Baltalar toprağa hiç gömülemedi

1970’li yıllarda okuduğum çizgi romanlarda, aklımda kalan olgulardan biri de kızılderililerin baltalarını topraktan çıkarmaları ve savaş tamtamlarını çalmaya başlamaları idi. Bu savaş baltaları, toprağa gerçekten fiziken gömülü müydüler; yoksa sembolik anlamda bir gömülme miydi, bunu bilmiyorum.
Ama; baltalarını toprağa gömülü tutan ve gerçekten gerekli olduğunda çıkartan kızılderililere, kitaplar onları “vahşiler” olarak anlatıyor olmasına rağmen sempati besliyordum.
Türkiye’de baltalar hiç toprağa gömülemedi.
Tam gömülme ihtimalinin olduğu bir dönemde, sağa sola fırlatılmaya başlandı.
Zaten ne zaman gömülme ihtimali belirginleşse, bu oluveriyor, birden.
Havada uçuşmaya başlayan baltaların yarattığı toz duman içinde hükümet, çaresizlik içinde, en kolay yolu seçme eğilimine girdi.
Hükümetin durumu zor.
Çünkü, aksi yönde hareket edebilmesi için teşvik eden kimse yok.
Herkes olanlardan AKP’yi sorumlu tutma eğiliminde.
Bu konudaki en yaman çelişki ise, Kürt Sorununun demokratik çözümünden yana olduğunu beyan eden çevrelerden gelen “AKP sorumlu” sesleri.
Oysa Kılıçdaroğlu’nun “Terörü çözmek için her türlü desteğe hazırız. Yeter ki, AKP, bu konuda net tavrını ortaya koysun.” ifadeleri, CHP’nin dahi, hükümetin savaşın temel sorumlusu değil; Kürt Sorununu demokratik yollarla çözmeye çalışan bir iradesi olduğu kanaatinde olduğunu gösteriyor.
Ve yazık ki, onu aksi yönde düşünmeye / davranmaya çağırıyor.
Karşı yöndeki yegane cılız sesler ise, son günlerdeki cenazelerde şehit ailelerinin hükümete yönelik “başka çocuklar ölmesin” dilekleri.
Beğenelim ya da beğenmeyelim, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bugüne kadar Kürt Sorununun demokrasi içerisinde çözülmesi için, Türk tarafında en yüksek düzeyli çaba ve girişim hükümetten geldi.
Bunun en önemli kanıtı, Öcalan ile karşılıklı yapılan barış görüşmeleridir. (Bu görüşmelere referandumda evet ile halkın yüksek bir çoğunluğu da destek verdi.)
Bu görüşmelerde tam sona gelindiği bir aşamada, pıtrak veren PKK saldırılarının yarattığı toz duman, savaşın devamında AKP’nin sorumluluğunu görmemi engelliyor.
Türkiye’de akan kanın durdurulması gibi hayati bir sorun gündeme geldiğinde siyasi partiler, onların siyasi düşüncelerinin tali kalabildiği zamanlar da olacak mı, acaba?
Olabilmesi sanırım, “Kürt Sorununu” demokratik yollarla çözmek düşüncesinde samimi olan herkesin, bir siyasi parti ya da hükümet sıfatıyla değil; Kürt Sorununu kendi meşrebinde de olsa demokratik yöntemlerle çözme iradesini ortaya koymuş olan AKP ile ortaklaşa hareket etmenin yol ve yöntemlerini araştırmasından geçiyor.
Bugünlerde  “net tavrını ortaya koyma” konusundaki, provokatif çağrıları dengeleyici karşı çağrılarla, AKP’ye sakin dingin düşünebilme ortamını yaratma ihtiyacı var.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.