Türkiye Cumhuriyeti (Fatma Kara)
Türkiye Cumhuriyeti (Fatma Kara)
Yıl 1914. Birinci Dünya Savaşı başlamıştı. Savaş dört yıl sürdü. Sonuçtaysa bizimle birlikte olan devletler yenik düştüler. Savaş kurallarına göre biz de yenilmiş sayıldık. Ülkemiz, İngilizler, Yunanlılar, Fransızlar ve İtalyanlar tarafından paylaşılmıştı.
Türk tarihinin güneşi Mustafa Kemal Paşa,19 Mayıs 1919’da Samsun’a geldi. Düzenlediği kongrelerde tek bir şeyi savunuyordu:”Tek bir egemenlik var, o da milli egemenliktir. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır.”
Yurdun dört bir yanından gelen milletvekilleriyle Büyük Millet Meclisi toplandı. Mustafa Kemal, başkan seçilmişti bu meclise. Derken Kurtuluş Mücadelemiz başladı. Bir yandan ordular savaşırken, bir yandan da efeler, dadaşlar, seymenler bulundukları yörede düşmana karşı mücadele ettiler. İnandıkları şey ortaktı:”Bağımsızlık, kayıtsız şartsız Türk milletinindir.” Ve bu inançla yurdumuz düşmanlardan kurtarıldı.
Tüm bunlar olup biterken Padişah, tahtını, rahatını düşünüyordu. En sonunda düşmanla birlikte yurdumuzdan kaçıp gitti. Lozan Barış Antlaşması imzalandı. Ve işte yeni bir devlet böyle doğdu. Yönetim biçimi ise henüz belli değildi.
Büyük Millet Meclisi, 11 Ağustos 1923’te ilk toplantısınız yaptı. 13 Ekim 1923’te Ankara başkent oldu. Atatürk, sınırlarımız belirlendikten sonra Cumhuriyet üzerinde hazırlıklara başladı; çünkü uzun süredir bunu tasarlıyordu. 28 Ekim 1923 akşamıydı. Yakın arkadaşlarını Çankaya’da yemeğe davet etti. Ve onlara Cumhuriyet’in ilanının müjdesini verdi.
29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleriyle görüştü. Ardından taslağı hazırlanan Cumhuriyet önergesi TBMM’ye verildi. Meclis, önergeyi kabul etti.
İşte böyle kuruldu Türkiye Cumhuriyeti. İlk Cumhurbaşkanımız Atatürk, Cumhuriyet’i korumanın, kollamanın, yaşatmanın her yurttaşın görevi olduğunu belirtmişti. Zor günlerden geliyoruz. Geçmişimizin, milli benliğimizin yalnızca Tarih derslerinde kalmaması onurlandırıcı bir durum. Biz o günlere geri dönüyoruz. Yapılanlar belli, yapılması gerekenler de. Tüm ulus ayakta, ellerinde bayraklarla “Şehitler ölmez, vatan bölünmez!” diye haykırıyorlar dağa, taşa, insanlara, dosta, düşmana. Ne acıdır ki düşmanlarımız aramıza karışmayı başarmış, askerlerimizle aynı nefesi soluyorlar. Cumhuriyet, uğruna yeniden kanlar akıtılsın, savaşılsın, yeniden kurulsun diye değil, korunsun diye kuruldu. Mehmetçiklerimiz onurlarıyla bu topraklar için, geçmişimiz ,geleceğimizi,bu günlerimizi için savaşırken,biz olaylara seyirci olamayız. Bence olmuyoruz da. Vatandaşlarımız bumun son derece farkındalar. Kuvvetli ordularımız var. Ve en önemlisi kanını seve seve bayrağının rengine vermeye hazır Mehmetçiklerimiz ve Cumhuriyetine sahip çıkan bir milletimiz var. İlçemizde askere gitmek için başvuran lise öğrencilerimiz ve engelli vatandaşlarımız var. Birlik olmamız gereken bu günlerde bunu başarabilmemiz kadar güzel ne var ki? Ya da başaramamamız için hangi neden var? Yeri gelmişken belirteyim; şehitlerimizi anmak, milli bağlarımızı kuvvetlendirmek adına ilçemizde yapılması düşünülen bir gece projesinin haberini aldım. Sizinle de paylaşmak istedim.
Manşetler artık “Teröre Öfke” diye başlıyor. Gerek basın gerekse sosyal çevrede gündemimiz değişmeyen bir konu. Moralimizi bozuyorlar belki; ama bizi bozguna uğratmayı başaramayacaklar. Bu millet neler gördü geçirdi, ne mücadeleler verdi. Ve dimdik ayaktaydı. Öyle olmaya da devam edecek. Buna kimse engel olamaz Kendi gücümüzü yine kendimizden yani Türk milletinden alacağız.
Ulu Önder’in dediği gibi:”Benim ölümlü vücudum bir gün elbet toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyet’i sonsuza kadar kalacak ve Türk ulusu güven mutluluğunu sağlayan ilkelere uygarlık yolunda yürümeye devam edecektir.”
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.
Şehitlerimize Saygılarımla