İNSANLIĞIN DÜŞMANI EMPERYALİZM !!!

TARİH BİLİNCİ GELİŞMEYEN TOPLUMLAR, BU CADI KAZANINDA DEBELENİP DURURLAR !!!
         Tarih bilgisi ile tarih bilinci bildiğiniz gibi anlamları farklıdır. Örneğin: Halifelik nedir, ne zaman kaldırıldı? Sorusunun yanıtını bilmek ile; halifeliğin anlamını kavramak, nasıl ve neden ortaya çıktığını, tarih içinde nasıl bir işlev gördüğünü ve de neden kaldırıldığını tartışmak farklıdır. Olayları ve olguları neden-sonuç bağlamında değerlendirmek ve bunu kendi akıl-mantık süzgecinden geçirerek anlamlandırmak, kendi yorumunu ve sentezini yapmak; BİLİNÇLENMEDİR.
          EMPERYALİZM=SÖMÜRGECİLİK:    güçlü olanın hakkı olmadığı halde; güçsüzün haklarına el koymasıdır. Dünya tarihi böyle oluşmuş bir süreçtir. Tüm savaşlar incelendiğinde altında yatan en önemli etmen budur.
    Din, Mezhep, etnik köken, egemen olma hırsı ve milliyetçilik bir motivasyon kaynağı olmuştur. Emperyalizmin tarihçesiyle ilgili ilk ilginç bilgi Fakülte Öğrenciliğimde Felsefe dersinde dinlediğim önemli bilgiyi paylaşmak isterim. Değerlendirmeyi okuyanlara bırakıyorum. Konu: Büyük İskerder ve Hocası Aristo rarasıdaki yazışmadır.

  • Büyük İskerder M.Ö. 356- 323 yıllarında yaşamıştır. 336’da yirmi yaşında Mekodonya Kralı olmuştur. 13 yılda Yunanistan, Anadolu, Suriye, Mısır, İran, Irak, Afganistan ve Hindistan’nı yönetimi altına almıştır. Buralara tam anlamıyla Egemen olmak, rahat yönetmek için Hocası Aristo’ya sorar: Buraların ileri gelenlerini, sözü geçenlerini ne yapmalıyım?
    1- Hapse mi atayım?
    2- Kılıçtan mı geçireyim?
    3- Sürgüne mi göndereyim?
    Hocası Aristo:
    1- Hapse Atma; hapishaneler siyasal bir Akademiye dönüşür. Kendi aralarındaki sorunları unutup sana karşı birleşirler.
    2- Kılıçtan Geçirme: ikinci kuşak sana karşı kin ve nefretle büyür.  İntikam almak duygusu ortak bir amaca dönüşür.  İntikam öfkesi aralarındaki çelişkileri unutturup, ortak düşmanları olursun.
    3- Sürgüne Gönderme: sürgünde kendi aralarındaki çelişki ve sorunları bırakıp sana karşı müttefik olurlar. Topyekün üzerine gelirler.
         
            ARİSTO’NUN ÖNERİSİ:

  * Her yerel birimde kendi içlerindeki ve yerel birimler arası farklılıkları tesbit etmelisin. Bu din, mezhep, etnik köken ve  yerel kimlik bu farklılıkları gizli gizli körüklemelisin. Çelişkiler hep canlı kalmalıdır.
*  Bölgelerin ve ülkelerin kendi içlerinde ve birbirleriyle ilişkilerinde  yaşadıkları çelişkili sorunları tespit etmelisin. Bu sorunlar din, mezhep, etnik köken, Bölgesel kimlik,  ülkesel kimlik, ya da egemen olma hırsı gizli gizli körüklemenin, derinleştirmenin yol ve yöntemini bulmalısın.
           Her kimlik  seni “Hakem” olarak görmelidir.
            Annccaaaakk sakın ola sorunları çözmemelisin. Sonra hepsi SENİ SORUN olarak görür ve sana karşı birleşir.Hep Hakem, Hep Egemen, Hep Abi olarak kalmanın yolunu bulmalısın.

              Emperyalizm böylesi derinlerden ve deneyimle geliyor. Sanayi Devrimi sonrası daha da azgınlaşacaktır.
        1. Dünya Savaşı’ı emperyalizmin kendi içinde dünyayı paylaşım savaşıdır. Sanayi Devrimi’ni yapmış ülkeler: dünyanın; ham madde, pazar, enerji alanları ve insan gücünü kullanma konusunda kendi iç çelişkileriyle dünyayı kana bulayacaklardır. 40 milyon cana mal olacaktır. Bizim açımızdan 2.5 milyon cana ve topyekün işgale  uğramış bir vatana mal olacaktır.. Savaş sonunda beş imparatorluk tarih sahnesinden çekilecektir( Çarlık Rusya, Alman, Macar, Avusturya ve Osmanlı İmparatorluğu) Kazanan devletler dünyayı kendi aralarında şubat 1919’da Paris Anlaşmsı’yla paylaşmışlardır.
           Osmanlı Devleti’nde 1683’ten sonra yenilgiler ve toprak kaybı sürekli bir hâl alınca; devlet bunun nedenlerini araştırmak amacıyla  Batı’ya  ilk defa  elçiler gönderdi. İlk köklü değişim askeri okullarda oldu(18. Yüzyıl sonları). Çünkü; savaş yenilgileri geri kaldığını en acı bir biçimde kabul ettirdi. Okullar müfredatına “fen Bilimleri” girdi. Dünyada olup bitenleri ilk kavrayan ve tartışan sınıf askeri sınıf oldu. Bu nedenle 19. Ve 20. Yüzyılda olumlu veya olumsuz tüm değişimlerde askeri sınıf hep olacaktır. Geri kalmışlığı ve devletin durumunu ilk tartışan sınıf askeri sınıftır. İlk dernek Askeri tıbbıyede “İttihad-ı Osmaniye Cemiyeti” kuruldu 1889.
       1.Dünya Savaşı galiplerinin amaçlarını ilk kavrayan ve itiraz eden de bu sınıftır. Mustafa Kemal:
*Katıldığı savaş:11, aldığı madalya: 24, aldığı nişan: 7, okuduğu kitap: 4.000 üzeri, yazdığı kitap: 11 , İyi yetişmiş bir kurmay subaydı(Osmanlı askeri eğitimi ve askeri tarihsel geleneğimiz hep başarılı olmuştur. Sorun teknolojik donanımdadır).
           1.Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti, Devlet Adamları ve Aydınları ikiye bölündü:
1- Yüzyıllar süren yenilgilerin getirdiği yılgınlık, bezginlik, eziklik ve umutsuzlukla karşılayanlar. Bunlar bir çok devlet tarafından paramparça olmaktansa güçlü bir devletin mandasını(himayesini) kabul etme taraftarı idiler. İkiye ayrıldılar:
A- İngiltere yanlısı olanlar, Padişah ve çevresidir( sonunda oraya sığındı).
B- ABD yanlıları, Halide Edip, Rauf Bey vb.
2- Tarih boyunca özgür yaşamış atalarımızın yolundan yürümek. Direnmek!!! Bunlarda kendi aralarında ikiye ayrıldılar.
A- Olayların sonuçlarından yola çıkarak, imparatorluk hayaliyle Orta Asya ve Orta Doğu ve Balkan hayaline daldılar. Enver Paşa ve İttihat ve Terakki Cemiyeti
B- Ulusal sınırlar içinde bir Ulus devleti ve Ulusal Egemenlik ilkesini benimseyenler.
              Tümünün ortak amacı: yeniden ayağa kalkmak, esaretten kurtulmak ve bağımsızlığımızı kazanmaktır. Ancak böyle anlar TARİHİN dönüm noktalarıdır.
*Osmanlı Devleti neden ve nasıl bu duruma düştü? Neleri eksik yaptı? Neleri hiç yapmadı?

  • Batılı Devletler, bu duruma nasıl geldiler? Neleri farklı yaptılar? Sanayi Devrimi’ni doğuran tarihsel koşullar nelerdir?
  • 8. ve 12. yüzyıl her alanda ileri durumda olan İSLÂM UYGARLIĞI niçin sürekli olamadı?
        Mustafa Kemal’i farklı kılan bu soruları kendine sorabilmesidir. Türk, İslâm ve Dünya Tarihini bu mantıkla incelemiş bir Osmanlı Kurmay Subayıdır. Askeri Rüştiye’de başlayan bu 10 Kasım 1938 yılına kadar sürmüştür.
    Bulduğu ve uyguladığı yol: Bilim, teknoloji, sanayileşme  ve çağdaş uygarlık üzerine çıkmaktır. Eğitim-öğretim’in, Sağlık hizmetlerinin devletin asli görevi olmasıdır.
                  Düşüncelerini, yapmak istediklerini halkıyla sürekli paylaşmıştır. Halkın vicdanına ve aklına seslenmiş muhasebeyi halka bırakmıştır. Bunlar 19 Mayıs 1919’dan 10 Kasım 1938’e böyledir.
            Kutsal Mücadele böyle kazanılmıştır.
            Emperyalizm bu coğrafyadan( Anadolu, Kafkasya, Balkanlar ve Orta Doğu) hiç vaz geçmemiştir. Bağımsız ve antiemperyalist bir Türkiye Cumhuriyeti’ni içine hiç sindirememiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası Değişmeyen amacına, değişmeyen hırsıyla hep eylem halinde olmuştur. Değişen sadece taktik ve kullanmaya müsait aktörlerdir. 21. yüzyıl kendine göre koşulları olgunlaştırdığını ve uygun aktörleri yarattığını düşündüğü yüzyıl olarak görmüş ve eyleme geçmiştir. Bölge üzerinde baskılar artmış görünüyor. Bölge kan gölüne dönmüştür.
               
                 Şimddiiii Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm yurttaşları ellerini vicdanlarına koysunlar, akıl ve mantığını harekete geçirsinler.
  • Irak’taki, Suriye’de, Libya’da, Afganistan’da, Tunus’ta, Cezayir’de vb. ülkelerde olup bitenleri değerlendirsinler.
    Din, Mezhep, Etnik Köken çatışmalarını gözden geçisinler. Biri Amerika’yı biri Rusya’yı çağırıyor. Bu emperyalistler sorun mu çözüyor? Yoksa, yıllar sürecek toplumlar arası kin ve nefret tohumları mı saçıyorlar? Türkiye Cumhuriyeti’ni; sağ-sol, sunni-alevi, Türk-Kürt gerilimini bir iç savaşa çevirip biri tarafından kurtarıcı olarak çağrılıp doğrudan müdahale etme fırsatı bulamamıştır. Başka yol denenmiştir.
    1-Türkiye Cumhuriyeti, Orta Doğu bataklığına çekilmiştir. Hem de taraf olarak yer almıştır. Tüm bölge ülkeleriyle sorunlu hale gelmiştir.
    2- Yoğun göç dalgasıyla amacına ulaşmaya çalışmaktır.
       Böyle Dönemler, Devleti yönetmekle sorumlu olanların sınandığı dönemlerdir. Aynı zamanda tüm ulusun sınandığı  dönemlerdir.
    Devlet Adamı ve Öndere mi sahibiz? Yoksa “politikacıya” mı sahibiz?
  • Politikacılar çıkarlarını ve gelecek seçimi düşünürler. Bu yolda her şeyi mübah sayarlar. En büyük sermayeleri Dini ve milli değerleri sömürmektir.
  • Devlet Adamları ise gelecek kuşakları düşünürler. Ülkeyi ve Ulusu emanet kabul ederler. Ülkenin ve Ulusun değerlerinin üzerine titrerler. Halk dalkavukluğu yapmazlar.
         Nieliklerini değerlendirmeyi sizin vicdanınıza, sağduyunuza, akıl ve mantığınıza emanet edeceğim.
      Ülkemizde ve Ulusumuzda kapanması ve telafisi çok güç olan derin yaralardan iki örnek üzerinde duracağım. Kaynağı ve amacı aynı biri dış biri iç  görünümlü iki büyük olayda söz edeceğim.
    Dış Görünümlü Olay:
    Büyük Orta Doğu Projesi (BOP), (İngilizce: Greater Middle East) 21’inci yüzyılın ilk on yılında, özellikle müslüman dünyasından İran, Türkiye, Afganistan ve Pakistan ile çeşitli ülkeleri kapsayan, Amerika Birleşik Devletleri’nde George W. Bush yönetimi tarafından ortaya atılan siyasi terimdir.

George W. Bush’un ikinci seçimi kazanmasından sonra Dışişleri Bakanlığı’na atanan BUSH’un danışmanı Condoleezza Rice,un ( bu bayan bu coğrafyada ülkelerin sınırlarının değişeceğini  Türkiye’de açıkladı. 2010) dünya kamuoyuna FAS’tan ÇİN sınırına kadar 22 ülkenin siyasi ve ekonomik coğrafyasının değiştirilmesi olarak sunulmuştur. Nitekim Eylül 2010 tarhinden itibaren ARAP BAHARI adı altında dış destekli halk ayaklanmaları ile diktatörler devrilmiştir. Ancak ülkeler tam anlamıyla kaosa sürüklenmiştir.
       Türkiye Cumhuriyeti’nin en yetkilisi yıllarca BOP’UN eş başkanıyım diye övünmüş ve yandaşları bu duruma “dünya lideri” diye alkış tutmuşlardır. Mesele iş işten geçtikten ve Muhalefet baskısı ile  yani ortalık kan gölüne döndükten sonra BOP eşbaşkanlığı tuzağı fark edilmiştir. Bir daha ağızlarına almamışlardır.Türkiye göç dalgasıyla karşı karşıya kalmıştır. Nüfus yapısını etkileyecek bir durumla karşı karşıyayız. İlerde tam kargaşa çıkarabilecek ortam hazırlanıyor. İşte bu gruplar “insan hakları” komplosuyla emperyalistler çağrılabilir. Emperyalizm doğrudan bü Ülkeyi etkilemesi zordur.
  İç Görünümlü Olay:
          Türkiye Cumhuriyeti için ikinci büyük öngörüsüzlük ve ülkeyi darbeye sürükleyecek kadar bir aymazlık; ya da kaynağı bilinen güçler tarafından hazırlanan senaryolar.

  • FETÖ OLAYI ( yıllarca “hoca efendi” diye peşinden koşulan emperyalizmin aktörü)
    Yıllarca devletin tüm kurumlarını teslim ettiğin bir camaate seslenerek:
    Kendi sözü “… ne istediniz de vermedik” ne istediler ve ne verdiler daha öğrenilemedi. Aslında bu konuyla ilgili hiç bir şey öğrenilemedi.
    *ÖSYM,  gençler için en büyük adil kurum olması gerekir. Çünkü milyonu aşan lise mezunu gençlerimizin geleceğini belirleyen sınav merkezidir. Yolsuzluk ve usulsüzlük ayyuka çıkmışken, gene FETÖ yıllarca soruların çalındığı ve cemaat mensuplarına verildiği haberleri çıktığında:
    Yine aynı en yetkili “… ben Ali’ye kefilim”  dedi. Ali  dediği ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir şimdi yargılanıyor. Galiba hapiste.
    İşin içinden nasıl mı çıktı? Tek Başına Ülkeyi yöneten zat. Yine kendi ifadesi: “…kandırıldım; Allah ve milletim affetsin…” demiştir.

Ülkenin ve Ulusun ahval-i umumiyesi ve dahi manzaraa-ı umumiye budur. Arz olunur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.