Biri bana anlatsın!

“Kız Kulesi’ne yürüyüş mesafesinde” demek ne demek mesela?
Ya da “Bu kez Çanakkale geçilecek!” demek ne demek?
Ya da “Bozkurt işareti Binali Bey’in eline yakışmış” demek ne demek?
Ya da “Sen kimsin müsteşar?” demek ne demek?
Şu dört cümlede bile pert oldunuz değil mi?

* Vallahi de billahi de kulaklarımla duydum. Bilmemnebağkonakları reklamında “Boğaz’a ve Kız Kulesi’ne yürüyüş mesafesinde” dedi reklamda. Reklamın iyisi kötüsü olmaz tabi. Hâttâ burada bunu yazıyorsam reklam başarıya ulaşmış bile sayılabilir. Ama Allah aşkına söyleyin, “Kız Kulesi’ne yürüyüş mesafesinde” demek ne demek?
Bu cümleyi ilk duyduğumda, oraya da mı köprülü otoyol yaptınız yoksa dedim. Yoksa sahili Kız Kulesi’ne kadar doldurdunuz mu dedim. Yoksa Kız Kulesi’nin boynuna kement attınız da cânım kuleyi kıyıya mı çektiniz dedim. Ya ben o konaklardan bir konakçık alsam ve Kız Kulesi’ne yürüyerek gidemesem bunun hesabını sizden sormam mı mı dedim.
Yetmedi bir de Google Earth’ü açıp ondan yol tarifi istedim. Önerilen rotalara baktım. Evet, Google’ın mesafe ve zaman hesap edicisi Sayın Sanal Beyin, Altunizade’den Üsküdar Kız Kulesi’ne yürüyerek 24 dakikada gidebilirsiniz diyor.
A-ha, suçluyu buldum.
Reklamı hazırlayan arkadaş sanal beynin kurbanı olmuş bir güzel.
O zaman önce o yürüsün Kız Kulesi’ne önden!
Arkadan da bu reklamı konakçıklarına münasip bulan her kim ise o ve şürekası uygun adım marş!
Neyse…

* Başbakan Binali Yıldırım’ın Çanakkale Boğazı’na köprü yapacaklarının ilanını yaparken haykırdığı “Bu kez Çanakkale geçilecek!” cümlesi için ise ‘talihsiz bir cümle olmuş’ diyeceğim.
Önünü ardını bilmeden can simidine sarılır gibi sarıldıkları yüce ecdada ayıp olmuş.
Çanakkale’den İngilizleri geçirmemek için gözlerini kırpmadan ölüme koşan Osmanlı ordusuna çok ama çok ayıp olmuş. Havada birbiriyle çarpışacak kadar çok atılan mermiler arasında siperden fırlayıp taarruza kalkan askerlere, mekanizması bozulan topun 215 kiloluk mermisini sırtına alarak namluya süren Seyit Onbaşı’ya, arkalarında gözü yaşlı kızlar bırakarak cepheye koşan “onbeşliler”e, vatan savunması için Çanakkale’ye koşan ve içlerinden hiçbiri sağ kalmayan tıbbıyelilere, ölmeden mezara konan evlatlara, şehit evladının cenazesini bile bulamayan ana babalara, emrindeki askerlere ölmeyi emreden ve sadece bu emirle bile vatan aşkının büyüklük derecesine hayran kaldığımız, Çanakkale’yi geçilmez kılan büyük komutan Mustafa Kemal’e ayıp olmuş…
Siz 3 dakikada ve 15 Euro+KDV ile geçireceksniz Çanakkale’yi, onlar ise canlarıyla geçirmediler.
İşte böyle önünü ardını düşünmeden “söz cambazlığı” yapmaya çalışmak devlet büyüklerine hiç yakışmıyor.
İzansızca edilen bir laf bumerang misali dönüp dolaşıp sahibinin boğazına yapışıyor.
Neyse…

* AK Parti Grup toplantısında konuşan Başbakan Binali Yıldırım’ın, MHP’lilerin isteğiyle bozkurt işareti yapması üzerine, MHP Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Bozkurt işareti Binali Bey’in eline yakışmış” demesi, Binali Yıldırım’ın da MHP’lilere “Siz de bizim işaretimizi yapın” demesi de bir başka alem. Bu işve dolu cilveleşmelere bakarak “Birlik beraberlik ne kadar güzel bir şey ya Rabbim” diyerek hisleneceğim ve göz pınarlarıma dolan yaşları sileceğim lakin, ah bir de daha birkaç ay önce birbirlerine söyledikleri sözleri hatırlamasam ve referandumu geçene kadar birbirlerine şirinlik yapıp, geçince de birbirlerinin gözlerini oyacak olmalarına inanmasam.
Yanılıyorumdur inşallah!
Neyse…

* Yazının kapanışını Nihat Doğan’ın ekranlardan delirmişcesine haykırdığı “Sen kimsin müsteşar!”cümlesine bırakalım.
Geçtiğimiz günlerde Nihat Doğan bir programda FETÖ soruşturmasında yargılanan infaz koruma memurlarının adliyeye şık kıyafetlerle çıkarılmasını eleştirerek, gardiyanlar için “alçak gardiyanlar” ifadesini kullanmıştı. Ardından Adalet Bakanı Müsteşarı Kenan İpek Twitter’dan epey sert bir tepki göstermişti kendisine. Kenan İpek’in bu tepkisinin üzerine ekranlarda coşan Nihat Doğan ise, “Sen kimsin müsteşar!” ile başlayan birbirinden âlâ(!) cümleler ile Kenan İpek’e etmediği hakaret bırakmamıştı.
Ayakları suya erince ise geri vitese taktı çaresiz, hâttâ diğer vitesleri araçtan tümden söktü attı ve “Özür dilerim”leri sıraladı boy boy sosyal medyada ve basında…
Konuşan Türkiye olmak, halk olmak, milletvekilinin maaşını verdiği vergilerle ödüyor olmak kimseye böyle hadsizlik hakkını vermiyordu işte.
Önce tanı, sonra konuş.
Ne demişti Uğur Mumcu: “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz”…
****
Şimdi ekranlardan konuşarak sürekli sürçü lisan eden canlı türlerine baktığımızda görünen şudur ki, bunlar (Cem Yılmaz tabiriyle) “Beyni yok fikri var” canlılar…
Hoş mu göreceğiz artık onceğizleri, yoksa hadlerini mi bildireceğiz bilemedim.
Neyse,
Mümkünse,
Lütfen,
Biri bana bunu da anlatsın…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.