Adalet katledildi…

Bu topraklarda yaşanmış en büyük cinayete dün tanık olduk.

Dün bu ülkede adalet katledildi. Adaletin kırıntısının kalmış olabileceğine ilişkin umutlar katledildi. “Adalet çözer”, “Mahkemelere güveniyoruz” diyerek süreci kavramayan bazı aymazların olan biteni anlamaları için uyandırma çanı çaldı.

Bu büyük cinayetin tanıklarının olabildiğince az olabilmesi için her türlü önlem alındı.

İstanbul'a 80 kilometre uzakta, dağın başında, ulaşımın özel araçlar dışında olanaksız olduğu bir yerde cezaevi yerleşkesi içinde duruşmalar yapıldı. İnsanlar yine de duruşmaları izlemek için yüz binler olarak mahkeme kapısına dayandılar. Bu kez barikatlar kuruldu. Barikatlar yıkıldı. Daha fazlasını kurdular.

Bunlar yetmedi…

Bu kez Silivri'yi yasak bölge ilan ettiler. Diğer illerden duruşma için kalkacak otobüsleri engellediler. Polis otobüs kaçırdı. Kontak anahtarları aşırıldı. Mazot depolarına şeker atıldı. Silivri hava sahası bile uçuşlara kapatıldı.

Avukatların önemli bir bölümünün karar duruşmasına girişi yasaklandı. Sanık yakınlarının duruşmayı izlemesi engellendi. Gazetecilerin önceden belirlenenler dışında duruşmayı izlemesi istenmedi.

Bu kadar büyük bir yaygarayla başlatılan yargılamalar sonucu ortaya çıkan fiyaskoya rağmen önceden verilmiş mahkumiyet kararlarının tanığının olmaması istendi.

Adalet cinayetinin tanıklarının az olması istenmesine rağmen cinayeti işleyenler geriye çok sayıda suç delili bıraktılar.

Bu ülkenin yurtseverlerine suçlu damgasının yiyebilmesi için terör örgütünün 2. adamı, kadın satıcıları, katiller, hırsızlar, otomobil fareleri gizli tanık yapıldı. Gizli tanıklar saatlerce sanıklara küfür ettiler. Sanık avukatlarının gizli tanıklara soru sorması yasaklandı. Savunmalar kısıtlandı. Savunma tanıkları dinlenmedi. Avukatların konuşmaları sırasında kronometre tutuldu. 59 sanık ve avukatı son savunmalarını yapamadan duruşmalara son verildi.

Yaşamlarında ilk kez duruşmalar sırasında karşılaşan insanları aynı örgütün üyesi yaptılar. Aralarında daha önceden kalıcı düşmanlıklar olanları bile aynı örgütün üyesi yaptılar.

Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı ve imtiyaz sahibi İlhan Selçuk, Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, köşe yazarı Erol Manisalı'yı Cumhuriyet gazetesine bomba atmakla suçladılar. Uğur Mumcu'nun arkadaşlarını Uğur Mumcu'yu öldürmekle suçladılar. Katledilen Necip Hablemitoğlu'nun eşi Şengül Hablemitoğlu ile aynı Yönetim Kurulunda görev alan ADD Genel Başkanı Şener Eruygur'u Hablemitoğlu cinayeti ile suçladılar.

Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis'in uçağının düşürüldüğünü ilk ortaya atan, bu olayın kitabını yazanları Eşref Bitlis'e suikast yapmakla suçladılar. Yaşamı boyunca kontrgerilla ile mücadele eden, bu konuda onlarca kitap yazanları kontrgerillacılıkla suçladılar. Susurluk çetesini ünlü kazadan 6 hafta önce isim isim açıklayanları Susurlukçulukla suçladılar.

Üniversitelerde bilimsel özerkliğin yılmaz savunucusu rektörlerden intikam alındı.

Terörist başı Öcalan'nı paketleyip ülkeye getiren, sorgulayan, İmralı adasının korumasında görev alan her seviyeden komutanı mahkum ettiler. Şimdi bu onurlu insanlar Öcalan affı ile özgürlüklerine kavuşturulma gibi bir aşağılık tuzakla karşı karşıya.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Genelkurmay Başkanını terör örgütünün 2 numarası ve 33 askerimizin ölüm emrini veren Şemdin Sakık'ın ifadeleri ile yargıladılar. Harp Okulunu birincilikle bitirip cep telefonuna “sehven” Hizbüt-tahrir örgütü üyelerinin telefon numaralarını yükledikleri, tahliye olduğu gün dağlarda terörist kovalamaya giden “terörist” Teğmen Mehmet Ali Çelebi'nin heyecanlarını öldürdüler.

Ve…

Yargıtay cinayetinin azmettiricilerini beraat ettirdiler.

“Ayaklar baş oldu” şikayeti yapanların döneminde katiller beraat etti. Yurtseverler “vatan haini” oldu. Adalet ve adalet duygusu katledildi.

Buna hepimiz tanığız. Kanımızın son damlasına kadar tanıklığımız devam edecek. Bu cinayeti işleyenler sanık sandalyesine oturana kadar…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.