Bacalar tütmez oldu!

Biz insanoğulları bu dünyayı öyle
bir kirlettik ki; yaşamımızı YAŞANMAZ hale getirdik. Hava kirliliği ayrı bir
dert o konu hakkında yazmayacağım. Değişme anlamı üzerinde durmak istiyorum. Bu
anlamda ki bacalar tütmez oldu diyorum. Nasıl mı?

Çevreme bakıyorum da hep asık
yüzler, mutsuz monoton bir yaşam tarzı, geleceğe yönelik umutsuzluk almış
başını gidiyor. Vahşi kapitalizm tek dişiyle kan emmeye devam ederken görülen
yok oluşlar. Bir tarafta da ÖZĞÜRLÜK vaadiyle yerle bir edilen milyonlarca
yaşam. Sağ kalanlara çektirilen eziyetler. Her an patlayabilecek bombaların
tedirginliği ile sürdürülmeye çalışılan yaşam kavgaları.

Bu evreni madencilerimizin yerin
yüzlerce metre altından çıkarmaya çalıştıkları kömürler mi, yoksa pamukla su
içmeye zorlayan kapitalizm mi daha fazla kirletiyor? O masum madencilerimizin
yüzlerine bulaşan kömür karası, yaşamaya mecbur kılınan asgari ücretli
savaşımdan daha AK değil mi? Birkaç torba kömürle, birkaç parça erzakla satın
alınan geleceklerin AK’lığına ne demeli? Geleceğimizin teminatı çocuklarımızın
eğitim ve öğrenimleri için verilen çabalar nelerimizi elimizden alıyor hiç
düşündünüz mü ey bizleri yönetenler? Parasız eğitim söylemi dillerden düşmezken
(bazıları şanslı gür bir şekilde hesaplarına para yatabiliyor)sade vatandaş ne
yapacağını şaşırmış durumda.

“MİLLİ EĞİTİMİN GAYESİ HÜKÜMETE
MEMUR YETİŞTİRMEK DEĞİL” Bu sözler günümüze ve gelecekte ki siyasilere mesaj
niteliği anlamında cuk otursa da Mustafa Kemal Atatürk’ün görüşünü
tekrarlamakta büyük yarar var; Milli eğitim’in gayesi yalnız hükümete memur
yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlaklı, karakterli, cumhuriyetçi,
inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri bitirebilecek kabiliyette, dürüst,
düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter
sahibi genç yetiştirmektir…

1999 yılında ülkemizdeki küçük
esnaf sayısı 4milyon 500 bin idi. Yıl 2010 ve aynı kayıtlı kitle 1milyon 250
bine düşmüş. Bu demektir ki DUMANI TÜTMEYEN işyerlerini kapatmış binlerce küçük
esnafa yenileri katılmış durumda. Her yıl binlerce kepenk kapatılıyorsa bir
daha açılmamak üzere; her birinin (emekliye ayrılanlar hariç-emeklisi de sanki
memnun)yüz hatlarına da kilit vurulmuş gibi oluyor. Gülen yüz görmek nafile.

Sanayide, tarım sektöründe, küçük ölçekli
iş yerlerinde BACALAR TÜTMEZ ise evlerin de bacaları tütmez olur. Bacalardan
yükselen dumanlar bizleri boğmaz, aksine hayat verir. Çalışılan işyerlerindeki
makinelerin sesleri, mutlu insan yüzlerindeki mırıldanılan türkü seslerine
karışıyorsa burada yaşam dörtnaladır. Mutluluğun SÖRF TAHTASINDA esen şen
rüzgârlarla, dalgalara meydan okumak kadar güzel şey varmadır acaba?

HAYDİ, gelin sobalarımızı alın teri
yakacaklarımızla yakalım, üzerlerine de kestaneleri koyup patlatalım! Çizilmiş
kestanelerin patlama seslerini şimdiden duyar gibi oluyorum. AFİYET OLSUN!
Mutluluğun SÖRF TAHTASINDAKİ DANSINIZ SÜREKLİ OLSUN.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.