’ndeki gençlerin etkisiz
eleman gibi görülmesini ya da kukla olarak kullanmasını doğru bulmuyorum.
Dürüstçe bulmadığım bir haberin gazeteye servis edilişini kınıyorum.

           Henüz üye dahi olmayan birinin “ADD
Gençlik Kolu Başkanı oldu” diye lanse edilmesi, etik olmadığı gibi yasal da
değildir. Anlaşılan ADD’de özeleştiri yapılmaktan çekiniliyor. Temiz bir sayfa
açılması istenmiyor. Şaibeli konulara açıklık getirilmezse, karanlıklar nasıl
aydınlatılacaktır. Halka karşı şeffaf ve inandırıcı olmamız gerekmiyor mu?

            Gençlerin fikirlerine önem verilmesi
gerekir. Gençlerin üye bile yapılmadan reklama çıkarılışlarını çok yanlış
buluyorum. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi, Bursa Nutku ve ülkeyi gençlere emanet
edişi kırk, elli yaş üstü kesime acaba ne anlatıyor? Şablon Atatürkçüsü değil,
temiz, dürüst, topluma karşı duyarlı ve vicdanlı kimselerin işi olmalı bu
ideolojinin taşıyıcılığı.

            ‘Söylesem tesiri yok, sussam gönül
razı değil’ demiş Fuzuli. Gençlerin değeri bilinmeli, onlar hileden uzak temiz
ellerde yetiştirilmelidir. Söz konusu şaibeli isimler dışında kaygım bulunmasa
da, görünen fotoğraf; karanlığa göz yummak ve işin zamanla doğal yoldan
iyileşmesini beklemenin belgesidir. Oysa geleceğin resmi özgür ve karakterimiz
olan bağımsızlıkla çizilebilir. Çekincelerimin doğru olduğunu biliyor ve somut
bir adım bekliyorum. ADD neden fulü? Neden hala bulanık bir gündemde yer
alıyor? Önce kendi evimizin önünü temizlememiz gerekmiyor mu?

             “Ya bir yol bulacaksınız, ya bir yol
yapacaksınız, ya da yoldan çekileceksiniz.”

            Yukarıda
okuduğumuz Sarıkaya’nın gönderdiği “Tekzip” ile Yörem’in kuşa çevirip şişlediği
“Açıklama” aynı mı?

            Gel de
şaşırma.

            Nerde
kaldı ilke? Nerde kaldı dürüstlük?

            Bu ne
perhiz, bu ne lahana turşusu?

Mart kedileri gibi

            Belediye
Başkanımız bizi pek sevmez ya, ancak uygar ilişkilerimiz  yine de sürer.

            Bu
ilişkilerden cesaretlenerek kendisinden küçük bir ricamız olacak!

            Öncelikle
mevsim itibariyle giderek artan yakarışları duymasını istiyoruz.

            Nöroloji-üroloji
gibi iniltilere kulak verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

            Yalık
havhavlara da bir barakacık yapılıverilse ne olur sanki?

Duman olmuş Hasan

            Duman
olmuş Hasan’lar da kızmış.

            Baksana,
ne demeye getiriyorsa, “Karabaş, siz ne de olsa İ.B.’nin ilçede nasıl
gazetecilik yaptığını bizden çok daha iyi bilirsiniz.

            Unuttuysanız
anımsatalım: Siz Öğretmenevi Müdürüyken manalı sürtüşmelerinizi ne eğitim
camiası, ne de ilçe halkı henüz unutmadı.”

            Anlaşılan
çok kızmış.

            Kız Hasan,
dilediğin kadar kız Hasan. Elinden tutmadığımız için ne kadar kızsan o kadar
haklısın. “Manalı sürtüşmeleri” iyi bildiğiniz ortada.

            Ancak,
“Abi, Ş.Ö. bana hakaret yağdırdı. Küfür etti. Üstüme saldırdı. Meclis
toplantısından kovdu” derken araya kim girdi? Sizi kim barıştırdı?
unutulmamalı.

            Meltem’de
fazla sahiplenilmediği için böyle yapıyorsa dilediğince oynayabilir.

            Duman
olmuş Hasan, fazla mesailerini daha düzgün yürütebilir.

            Orhan
Karabaş ile İbrahim Bursalı arasında gizli kapaklı bir şey olmaz. Kim ne
biliyorsa anlatmalı. Kafa karıştırarak değil, kıvırmadan yazmalı.

            Karacabey
seni de biliyor. Dostluğundan çok memnun kalan arkadaşların da seni unutmadı.

            Unutulmadığını  unutma!

            İstiridyenin
derinlerde olduğunu çok iyi bilen kaptanların özlemi içinde tıngırdayıp durma.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.