ADD olağanüstü günlerden geçiyor

Atatürkçü Düşünce Derneği Karacabey
Şubesi olağanüstü günlerden geçiyor.

            Şeffaflaşmanın
ve temiz sayfa açmanın doğum sancılarını yaşayan ADD krizden çıkabilmek adına
olağanüstü topladığı genel kurulda sürpriz bir dalgalanma yaşadı.

            İyi de
oldu.

            Denizler
dalgalanmadıkça durulmazmış.

            Beş yıldır
süre gelen kirliliğin temizlenmesi yönünde düğmeye basan ADD üyelerinin genel
kuruldaki en önemli mesajı bu doğrultudaydı.

            Düşüncesizce
oluşturulan iki listeyi de tırpanlayan üyeler şaibeli isim istemediğinin ilk
işaretlerini verirken, temiz sayfanın böyle açılamayacağını da hatırlatmış
oldu.

            Atatürkçü Düşünce’nin
yaşam biçimi olması ve olmazsa olmazların başında gelmesi gerekirken,
yöneticiliğe soyunanlar tabanın düşüncesini neden göz ardı etti acaba? ADD hiç
mi önemli değil. “Her koşulda yönetici olalım da,
zevki-sefayı sürdürelim” mi ağır bastı?

            Kırk
milyarın hesabını veremeyenler, Derneği gırtlağa kadar borç batağına
sürükleyenler, lokali “Alemcilerin buluşma yeri”ne dönüştürenler ADD’ye ne
kazandırabilir? Yarardan çok zarar verdikleri ortadayken, söz konusu şaibeli
isimler listeye alınarak genel kurul üyelerinden oy istenmesi ayıptan da
ötedir.

            Üyelere
saygısızlıktır. Atatürkçü düşünceye ihanettir.

            Atatürkçü
düşünce öncelikle dürüst ve şeffaf olmayı gerektirir.

            Bu açıdan
bakıldığında listeler çok düşündürücüdür.

            Üyelerin
hassasiyetini görmezden gelmek, niteliğin değil de niceliğin benimsendiğini
göstermiştir.

            Hiç hoş
olmamıştır.

            Oysa genel
kuruldan çıkan fotoğraf çok nettir. Tartışma götürmeyecek kadar açıktır. Sarı
listeden 3, beyaz listeden 4 ismin karalanarak dışarıda bırakılması, ADD’de
temiz bir süreç istendiğinin işaretleridir. Zaman zaman değil de her zaman
dürüst olunması gerektiğinin somut uyarılarıdır.

            Bunları kimse
görmezden gelmemelidir. Beş yıldır kendileri çalıp kendileri oynayanlar Derneği
iflas ettirdiler. Aynı yüzler nasıl oluyor da bu kadar arsızlaşarak aday
olabiliyor ve listelerde yer bulabiliyor?

            Cinayeti
görüp de görmezden gelenler, bilinmelidir ki suç ortaklığı yapmış olurlar.

            ADD gibi
bir kurumda oldu bittiye getirilerek kongre yapılabilir mi?

            Hesabı
verilemeyen 40 milyarla ilgili “Zaman aşımına uğradı” denilebilir mi?

            Üstüne
üstlük, Derneği borç batağına sürükleyen yüzsüzlerin ödüllendirilircesine
yeniden yönetici yapılmak istenmesi, ADD’nin dinamitlenmesi değil de nedir?

            ADD
şaibeli isimleri aklama kurumu mu? Şaibe sorgulanmazsa kirliliğe çanak
tutuluyor demektir.

            Yalana-talana
hesap sorulmaması yozlaşma getirir. Kokuşma kaçınılmaz olur. Sonrasında Atatürkçü
Düşünce Derneği’nde dürüstlükten söz edilemez.

            Temiz
sayfa açılmak isteniyorsa sandıktan çıkan mektup iyi okunmalıdır.

            Gençlerin
isyan ederek ADD’ye “Arkadaşlarla Demlenme Derneği” adını taktığı utanç denizinde
köklü ve kalıcı bir temizlik yapılmasının zamanı gelmiştir.

            Çünkü,
kanser aspirinle tedavi olmuyor.

         Kongreden notlar

            ADD’nin olağanüstü genel kurulu Şükran Yemişçioğlu
Kültür Merkezi’nde toplandı. 266 üyeli Derneğin küskün üyelerinden 142’sinin
genel kurula katılmadığı dikkat çekti. 124 üyenin katılımı ile gerçekleşen
kongreden çıkan sonucu daha sağlıklı değerlendirebilmek için isterseniz Sinan
Çiftçi kardeşimizin yazdığı görüşlerinin kısa bir bölümünü birlikte okuyalım: “ADD ilçemizde gün geçtikçe değeri azalan,
boş imzalarla üye sayısı arttırılan, gençlerin önü tıkanan ve sadece içki
içilen bir dernek haline gelmiştir.

            …

            Gençlere ait olan üst katta neler
oluyor? Alt katta yaşanan olayların aynısı üst katta yaşanıyor. Sigara ve içki
içiliyor. Bir de argo konuşmalar ve küfürler havada uçuşuyor.

            Peki bu düzen nasıl değişecekti?
Kongre ile. O kongrede bir genç bile konuşturulmadı. Eskiyi dinledik de ne
oldu? Kim Kazandı?

            Cevap basit: Alkol.

            …”

            Atatürkçü Düşünce Derneği Karacabey Şubesi’ni iflas
ettirenlerin başında yer alan ünlü yalancı utanmadan yine aday oldu. Boyunun
ölçüsünü öğrenebildi mi? Üyelerin uyarısını algılayabildi mi? Pek bilinmiyor?

            Bildiğimiz, yalanla-talanı sermaye yapan çıbanbaşının
utanmadan neler yumurtlamış olduğudur.

            Ne demiş;
“ADD’nin ilk kurucu yönetim kurulundaydım. Bodrum
katlarından geldik. Zor koşullarda çalışıyorduk. 28 bin TL. harcadık ve 3 katlı
binaya taşındık. Başımız dik” nameleri ile gönderme yapmış.

            Öncelikle
yalan makinesini tanıyalım. ADD kurulurken ilk yönetiminde esamesi esmeyen
arsız (Üye kayıt defterine bakılırsa görülür) üyeleri kandırmaya çalışmaktadır
(Her zaman yaptığı gibi). Derneğin çalışma yeri Belediye İşhanı’nın 3. katıydı.
50-60 öğrencinin dinamik yapısıyla sürekli hareket halindeydi. Okullarla
organik bağı vardı. İhtiyaçlı öğrencilere burs veriliyordu. Yılda ortalama 17
etkinliğe imza atılıyordu. Nitelik vardı. Saygın bir kurumdu. Kavga yoktu.
Huzurlu bir ortamda çalışma yapılırken, Genel Merkezce Türkiye’ye örnek
gösteriliyordu. Alkol alınacak, zevki-sefa yapılacak yer aranmıyordu. Atatürkçü
Düşünce doğrultusunda tüzüğe uygun dernekçilik yapılıyordu. Kasası para
doluydu. Bir kuruş borcu yoktu.

Sürekli faullü oynayan, arkadan
dolanmaları politika sanan çıbanbaşı birlikte çalıştığımız yıllarda, ”Derneğin parası var. Atlantik Kıraathanesi’ni lokal yapalım. Ben yada
oğlumu müdür tayin eder daha iyi çalışırız” diyordu.

Kendisine, tüzüğümüze göre ticari
amaçlı faaliyet yapamayacağımız hatırlatılınca ayak oyunlarına başladı. O
sırada Dernek tapusu kendine ait yer almaya çalışırken çıbanbaşı 2004 yılında
üyeliği dahi onaylanmayanlara oy kullandırarak amacına ulaştı.

Dernekteki şaibeli süreç böylece
başladı.

Kasası ağzına kadar parayla dolu
Derneği işgal edenler öncelikle tavuk kümesine benzeyen bir lokal açtı. Tüzük
çiğnendi. ADD’de yasal olmayan uygulamalar bir yılda doruğa ulaştı. 8 yılda
toplanan 40 milyar bir yılda yok oldu. Tüm etkinlikler kaldırıldı. Misyon unutuldu.
Burslara son verildi. Gençler dağıtıldı ve lokalcilik öne çıktı. Çıbanbaşının
yardımcısı yünükaranın desteğiyle kestane patlatma dönemine ağırlık verildi.
Çalsın sazlar, oynasın kızlar havasına girildi. Hesap sorulmasın diye ADD’nin
kurucuları bile üyelikten çıkarıldı. Saygısızlık ve sevgisizlik hortlatıldı.

Bu mudur ADD yöneticiliği?

Peki, Disiplin Kurulu’na seçilen
yünükara neler zırvaladı? Kongrede kem-küm ederek ne demeye çalıştı dersiniz? “Bizleri sürekli yazan o gazeteyi mahkemeye bile veremedik. Çok aciz
kaldık!”

            Dam
üstünde saksağan. Oysa eleştirilen çıbanbaşı ile O’na ortaklık yapan
kendisidir.

            Topu taca
atma yerine kendileri niye gitmiyor ki mahkemeye?

            Bu
sütunlarda çok dile getirdim, defalarca yazdım. ADD’nin ışığını söndürenler
hiçbir zaman mahkemeye gidemezler.

            “Üyeler nasıl olsa anlamıyor”a getirilerek yeniden seçilebilme adına salladıklarına
bakmayın. Kirleri yargı kararı ile belgelenecek diye korkarlar. Sonra da
yöneticilik yaptıklarını sanarlar.

Acizlerin yapacağı yöneticilik
ancak bu kadar olur.

            Kullananlar-kullanılanlar,
bir de kaçak oynayanlar iyi bilsin ki üyeler gözünü açmıştır. ADD’ki kuşatma
yarılmıştır. Temizlik başlamış, kara görünmüştür. Sanıyorum aydınlık günler
yakındır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.