Cumhuriyet Tesadüfen Ya da Oldu bitti ile Kurulmadı

Cumhuriyetimizin ilanının 95. yılını kutluyoruz. İçeriden ve dışarıdan yapılan bütün saldırılara, aldığı yaralara rağmen Cumhuriyetimiz dimdik ayakta.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun değil, ilanının 95. Yılını kutladığımızı kabul ettiğimizde bazı tartışmaları da sona erdiriyoruz. Ancak yine de bu anlamsız tartışmalar sürüyor. Cumhuriyetin kuruluşu, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı ile harekete geçen, halen devam eden büyük ve şanlı bir mücadele sürecidir. Son yıllarda Cumhuriyetimizin yara almış olması bu büyük mücadelenin durağan olmayıp ileri ve geri gidişleri içeren zorlu bir kavga olduğunun da kanıtıdır.
Bazıları Mustafa Kemal Paşa’nın Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası Cumhuriyeti tesadüfen kurduğunu iddia ediyor. Daha yaygın bir tartışma ise Mustafa Kemal Atatürk’ün yakın arkadaşlarından gerçek hedefini gizleyerek bir oldubitti ile Cumhuriyeti ilan ettiği iddiasıdır. Atatürk bu iddiaya Büyük Nutuk’ta isim de vererek yanıt verir. Rauf Orbay ve çevresinin yürüttüğü bu tartışma günümüzün Osmanlı hayranlarınca sürdürülüyor.
Mustafa Kemal Atatürk, Mondros Ateşkes Antlaşmasından hemen sonra geldiği İstanbul’da kaldığı 6 ay içerisinde önündeki mücadele sürecini ilmek ilmek geliştirmiş ve demokratik bir mücadele yönteminin hazırlıklarını yapmıştır. Bunun için yerel kongrelerden başlayarak bir ulusal kongreye doğru yürümüş, bu yürüyüşünü de arkadaşlarından gizlememiştir.
Mustafa Kemal Paşa çok iyi bir asker olmasına rağmen dağılmış orduyu örgütlemek yerine işe demokratik bir meclisi örgütlemekten başlamıştır. Ulusal çapta düzenlenen ilk kongrenin toplandığı Erzurum’a gittiğinde 7 Temmuzu 8 Temmuza bağlayan gece yarısı yaveri Mazhar Müfit beye (Kansu) hedeflerini yazdırırken çağdaş bir cumhuriyet tanımı yapmıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın, 19 Mayıs 1919 günü Samsun’dan başlattığı kutlu yolculuğunda ilk önemli kongreyi 23 Temmuz 1919 günü Erzurum’da topladı. Mustafa Kemal Paşa, kongre için Erzurum’a geldiğinde İstanbul’daki Harbiye Nezaretinden İstanbul’a geri dönmesi için kesin emir geliyor, O da bu emre karşılık çok sevdiği askerlik görevinden istifa ettiğini bildiriyordu. Artık elinde yetki de yoktu. Buna rağmen O, içinde bulunduğu güç durumu düşünmek yerine çok kişinin geleceğine hiç inanmadığı günlerin sonrasına ilişkin tasarılarını geliştiriyordu.
Paşa ile birlikte Anadolu’ya geçen Mazhar Müfit Bey tarih yazmaya başladıklarının bilinciyle bütün gelişmeleri günü gününe not ediyordu. 7 Temmuz gününü 8 Temmuza bağlayan gece yarısı Mustafa Kemal Paşa Mazhar Müfit Beye dönerek: “Şimdi sana söyleyeceklerimi not et, ama sen, ben ve Süreyya’dan başka kimse bilmeyecek!” der ve Paşanın söylediklerini aynen not alır.
Sonrasını Mazhar Müfit Kansu anılarında şöyle anlatmaktadır: “7-8 Temmuz 1919, Erzurum, sabaha karşı…” Paşa, devam eder: “Bir: zaferden sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır. İki: padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır. Üç: örtünmek kalkacaktır. Fes kaldırılacak, şapka giyilecektir.” Mazhar Müfit Bey, “Elimdeki kalem düştü” der. Paşa sorar: “Niye durakladın?” “Darılma ama paşam, sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var!” “Bunu zaman gelince gösterir, sen yaz!” Beşinci maddeye gelindiğinde gün ağarmak üzeredir. Mazhar Müfit Bey, yatmak için izin ister. Beşinci madde “Latin harfleri kabul edilecek” diye başlamaktadır. Aradan yıllar geçer, Mustafa Kemal Paşa’nın o gece not ettirdiği maddelerin hemen hepsi gerçekleşir. Atatürk Çankaya sofralarından birkaçında bu olayı hatırlatır… Ancak Atatürk öyle bir olaydan sonra Mazhar Müfit Beye anımsatma yapar ki, gerisini Kansu şöyle anlatıyor: “Şapka devrimini açıklamış olarak Kastamonu’dan dönüyordu, ben de eski Meclis binası önünde duruyor, kafileyi seyrediyordum, öyle bir şey gördüm ki gözlerime inanamadım, Atatürk’ün yanında oturan Diyanet İşleri Başkanı’nın da başında bir şapka vardı, ben bunu hayretle seyrederken, Atatürk, otomobili yavaşlattı, durdurdu, beni çağırdı ve sordu: “Azizim Mazhar Bey, notlarına bakıyor musun, kaçıncı maddedeyiz?”
Atatürk en yakınındakilerin bile “hayal” olarak değerlendirdiği Cumhuriyet devrimlerini daha yolun başı sayılan Erzurum Kongresi öncesi böyle planlamış ve adım adım gerçekleştirmişti. Mustafa Kemal Paşa bu sağlam adımları atarken en yakınındakilerin bu adımların sonunun nereye varacağını tahmin etmediği düşünülemez. Atatürk İstanbul’da çalışmalarına başlayacak olan Meclis-i Mebusan’a seçilen arkadaşları ile yaptığı toplantıda kendisini Meclis Başkanı seçmelerini, meclisin dağıtılması olasılığına karşı Anadolu’da yeni bir meclis toplamak için yetkisini olacağını söylemesine rağmen bu düşüncesi hayata geçmez.
Nitekim Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Ankara’ya ulaştıktan bir süre sonra Paşa’nın bu öngörüsü gerçekleşir ve 16 Mart 1920 günü İngilizler Mebusan Meclisini dağıtarak milletvekillerini tutuklarlar. Atatürk vakit kaybetmeden Ankara’da toplanacak bir meclis için çağrı yapar ve meclisin dağıtılmasından sadece 38 gün sonra Büyük Millet Meclisi açılarak çalışmalarına başlar. Bu meclis bir cumhuriyeti oluşturacak en temel kuruluştur. Eksik olan demokratik bir anayasa ile bu meclisin hangi iradenin temsilcisi olduğunun ilanıdır. Bu eksiklik 20 Ocak 1921 tarihinde kabul edilen anayasa ile tamamlanmış ve meclisin duvarına egemenliği kaynağını vurgulayan “Egemenlik bila kaydı şart milletindir” şiarı bir daha inmemek üzere asılmıştır. Bu şiar cumhuriyete giden yolun en önemli ifadesidir.
Ulusal Kurtuluş Savaşı demokratik bir meclis tarafından zafere ulaştırıldıktan sonra Mustafa Kemal Paşa’nın yakın arkadaşları Cumhuriyetin adım adım inşa edildiğini bir kez daha görmüşler ve bir gece Ankara’da Refet Bele’nin evinde, tuzak kokan bir toplantıda Mustafa Kemal Paşanın ağzından saltanatın devam etmesi yolunda söz almaya çalışmışlar, ne var ki 1 Kasım 1922 günü saltanatın kaldırılması ile ilk büyük devrim gerçekleşmiş, geriye yeni kurulan devletin adını ve şeklini ilan etmek kalmıştır.
Lozan görüşmelerinin zaferle sonuçlanmasından sonra hükümet oluşturulması konusunda doğan kriz yeni rejimin nasıl olması gerektiğini dayatmış, 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet ilan edilmiştir. Zaten Atatürk bir gece önce yakın çevresine “yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz” demiştir. Geçmişe ilişkin hiçbir metinde 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin kurulduğu ifade edilmez. Bütün yazılı metinlerde Cumhuriyetin ilan edildiği yazılıdır. Yani ortada bir olupbitti değil, inşa edilmekte olan bir cumhuriyet ve gerçeğin ilanı vardır.
Cumhuriyet bir günde kurulmadığı için bir günde de yıkılamaz. Cumhuriyet kuruluşu emek isteyen büyük bir mücadele sürecidir ve bu süreç her türlü saldırıya, duraklamaya, geri gidişe rağmen ilerleyerek Türk ulusunu çağdaş uygarlık seviyesinin ötesine ulaştıracaktır.
Yaşasın Cumhuriyet

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.