Siz savaşı ne zannediyorsunuz?

Hani son 20 yılda televizyonlarda canlı canlı savaşlar izledik ya.
Kuveyt’ten, Filistin’e, Irak’a, İran’a, Bosna’ya, Afganistan’a ve şimdi de Suriye’ye kadar pek çok savaş.
Kore’yi, Vietnam’ı ve İkinci Dünya Savaşı’nı saymıyorum.
O zamanlarda teknoloji bu derece yüksek olmadığından, yaşananlar farksız da olsa yansımalar böyle şiddetli değil.
Vietnam’da yaşananları, savaşın ardından yapılan filmlerde gördük mesela.
Görmez olaydık…
Irak Savaşı sırasında Amerikan askerlerinin marifetlerini izledik bolca. Pis sırıtışlarla verdikleri pozlarda Iraklılar’ı kullandılar figüran olarak.
İnsanın insana neler edebildiğini bir kez daha kanıtladılar.
Sonra Suriye karıştırıldı ve halk birbirine düşürüldü.
Sokaklardan vahşet görüntüleri yayınlanıyor iftiharla.
Bir videoda, ele geçirdikleri posta binasının çatısından posta memurlarını atıyorlar tek tek.
Düşüş bir anlık bir hadise ve küt diye yapışıyor yere fırlatılıp atılan. İnce bir kan sızıyor sonra zemine…
Öldürdükleri insanların cesetlerine bile o kadar zulmediyorlar ki, bunu yapabilen insanların içlerinde nasıl bir canlı yaşadığını görmek insanı hem tiksindiriyor, hem de ürkütüyor.
Öldürdüklerine bunları yapabilenler öldürmeyip esir aldıklarına neler yaparlar, hayal bile edemiyor.
Canlı canlı boğazlamalar, canlı canlı recmler ve daha neler neler.
Hepsi paylaşım sitelerinde izlenme rekorları kırıyor.
Çok yönlü bir delilik bu.
Yapan, kameraya alan, yayınlayan, izleyen, beğenen…
Düşünün bir, bu zincirdekilerden hangisi daha insafsız?
Bu vahşet ve bu savaş bulaşıcı olmalı.
Yangın gibi sirayet ediyor hızla.
Önce ortam ısınıyor, sonra da ısınan her şey birden alev alıyor. Yoluna çıkan ne varsa kavuruyor.
Daha dün yanı başımızda patlayan bombalardan sonra ortaya çıkan manzaranın sahnelerine tanıklık ettik tek tek.
Kopmuş organlar, kanlar içinde insanlar, evladının cansız bedenine bir umutla sarılan analar, babalar.
Savaşın gerçek yüzü işte bu.
Bomba, ateş, ölüm, kan, acı, çaresizlik, nefret, korku, endişe, isyan.
Bu olayın ardından insanları galeyana getirense, bu savaşa dahil olmamız için ortamı ısıtanların tavırlarındaki riya…
Patlayan bombalardan kilometrelerce uzakta yaşananlarsa bambaşka bir facia.
Vatana sahip çıkmak adına mangalda kül bırakmamacasına konuşanlar, askere uğurlanırken kınalar yakılanlar, vatan borcu namus borcudur diye haykıranlar; binlerce keredir oynanan sıradan bir maçın ardından, üzerinde  farklı renkte bir forma olan kendi yurttaşlarını hacemat ediveriyorlar.
Hani biz dosttuk, hani biz kardeştik, hani düşman biz değildik…
Geçmişimizdeki savaşların acı dolu izlerinden olsa gerek, savaşın kanlı olduğunu bilir ve mümkün mertebe savaşa girmekten kaçınırdık eskiden.
Yurtta sulh, cihanda sulh olsun isterdik.
Şimdiyse, cahil cesaretinden olsa gerek, her şeyi savaşa çeviriyoruz.
Spor savaşları, trafik savaşları, sanat savaşları, tartışma savaşları, fikir savaşları, düğünler, kutlamalar…
Hepsine kan bulaşıyor tek tek.
Ne yapmalı, ne etmeli de bu gidişe bir dur demeli.
Yoksa akan bu kanlarda hepimiz boğulup gideceğiz.
Boğulurken de çok ama çok acı çekeceğiz…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.