Yardım-Yatırım

Yardım-Yatırım
Ünlü romancı Reşat Nuri Güntekin’in güzel bir romanı vardır. Miskinler Tekkesi okumuşsunuzdur? Konusu, devrin miskinlerini anlatıyor.
Vatandaşımızın düşürüldüğü ahvali görünce mezkür roman gözümün önüne geldi.
Padişah, saraydan çıkıp mutad ziyaretlerini geçekleştirmek için arabasıyla giderken yol kıyısındaki kullarını görünce çok üzülür, biraz da asabı bozulmuş. Yol kıyılarında kimi kıvrışmış uyukluyor, kimi sarmasını yakmış tüttürüyor.
Vezirine emir buyuruyor. İstanbul’dan uzak bir yere tez elden bir tekke yaptırın ve bu gibi miskinleri oraya toplayın. Bütün ihtiyaçlarının sarayca temin edilmesini sağlayın.
Vezir hemen harekete geçer, dört katlı bir tekke inşa ettirir. İstanbul’un bütün mahallelerine tellal salar ve miskinler tekkesinin inşa edildiğini; tekkeye gidenlerin bütün ihtiyaçlarının sarayca karşılanacağını ilan eder.
Zaman içinde tekkeye bir iki, bir iki miskin ilavesi ile miskin sayısı o kadar artar ki, tekke dolup taşmış, bahçesinde dahi yer kalmamış.
Vezir, durumu Padişah’a izah eder ve ne yapması gerektiği konusunda emir buyurmasını ister. Padişah, düşünüp taşındıktan ve sakalını kaşıdıktan sonra kararını açıklar.
Tekkede hemen aşağı kattan bir yangın çıkartılmasını ve sahte miskinler ile hakiki miskinlerin ayırt edilmesini emreder.
Tekkenin birinci katında yangın çıkarılır. Ateşi ve dumanı gören miskinler, tekkeden firar eder. Ateş dördüncü kata çıkmıştır. Dördüncü katta sekiz on adet miskin hasırın üzerinde oturup pupa yelken sohbete devam etmekte.
Görevliler miskinleri uyarıyor.
-Yahu tekke yanıyor, bak ateş sizin kata çıktı niçin kaçmıyorsunuz?
-Canım ateş daha kapıdan içeri girmedi. Dur hele.
-Bak ateş içeriye girdi. Hasır bile yanmaya başladı. Haydi çıkın dışarıya, yanacaksınız.
-Dur canım hasır şöyle tamamen yansın da, tütünümüzü yakıp çıkalım. Bir de dışarıda ateş mi arayacağız?
Görevliler ateşi söndürüyorlar ve dördüncü kattaki miskinler için yeni bir tekke yapılıyor ve yaşamlarını yeni tekkede geçirmeleri sağlanıyor.
Merhum Özal zamanında, halk arasında Fak-Fun-Fon diye adlandırılan bir vakıf kuruldu. Vakfın amacı; ihtiyaçlı yaşlı ve yoksullara yardım yapılması. İlçelerde Kaymakamlar, İllerde de Valilerin başkanlığında komisyonlar kuruldu. Gerçek anlamda yardıma muhtaçlara, yiyecek, giyecek ve yakacak yardımı yapılmaya başlandı.
Zamanla yardım işi o kadar şirazesinden çıktı ki, ülkede sahte fakirler çoğaldı. O kadar çoğaldı ki tespiti mümkün olmayan bir duruma geldi.
Doğaldır ki, olayın bu denli sulandırılmasına bazı vali ve kaymakamlar da katkıda bulundular. Yardım şekilleri, yardım maddeleri ve yardım dönemleri, yardım niteliğinden çıktı, seçim yatırımına dönüştü. Valiler, Kaymakamlar, iktidarın dağıtım memuru oldu.
Şimdi eğri oturup, doğru konuşalım. Buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi gibi bazı lüks sayılabilecek malların; seçime bir ay kala dağıtılmasının sosyal yardımla ne ilgisi var? Hadi makarnayı, bulguru, kömürü anlarım da, beyaz eşyayı anlamakta güçlük çekmekteyim.
Vatandaş tembelliğe, miskinliğe itiliyor. İş verin, moral verin, asalet verin.
Vatandaşa iş verilmeli, moral aşılanmalı, saygınlık kazandırılmalıdır.
Vatandaşın başı göğe değecek duruma getirilmelidir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.