Beni öldürmeyen acı beni güçlendirir

Başlıktan anlayacağınız üzre, eğer ki hayat mücadelelerle yaşanırsa güzel.
Durağan ve mücadelesiz bir hayat hayli sıkıcı olurdu.
Ben’ce; kan, ter ve gözyaşı ile aşılan her güçlük insanı daha dirençli hale getirirken özgüvenine bir (+) daha ekliyor.
****
İnsan bazen kazandım zannederken kaybeder ya hani. Ya da kaybettim zannederken kazanmaya başlar.
Bazen de iyilik yaparken kötülük, kötülük yaparken iyilik eder.
Kötü komşu insanı ev sahibi yapar sözündeki gibi, kötülük adına kendisine yapılan her ne varsa onu daha farklı mecralara sürükleyip farklı akıntılarda yüzmesini sağlar.
Hâttâ öyle zamanlar olur ki, insanın içinden kendisine ayıp eden bir zat’ı, “sayenizde” diyerek sarılıp sarılıp öpmek gelir.
Zaten belki de o zat’ın bizim hayatımızdaki görevi sadece ama sadece budur…
****
Bunlara inanmamıza rağmen karşımıza çıkan hadsizlikleri gördükçe kendimizi tutamayıp “Ayıp yahu!” demekten de kendimizi alamayız.
“Bu kadar da olmaz” deriz. “Hiç mi işin yok? Hadi işin yok, Allah korkun da mı yok, hiç mi vicdanın yok!” deriz
Bu serzenişleri ayıp eden duyar mı, bilir mi, anlar mı, anlayacak olsa zaten hiç yapar mı bilmem.
Peki ya yaptıkları gün gelip de su yüzüne çıkarsa -ki hiçbir yalan sonsuza kadar gizli kalmaz- hiç olmazsa o zaman pişman olup utanır mı, orasını hele hiç bilemem….
****
Kasıtlı yapılan hainlikleri başkalarının bilmiyor olması onların yapılmadığı anlamına gelmez. Yapanın dışında en azından bir kişi neler olup bittiğini biliyordur nasılsa.
Bu hesaba bir de yapanı eklersek, etti mi sana iki kişi.
E iki kişinin bildiği de sır değildir artık. Her an ortalara dökülebilir…
Peki döküldüğü zaman neler olur?
Onca zaman kandırılmış olanlar. Onca zaman –mış gibi yapılmış olan günahsızlar…
Ya onlar hiçbir şeyin kendi sandıkları gibi olmadığını öğrenirlerse. O zaman bunun hesabını kimden sorarlar?
Yapandan mı da, bilenden mi, bilip de söylemeyenden mi?
Aklı başında hiç kimse sahte alkışlar istemez hayatında. Hakkı olmayana el uzatmaz. Kopyayla geçilen sınavlara itibar etmez.
Hele de bir kişinin ayağının kaydırılması için kendilerinin alet edilip kullanıldıklarını öğrendiklerinde başlarından aşağıya dökülen kaynar suların acısına ve hayalkırıklığına asla tahammül edemez.
Kendi kişisel hırsları için masum insanları kullanıp da onlara bu hayalkırıklıklarını yaşatmaya kimsenin hakkı olamaz.
Hem o insanlar da oyuncak değildir ki, hepsinin bir geçmişi, bir haysiyeti, bir onuru vardır.
Yıldırma hareketine maruz kaldığı halde yolundan şaşmayanlar için bu hareketler kamçı vazifesini görürken, esas yıkım olanları bilmeyip de yeni öğrenenlerde olur ki, Allah mahfaza…
Bunun hesabını kimse veremez…
****
Kirli ellerini temiz insanların üstlerine başlarına sürerek temizlemeye çalışan vatandaşlar, mümkünse o ellerinizi bol suyla ve sabunla bir güzel yıkayınız.
Sonra da alkole batırınız. Olmadı çamaşır sularına yatırınız. Olmadı sterilizasyon makinelerinden yardım alınız.
Şimdi, bu tarifler elleriniz içindi.
Yüreğinizi temizlemek için ise bir parça “sevgi”ye ihtiyacınız var.
Belki yaptığınız her şey de zaten içinizdeki bu sevgisizlikten.
Aynaya bir bakın bakalım.
Pamuk Prenses’in üvey annesinin aynasına değil ama, gerçek bir aynaya.
Gözünüzün ve dahi gönlünüzün ta içinde neler göreceksiniz.
Ve;
Gördüklerinizi sevebilecek misiniz…?
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.