Parmak

Eski Roma’da savaş esirleri ve kölelerden oluşturulan ve Romalı insanları eğlendirmek amacı ile birbirleri veya vahşi hayvanlarla dövüşmek zorunda bırakılan Gladyatörler vardı bilirsiniz.
1959 yapımı, 11 Oscar ödüllü Ben-Hur filmi ‘gladyatör’ dendiği zaman akla ilk gelen filmlerdendir.
1960 yılı yapımı Spartaküs ve 2000 yılı yapımı Gladyatör filmleri ona keza.

Bugünlerde Gladyatör filmlerinden sahneler yaşanıyor sanki gözlerimizin önünde.
İmparator başparmağını aşağıya indirdiği anda kılıç kalkıyor ve öldürücü darbe iniyor. Adeta her şey imparatorun parmağının durumuna göre şekilleniyor.

Gerçekten de öyle mi diye şöyle bir göz attım gladyatör konusuna.
Gladyatör, Latincede ‘gladius’, yani kılıç ustası demekmiş. Roma İmparatorluğu döneminde ise profesyonel dövüşçülere verilen isim olmuş. Gladyatörler çoğunlukla köle veya suçlu insanlarmış.

Okuduğum yazılarda der ki:
“Etrükslerdeki cenaze törenlerinde birtakım dövüşler yapılırdı ve bunlar ölümle biterdi. Bu dövüşlerdeki amaç, ölen kişiye öbür dünyada silahlı bir hizmetkar sunmaktı. Sonraları bu uygulama bölgesel olarak yayıldı ve nitelik değiştirdi. Söz konusu yerler Roma İmparatorluğu’nun yönetimine geçtikçe gladyatörlük benimsendi.
Roma’da dövüşler karşılıklı gelen iki kişi arasında yapılıyordu. Çiftlerin sayısı ilk günlerde üç idi. Sonraları bu çiftin sayısı üç yüze kadar yükseldi. Zamanla daha da arttı. Öyle ki MS.107 yılında beş bin çift dövüşmüştü.
Gladyatör bir işveren emrinde çalışan işçidir. Onun emek olarak sunduğu iş dövüşmektir. Ölüm de bu işin kaçınılamaz sonucudur. Arenaya çıkan birisinin yapacağı tek şey ölümüne dövüşmektir. Korkan veya tereddüt eden kişi, kamçıyla ve kızgın demirle dövüşe zorlanırdı. Yaralanan birisi, hasmının insafındadır. Hayatta kalabilmesi için işaret parmağını havaya kaldırır (sonraları bazı tarihçiler, bunun tam tersi olduğunu iddia ettiler)
İlk zamanlarda yaralının yaşaması veya ölmesi kararını, gösteriyi düzenleyen kişi verirdi. Sonraları bu karar izleyici olan halka bırakıldı. Bu karar, mendil sallamak veya çeşitli parmak hareketleri yolu ile verilen işaretlerdi.

Arenadaki gladyatör dövüşlerinde genellikle hareketli müzikler çalar, ölen gladyatörün cesedine kimse sahip çıkmazsa ceset vahşi hayvanlara atılırdı. Gladyatörler kazandıkları dövüşlerde palmiye yaprağı ile ödüllendirilirdi. Gladyatörlerin ne kadar başarılı olduğu palmiye yaprağı sayısından anlaşılırdı. Ayrıca dövüşü kazanan gladyatörler halkın arasına karışıp para toplayabilirdi ya da Lanistea kazanan gladyatöre bir miktar para verebilirdi. Gladyatör dövüşlerinin en fazla rağbet gördüğü Neron zamanında dövüşçülere ev, arsa gibi ödüller verilmiştir.
Başarılı olan gladyatörler arasında ün sahibi olanlar, toplumda önemli yerlere gelenler olmuştur. Hatta siyasette bile yer aldıkları görülür. İşin içinde ticari kazanç olduğu için iflas etmiş iş adamları bile gladyatör olmuştur.
Bütün bunları bugünkü bakış açısıyla değerlendirmek hatalıdır. İnsan hakları, yaşam hakkı gibi değerler elbette o dönemlerde söz konusu değildir. Gladyatörlerin büyük çoğunluğu köle olduğu için bu değerler zaten olamazdı. Zira kölelik, o dönemlerin kabul ettiği, aksinin düşünülemediği bir sosyal kurumdu.”
****
Son paragraf, ‘o günleri bugünlerin bakış açısıyla değerlendirmek hatalıdır’ dese de, pek de bir farklılık yok aslında.
Belediye başkanlarının birer birer istifa et(tiril)mesi ve uzun süren bu istifalar sürecinde kurbanların kimisi savaşmadan teslim oluyor, kimisi dövüşe dövüşe gidiyor, kimisi ayak diremeye ve elindeki kozları oynamaya devam ediyordu.
Sonuçta hepsi imparatora hizmet ediyordu.
İmparatorun kendinden güçlülere olduğu kadar, kendi gücünü zayıflatanlara da tahammülü yoktu.
O yüzden arenada savaşanlar ölümüne savaşacak ve hayatta kaldığında da imparatorun önünde diz çökecekti.
Kimse kendi gücüne güvenmeyecekti.
Nihayetinde o gücü ona veren imparatorun ta kendisiydi.
****
Bugün şimdi, yerinden edilen başkanların yerine gelecek olan isimler yine aynı merci tarafından seçilmiş kişiler olacaktır.
Gelenler gidenlerden ibret alacak, adımlarını ona göre atacaklardır.
Kimsenin büyük hedefe kitlenmiş bu yolculuğu yavaşlatmaya hakkı yoktur.
****
Bu gidiş-gelişler üzerine arenadaki halkın yaptığı ise ‘kim gider, kim kalır, kim gelir’ üzerine bol bol konuşmak, bahis oynar gibi tahminlerde bulunmak ve gidene bay bay, gelene hay hay demekten öteye gitmiyor.
Giden için aşağıya bükülen baş parmak, gelen için yukarıya kalkıyor.
Gideni parçalayan eller, geleni alkışlamak için hazır bekliyor.

Dünya düzeni işte, değişen pek bir şey yok.
Parmak yüzyıllardır bir aşağı bir yukarı inip kalkıyor…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.