Özlem

Özlem
Karacabey’in Şahin Köyü’nde yaşıyorum. 1960’lı yıllar, çocukluk yıllarım.1960 yılında ilkokula başladım. İlkokula başladığım yıl köyümüzde tek öğretmen vardı. Beş sınıf bir arada eğitim görüyorduk. 6 kardeştik. 3 kardeş birlikte okula gidiyor ve birlikte eğitim alıyorduk. Ağabeyim ve ablam ilkokulu bitirmişlerdi ve okumak için başka bir okula gitmemişlerdi.
O yıllarda köyümüzde ve Karacabey’in diğer köylerinde elektrik yoktu. Geceleri evlerimizde gaz lambası ile oturuyorduk ve derslerimizi ancak böyle çalışıyorduk.
1960’lı yıllarda köyümüzde elektrik olmadığı gibi tabiiki televizyon ve radyo da yoktu. Köyümüzün 3-5 zengininde radyo vardı.Hiç unutmam, babam ilk radyoyu alıp evimize getirdiği zaman, annem ve kardeşlerimle birlikte radyonun başından ayrılamamıştık.Çok sevinmiştik.O yıllarda belki de televizyon olmadığı için derslerimize gaz lambası ışığında çok çalışıyorduk.
Gerek okulda, gerekse okul dışındaki boş zamanlarımızda çeşitli oyunlar (saklambaç, birdirbir, uzun eşek, futbol…) oynardık.
Yaz aylarındaki en büyük eğlencemiz, köyümüzün 3 yönünü kuşatan Karadere ve Gölecik Deresi’nde yüzmek ve balık tutmaktı. Karacabey’deki derelerde kirlilik yoktu. Derelerde çok çeşitli balıklar (yayın, yerli sazan, yastaaç, kefal, turna, yılan balığı…) yaşıyordu. Ne yazık ki günümüzde bütün bu balıklar sularımızı kirlilik yüzünden terkettiler.
Köyümüzde herkesin evinde koyun, keçi, inek, manda gibi hayvanlar besleniyordu. Köyün gençleri yazın boş arazilerde ve meralarda bu hayvanları otlatarak, tarlalarda çalışarak ailelerine yardımcı oluyorlardı.
Yokluk ve yoksulluk günümüze göre çok daha fazlaydı. İnsanlar yoksul olmalarına rağmen aralarındaki yardımlaşma ve işbirliği çok fazlaydı.
Köyün camisi evimizin hemen karşısındaydı. Yoksulluğa rağmen köyün imamına, korucusuna, köye gelen misafirlere, caminin misafir odasında akşamları yemek veriliyordu. Bu yemeği köydeki tüm aileler (zengin-fakir) sıra ile veriyordu. Cami’nin misafir odasına her akşam en az 2-3 misafir geliyordu. Hiç unutmam. Adı Hüseyin olan yaşlı bir adam haftada bir gün mutlaka geliyordu. Hüseyin Dayı’yı köyde herkes tanıyordu. Hüseyin Dayı’yı caminin bahçesinde, akasyaların altında bazen soğan ekmek yerken görüyordum.
Özlemle andığım, olaylardan biri de, köyün camisinin genç, yaşlı ve çocuklarla dolup taşmasıydı. İnsanların dini duyguları çok kuvvetliydi. Köyümüzde iki imam vardı. Bu insanlar köyün çocuklarına, gençlerine kur-an okumayı öğretmek için canla, başla çalışıyorlardı.
Ramazan Ayı daha bir coşku ile geçiyordu. Teravih namazlarında camide yer bulmak sorun oluyordu. Ramazan Ayı’nda camide her akşam mevlüt okutuluyordu ve cemaate şeker, bisküvi gibi hediyeler dağıtılıyordu.
Bayramlar daha bir sevinçle kutlanıyordu. Çocuklar babalarıyla birlikte mutlaka bayram namazına gidiyor, sonra da evdeki büyüklerin elleri öpülüyordu. Daha sonra tüm köy gezilerek, büyüklerin elleri öpülür şeker ve para toplanırdı.
O yıllarda, kötü olaylar (hırsızlık, gasp, çetecilik..) yoktu. Olsa da çok azdı. Hiçbir evde bahçe duvarı ve kilit yoktu. O günleri özlemle anıyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.