AKP nasıl gider?

Son günlerde pek çok siyasetçi ve aydın, AKP iktidarının nasıl sonlandırılacağına ilişkin kafa yoruyor.

Hemen belirtelim ki bu iş sadece kafa yorma ve söylemle olmaz. Emek verme ve eylem ile olur. Geniş halk yığınlarının Haziran ayında başlayan direnişini dışta tutarsak pek çok kişi AKP'nin iktidarının son bulması için umudunu ABD'nin AKP'yi ve RTE'yi defterden silmesine bağlamıştır. Bazıları da cemaat ile AKP arasında şiddetlenen kavgadan da medet ummaktadır. (Aslında bu kavga AKP -ABD  ilişkileri ile bağlantılıdır.)

Bu iki olasılıkla AKP iktidarı son bulabilir.  Ne var ki bu tür son bulma halk yararına bir iktidarın başlangıcını müjdelemez. Yerini ABD denetiminde yeni bir iktidara bırakıp umutları yok eder.

AKP, ABD'deki güç odaklarının defterinden silinmekten de korkmaktadır, cemaatin iktidardan pay alma taleplerinden de yılmaktadır. Ama AKP iktidarını korkutan bu değildir.

AKP iktidarı 11 yıl içinde 3 kez büyük korkuya kapılmıştır.

İlk olarak 1 Mart 2003 tarihinde ABD'nin Irak işgaline destek verecek tezkerenin TBMM'de reddi sonrasında paniklemiştir. Tezkerenin  reddi sonrasında AKP kendini iktidara taşıyan gücün isteğinin yerine getirememenin mahcubiyeti yanı sıra ABD'nin intikamının acı olacağını bilmekte idi. Nitekim ABD bu olayın acısını hem TSK'dan, hem CHP'nin o zamanki lideri Deniz Baykal'dan, hem de yurtsever aydınlarımızdan çıkarmış, çıkarmaya devam etmektedir. AKP bu olayda ortaya çıkan parti içi muhalefeti şiddetle ezmiştir.

İkinci olarak  2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde milyonlarca insanı harekete geçiren Cumhuriyet Mitingleri sırasında AKP büyük bir korkuya kapılmış ne yazık ki zamanın Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın sorumluluğunu üstlendiği 27 Nisan 2007 tarihli e-muhtıra halk hareketinin üzerine limon sıkmıştır.

Muhtıra sonrası 2 gün ortalıkta görünmeyen RTE Büyükanıt ile  içeriği sır olan bir görüşme yapmış ve halk hareketinin sönümlenmesi beklenmişti. Bu hareket sonucu AKP'nin Cumhurbaşkanlığı hamlesinin ilk adımı yargı engeline takılsa bile ikinci hamlede başarılı oldular. Cumhuriyet Mitinglerinin rüzgarı sonucu AKP Anayasa Mahkemesince “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olarak mahkum edildi. Kapatılmaktan hukukçu olmayan başkanın oyu ile kurtuldu. 

AKP'nin bu ikinci büyük korkusunun intikamı da çok ağır oldu. Henüz Cumhuriyet Mitingleri başlamadan düğmesine basılan bir tertip ile Danıştay baskını ve cinayeti organize edildi. Sonrasında bir yandan “Ergenekon” tertibinin düğmesine basılırken bir yandan orduyu ve yargıyı demetim altına almanın hazırlıkları başladı. 12 Eylül darbesinin 30. yılında darbeden daha ağır koşullar anayasa değişikliği ile getirildi. Yargıyı tamamen denetim altına alacak değişiklikler yapıldıktan sonra HSYK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay gibi kurumlar ele geçirildi. Yargıya ve TSK'ya indirilen darbenin büyüklüğü AKP'nin korkusunun büyüklüğünü de gösteriyordu.

Bu düzenlemelerden sonra AKP önünün tamamen açık olduğunu düşünüyordu ki, üçüncü ve en büyük korkusunu yaşadı.

Üçüncü korkunun düğmesine AKP kendi elleriyle bastı. Taksim Gezi Parkında kesilen ağaçlar geniş halk yığınlarının birbirinden farklı konulardaki tepkilerinin aynı noktada patlamasına yol açtı. Ülkenin Diyarbakır haricinde her yerinde milyonlarca insan ayaklandı.

Yeterince örgütlü değillerdi. Ama hepsinin hedefi ortaktı:

“AKP iktidarına son vermek”

Büyük halk ayaklanması 1,5 aya yakın sürdü. AKP hiç ummadığı kişi ve gurupların muhalefetiyle karşılaştı. AKP içinde ricat yanlıları olduğu gibi, isyanı polis şiddetiyle ezme yanlıları da vardı. Her 2 yöntem de AKP için çıkmaz sokak oldu.

Halk neden kurtulmak istediğini biliyor, ancak yerine kurmak istediği ve bunun nasıl olacağı konusunda bir önderliğe sahip değildi. Bu önderliği yapması gerekenler kendi içinde birbirine düşmüştü. AKP'nin de güvencesi bu idi. Ama onların da cemaat ile kavgaları büyüyordu.

AKP'nin içine düştüğü zaaftan yararlanmak isteyen ABD'nin ve onun denetimindeki PKK'nın bitmek tükenmek bilmeyen talepleri artık karşılanamaz hale gelmişti.

Öte yandan halk hareketi de yeniden ivme kazanıyordu. Bir yandan ertelenen ekonomik kriz, sonbaharda bekleyen sorunların su yüzüne çıkması, üniversitelerin açılacak olması, futbol maçlarıyla birlikte tribünlerden yükselen  seslere ek olarak dış politikadaki büyük yenilgi AKP'nin korkularını büyütüyor.

AKP'nin bu büyük baskıya daha fazla dayanması zor. Ne var ki muhalefet partilerinin birleşip iktidar seçeneği sunamıyor olması AKP'nin korkusunu geçici olarak hafifletiyor. Bu nedenle hemen her gün yandaş gazetelerde kendi oylarını yüksek gösteren anketler yayınlatıyor. Bu anketler mezarlıktan geçerken korkusunu bastırmak için ıslık çalmaya benzemektedir.

Muhalefet cephesindeki bütün olumsuzluklara rağmen halk hareketi patlamaya hazır bir volkan gibi için için kaynamaktadır. AKP iktidarına son verecek esas güç de budur.

Bunu muhalefet liderlerinden çok AKP liderliği bilmektedir.

Esas görev muhalefet güçlerinin aralarındaki ayrıntı sayılabilecek anlaşmazlıklara son vererek patlamaya hazır halk muhalefetinin önüne geçmektir.

Bu tarihi görevi yerine getirmeyenleri halk affetmeyecek, AKP ise bu “iyiliği” hiçbir zaman unutmayacaktır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.