Bir “Pardon” yeter mi?

Devlet “pardon” diyecekmiş…!
Kime mi?
Yıllardır cezaevinde zulüm yaptığı yüzlerce tutukluya…
Peki…o kadar basit mi? Yüzlerce insanı yanlışlıkla Havai yerine Dubai’ye tatile göndermeye benzemiyor ki bu yanlışlık. Ya da yolda yürürken karara birinin ayağına basmaya, omzuna çarpmaya benzemiyor. Bu ülkenin yetiştirdiği en değerli aydınları, yurtseverleri, rektörleri, gazetecileri 5-6 yılı aşkın süredir zindanda tutuyorsunuz. Ya cezaevinde ölenler ya da ölmek üzere iken tahliye edilenler…İntihar edenler…Onmaz hastalıklara yakalanıp artık geri dönülmez noktalara gelenler ne olacak?
Kahrından ölen tutuklu yakınlarını geri getirebilecek misiniz? Üretim dışı kalınan uzun yıllar, yok haliyle ödenen avukat ücretleri, ailelerin yollarda, otel odalarında harcadıkları, babalarının durumu nedeniyle kazanılamayan sınavlar, ödenemeyen taksitler, ev kiraları, oturdukları lojmanlardan sokağa atılışları, rütbelerinin söküleceği söylentileri…
Elbette en büyük acıyı “pardon” denilecek tutuklular ve yakınları çekti. Ya onların diğer akrabaları, arkadaşları, komşuları, sevenleri…
Sadece onlarla da sınırlı değil. Binlerce sayfalık iddianamelerde, yüzlerce ek klasörde, milyonlarca sayfalık dava dosyalarında hiç ilişkisi olmadığı halde adı geçen binlerce insan ve onların yakınları. Dava ile hiç ilgisi olmadığı halde 2 kişinin telefon sohbeti sırasında adı geçtiği için iddianamede teşhir edilenler, tutukluların iddianamede yer alan telefon defterlerinde ismi bulunduğu için endişe içinde olanlar, onların yakınları…
Türkiye’de on binlerce insana bir sabah erkenden kapısının çalınacağı korkusunu yaşatan terör dalgası, Gazeteci geçinen muhbirlerin her tutuklama dalgasından sonra “daha isteriz.. Daha” diye saldıran isterik çığlıkları…
Bütün bunlar olurken “ben bu davanın savcısıyım” diyenler şimdi sıra kendi çocuklarına, ardından kendilerine gelince savcıları suçluyor. Adını bile duymak istemedikleri Barolar Birliği Başkanından imdat istiyorlar. Dubai’de 77 bin dolara tatili inşaat şirketlerinin konuğu olarak yapabilen savcıları şimdi ortaya çıkartabiliyor.
Davalar sürerken sahteliği defalarca kanıtlanan dijital kanıtları görmezden gelenler, en rezil suçluların “gizli tanık” olarak dinlendiğini duymayanlar, cezaevinde yargılama yapıp duruşma salonu kapısındaki sanık yakınlarını coplatıp gaza, suya boğanlar işin ucu kendilerine dayanınca derin uykularından uyandılar.
İkişer, üçer kez müebbet, ya da yüzlerce yıl ağır hapis cezaları alanlar isim benzerliğinden ya da yanlış teşhisten bu cezalara çarptırılmadı. Uydurulmuş deliller, imal edilmiş dijital veriler, önceden kendilerinin gömdüğü silahları eli ile koymuş gibi buluveren polisler , savcıların polislerin önceden öğrettiklerini tekrarlamayı bile beceremeyen yalancı “gizli tanık” rezaletiyle yargılanıp mahkum edildiler.
Sizin şimdi özel yaşamlarını didikleyip teşhir ettiğiniz savcıların özel yaşamları o zaman da şaibeli idi. Duymazdan geldiniz. Çünkü o zaman yaptıkları size hizmet ediyordu.
Şimdi bir “pardon” demekle kurtulacaksınız öyle mi?
Sönen hayatların, karartılan geleceklerin, üzüntüden onulmaz hastalıklara yakalanmanın hiçbir bedeli yok mu?
Ya iftira atmanın, yalancı tanıklık yapmanın, sahte delil üretmenin ceza yasalarımızda karşılığı yok mu? Aynı suçu yüzlerce kişi için defalarca tekrarlamanın yaptırımı yok mu?
Ya bunca suçu işleyenlere yardım ve yataklık etmenin karşılığı…?
En azından şimdilik milletin karşısına çıkıp “pardon” sözcüğünün arkasına “İstifa ediyorum” cümleciğini ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.