Konuşan Fotoğraflar

Yaşanılan anları unutmamanın en olası yanının fotoğraf çekmek ve zamanı o anda durdurmak olduğunu düşünürüm hep. Albümleri karıştırmak da bir çeşit zamanda yolculuğa çıkmak oluyor o zaman.
Gerçi; her âna bin karenin düştüğü günümüze göre yıllar öncesinden çekilmiş fotoğrafların daha kıymetli olduğu aşikâr. Çünkü artık fotoğraf makineleri mekanik değil, elektronik.
Böylece de ne film bitti derdi var fotoğrafçılıkta, ne de film yandı. En büyük problem ise, bu kadar fotoğrafı hangi terabaytlara sığdıralım ve aradığımız bir fotoğrafı bu koskoca arşivde nasıl bulalım…
Hele de sosyal medya ve akıllı telefonlar icat olduğundan bu yana fotoğraf çekmek adeta bir delilik hali oldu.
Fotoğrafın nasıl çıktığı da pek öyle kimsenin umurunda değil üstelik. Önemli olan o ânı hemen o anda, acilen, geç kalmadan, çabucak sosyal medyada paylaşmak ve sonrasında da büyük bir iştahla gelen beğenileri “saymak”. Hâttâ öyle ki; acaba sadece fotoğraf çekinmek için mi buluşuluyor, artık sadece bu yüzden mi bir yerlere gidiliyor diye de düşünmüyor değilim.
Yalnızca fotoğraf için gülümseyen, fotoğraf için eğlenen, fotoğraf için gezen, fotoğraf için etkinlik takip eden “KEYFİ” bir dünya olduk sonunda.
Kendi kendini çekme (selfie) sevdası sebebiyle artan ölümleri ve yine aynı sayede talep edilen estetik müdahaleleri de yazının burasına eklemeden geçmeyelim. (Telefon kamerasının ön kamerada kalması sebebiyle kim bilir kaç kez koskoca burnunuzla karşılaşmışsınızdır siz de.)
Hadi bunlara bir şey demeyelim ve fotoğraf paylaşım yoğunluğunu herkesin kendi keyfinin kâhyasının eline verelim…
Ama şu duruma bir iki lâf edelim:
Hani tarihi ya da turistik bir yerlerde fotoğraf çekip onu da sosyal medyada öylesine paylaşıyorsunuz ya, olmuyor. Lütfen paylaştığınız fotoğraflar hakkında bir iki satır da olsa bir şeyler yazın. Mesela orası neresi, bu yer sizde nasıl bir duygu yarattı, o mahâl ile ilgili neler öğrendiniz, bizim gitmemizi de tavsiye eder misiniz, etmez misiniz gibi yazılabilecek pek çok şey varken fotoğrafı öylece ortaya atıp kaçmak biraz kolaycılık oluyor kanımca.
Ben bir fotoğrafa bakarken bu karenin nerede çekildiğini merak ediyorum öncelikle. Hadi hikâyesini geçtim, hadi neresi olduğunu yazmak da zor geldi, yer bildirimi yapın en azından bari de biz de Google’a bir çabuk soruverelim burası neresidir diye.
Ha; öyle bir fotoğraf çekersiniz ki, tüm sorular kifayetsiz kalır, o başka…
****
Benim gibi düşünen ve çektikleri fotoğrafları anlatarak tanıtan iki fotoğrafçının sunumunu izlemek benim için işte bu yüzden kıymetliydi.
Daha önce Bursa’da yaşayan lakin şimdi Antalya’ya kaptırdığımız ziraat mühendisi ve yedi yıllık fotoğraf sanatçısı Teberik Kölgeli ile yine yedi yıllık fotoğraf sanatçısı ve İngilizce öğretmeni Birgül Yıldırır çektikleri fotoğraflarını leziz bir söyleşi ile sundular bize.
Bursa Fotoğraf Sanatı Derneği BUFSAD tarafından Nazım Hikmet Kültür Merkezi / Balaban Salon’da düzenlenen söyleşide Küba ve Vietnam arasında gidip gidip geldik.
Teberik Kölgeli kendi gözünden Vietnam’ı ve dahi Mekong’u, Birgül Yıldırır da Küba’nın arka sokaklarını, (kendi tabiriyle İkinci Küba’yı), anlattı fotoğraflarıyla.
Üstelik Teberik Kölgeli’nin Vietnam’da çektiği bir fotoğraf Anadolu Hayat Emekliliğin’in düzenlediği “Kadın Gözüyle Hayattan Kareler” fotoğraf yarışmasında 6 bin 501 fotoğraf arasından sergilenme ödülü almıştı. İşte o fotoğraf:
Kölgeli ve Yıldırır’ın sunumları boyunca bir yandan o ülkelerin tarihi, bir yandan kültürü, bir yandan sosyal yaşamı, bir yandan da fotoğrafçıların orada yaşanan anılar aktı perdeden.
Sabah gün doğmadan başlayan fotoğraf maratonu gece sona ermeden nihayetleniyor, en güzel kareler ancak böyle yakalanıyordu.
Işık, renkler, hisler, kompozisyon, doğallık, fotoğraf kalitesi, fotoğrafı çekenin gözü derken o fotoğraf karesine binlerce dokunuş gizleniyordu.
****
Fotoğrafları seslendirdiler bize demiştim ya;
Boşuna mı demişler “Gören gözün görmeyen göze borcu var” diye, ya da “Yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüğünü anlat” diye;
Tabii ki görenler görmeyenleri işte böyle konuşan fotoğraflar ile bilgilendirsinler diye…
Bu keyifli ve verimli sunumların ardından BUFSAD tarafından teşekkür plaketi takdim edildi kendilerine.
Bir teşekkürler de benden size gelsin o zaman sevgili Teber ve sevgili Birgül.
Fikrinize sağlık…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.