Bölünmeye doğru

Bölünmeye doğru
Toplumsal barış giderek dinamitlenmektedir. Türban’ın üniversitelerde serbestçe simge yapılmasının Anayasayla güvence altına alınması tasarısının TBMM’nden geçmesinden hemen sonra okullarımızdaki rahatsızlıklar gün yüzüne çıkmaya başladı.
Türban yanlılarını daha da cesaretlendiren tasarının Cumhurbaşkanı’nın onayından sonra neleri getireceğini ve neleri götüreceğini daha iyi göreceğiz.
Ancak gelinen noktadaki kıpırtıların hiç de iç açıcı olmadığını söyleyebiliriz.
Türbanı savunanlar, türbanı savunmayanlar, laik olanlar, laik olmayanlar diye baş gösteren tartışmaların doruğa tırmandığı ortadadır.
Atatürk devrimlerini işlevsiz kılan zihniyetin kırk yıldır sinsice sürdüğü mücadele örneklerini anlatmaya kalkarak zamanınızı almak istemiyorum.
Ancak, kırk yılda nerelere geldiğimizi görme açısından önemli ipuçları verdiğini belirtebileceğim Karacabey’li bir öğrenci velisinin internet aracılığıyla gönderdiği mektubu hiç yorum yapmadan bilgilerinize sunuyorum:
“Sayın Bursalı, Merhaba,
Yazıma geçmeden önce sizlere biraz kendimden bahsetmek istiyorum. Ben kurtuluş savaşında Gazi Paşa’nın yanında çarpışmış ve ailesinden bir şehit ve bir gazi vermiş bir aileden geliyorum. Çocukken rahmetli dedemin cephedeyken yaşadıklarını anlatmasıyla büyüdüm. Ta o günlerden beri evimizin başköşesinde durur Gazi Paşa’nın resmi ve Türk Bayrağı. Zaman geçti, büyüklerimizi bir bir kaybettik, tıpkı Gazi Paşa’nın kadrolarının ebediyete intikal edişi gibi. Yıllar içinde etraf leş yiyicilerle doldu. Riya, yalan, ümmetçilik en dip köşelere kadar sinsice yayıldı ve o mukaddes mirası rehin aldı.
Bunların hepsini herkes gayet iyi biliyor, tekrar aynı şeyleri anlatarak sizi sıkmayacağım. Bu yazıyı kaleme alış sebebim sesimi biraz olsun duyurabilmek: Karacabey’in güzide okulu Anadolu Lisesi ve öğrencilerin maruz kaldığı durum.
Üç yıldır bu okulun velisiyim, kızımın evde anlattıklarını başlangıçta münferit bir olay, idareciler gereken tedbirleri alırlar diye düşünürken aradan geçen zaman içinde bunun hiçte münferit olmadığını, aksine sistemli ve örgütlü olduğunu, gördüm. Gazi Paşa’nın bir okulunda devrimlerinin nasıl ayaklar altına alındığını, öğrencilerin nasıl yanıltıldığına ve nasıl Fetullah Hocaya yönlendirildiğine şahit oldum.
Olaylar, bazı öğretmenlerin sınavlarda kasıtlı zor soru sorması, öğrencilerin büyük çoğunluğunun zayıf almasını sağlaması ve hemen akabinde de öğrencileri zayıf verme ile korkutarak, ancak bir ilahi ezberleyip derste okumaları kaydıyla geçireceğini söylemesiyle başladı. Baştan hem öğrenciler hem de veliler tarafından pek önemsenmeyen bu olayların ciddi olduğunu öğretmenlerin ısrarcı tutumu sonucu anladık. Velilerin tepki göstermesi üzerine söz konusu öğretmen geri adım attı ve bu uygulamadan vazgeçmek zorunda kaldı.
Bu olaydan bir süre sonra bulunduğu her ortamda hem davranışlarıyla hem de sözleriyle Fetullah Hocanın cemaatinden olduğunu saklamaktan çekinmeyen bir öğretmenin okul harici zamanlarda farklı sınıflardan erkek öğrencileri sohbet ve çay içme gibi bahanelerle evine davet etmesiyle devam etti. Tabi çoğu veli bunun şimdilik farkında değil, ancak zaman zaman yakından tanıdığım velilerin benzer durumları kendi öğrencilerinden de duydukları ve bazı öğrencilerin artık cemaate evlerine gitmeye başladıklarını söylüyor.
Tüm bu vahim gelişmeleri büyük endişelerle izlerken bu sene başında olaylar artık iyice rayından çıktı. Bir süredir okulda öğrencileri örgütlemeye çalışan cemaat üyesi öğretmenlerin çabaları sonuç vermeye başladı. Cemaatin davetlerine iştirak eden öğrenciler özellikle de erkek öğrenciler örgütlenmeye, okul koridorlarında gruplar halinde gezmeye, kendilerine ters düşen diğer öğrencileri hem tehdit etmeye hem de fiziki güç kullanarak hırpalamaya başladı. Olaylar bizden, yani cemaatten olanlar ve olmayanlar boyutuna geldi. Bu durum, Ekim ayı içerisinde, okul içinde süren tartışmanın dışarıya taşınmasıyla patlak verdi. 29 Ekim gecesi Karacabey Belediyesince tertiplenen “Fener Alayı ve Cumhuriyet Yürüyüşü”nden dönen Anadolu Lisesi öğrencileri sokak ortasında, cemaat üyesi oldukları alenen bilinen çok kalabalık bir öğrenci grubu tarafından ağır şekilde darp edildi. Haince tertiplenen bu linç girişimi çevreden gelenlerin olaya müdahale etmesiyle şans eseri daha vahim boyutlara varması önlendi. Olay sonrasında yürütülen soruşturmadan duyduğumuz ve mağdur öğrencilerden dinlediğimiz kadarıyla her şey göz göre göre gelmişti. Bu durumun evveliyatında aldıkları tehditleri okul yöneticilerine ileten öğrenciler idareden gereken desteği görememişler, aksine “Ne olacak, sizi azıcık dövüversinler” şeklinde cevap almışlardı. Yine sonradan öğrendiğimize göre olayın altında yatan sebep; bir süreliğine cemaatin davetlerine katılan ancak daha sonra arkadaşlarının sağduyulu telkinleriyle cemaatten ayrılan bir öğrenciye karşı aldıkları tavır olduğu, biz adam vermeyiz, verirsek de sağlam vermeyiz niyetiyle tezgâhlanmış olduğu ortaya çıktı.
Yine sonradan öğrendiğimize göre, söz konusu darp girişiminin mağduru olan öğrencilerden bazıları, cemaatin fanatik boyutta bir diğer savunucusu olan öğretmen tarafından sudan bahanelerle dayakla cezalandırıldı. Buradan anlaşılıyor ki toplum önünde küçük düşen ve tepkiyle karşılaşanlar ne yazık ki olayı içlerine sindiremediler ve bunu gurur meselesi yaparak mutlak galibiyete dönüştürmek, son GÜLEN iyi güler, devir bizim devrimiz, bizim borumuz öter mantığıyla hareket ettiklerini bir kez daha gözler önüne serdiler.
Yine kendi çocuğumdan duyduğuma göre cemaat üyesi öğrencilerin teneffüslerde Mp3 çalarlarla Fetullah Hoca efendinin vaazlarını dinledikleri ve yeni mürit çekmek için arkadaşlarına dinlettikleri ise kanımı dondurdu.
Olayın bu cephesinin dışında birde okul personeli cephesi var. Zaman içerisinde veli toplantıları bahanesiyle gidip gelmeler esnasında tanıştığımız, gerçekten Gazi Paşa’nın öğretmenleri olan, öğrencilere Cumhuriyet Devrimlerini anlatmak ve benimsetebilmek için tüm güçleriyle çaba gösteren öğretmenler cemaat üyesi diğer öğretmenler tarafından baskı altına alınmaya, fazla görev verdirilerek bunaltılmaya, yine kendi yandaşlarınca okulun e-posta kutusuna isimsiz yada mahlalı epostalar atarak öğretmenleri töhmet altında bırakmaya çalıştıklarını çok sık olarak duyduk.
Yine geçtiğimiz yaz duyduk ki okul öğretmeni 22 Temmuz seçim günü kendi özel arabasıyla muhabirlerini haber yapmaları için köylere dağıtıyor ve gün bitiminde de topluyor. Sorarım size bir kamu görevlisi hangi sıfatla bunu yapabilir? O öğretmen özel servis sahibi midir ki böyle bir davranışı yapma hakkını kendinde buluyor? Çocuklarımızı emanet ettiğimiz böyle bir öğretmenden derste ne öğretmesini bekleyebiliriz ki? Neyi anlatacak? Mustafa Kemal’i mi? Cumhuriyet’i mi? Yoksa devrimlerin bu millete kazandırdıklarını mı?
Yine kızımın arkadaşlarından duyduğuma göre “not” bu öğretmenlerin elinde silah, özellikle sözlü değerlendirmelerde kendi sempatizanı öğrenciler yada başına türban takan öğrencilere her türlü kolaylık ve desteği gösterirken, Kemalist düşünceyi savunan öğrencilere karşı aynı duyarlılığı göstermemekteler.
Yüce önderimiz Gazi Paşa’nın “Ne mutlu Türküm diyene” sözüne bile kuşkuyla yaklaşan bir zihniyet bu. Bakın abartmıyorum; geçenlerde kızımın arkadaşlarından birinin sınıfında, cemaate mensup bir öğretmen ve bir öğrenci arasında geçen konuşmayı aktarıyorum;
Öğretmen:Ne yazılınız var?
Öğrenci:Milli Güvenlik
Öğretmen:Neden çalışıyorsun bu kadar? Çok mu zor?
Öğrenci:Değil hocam da geçen sınavdan üç aldım.
Öğretmen:Aman canım! Sende Atatürk’ü azıcık fazla övüverseydin. (ve arkasından neşeli bir kahkaha)
Evet, yıl 2008 ve geldiğimiz nokta bu. Tüm bu durum karşısında diyeceksiniz ki; kurum amirleri yok mu? Onların tutumu ne? Onu da söyleyelim: kabuğuna çekilmiş sessizlik sürmekle meşgul. Okulda disiplinsizlik almış başını gidiyor. Öğrenciler yasak olduğu halde her türlü ses ve görüntü kaydeden cihazı okula getiriyor. Bazen götürmemesini istediğim halde kızım bile beni dinlemeyip “Görse de kimse bir şey yapmıyor” deyip ipodunu ve zaman zaman telefonunu okula götürüyor. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne gitseniz, oradaki idareciler de idare-i maslahatçı.
Eminim ki bunca yazdığım olaydan sonra, bana, sen kimsin? Kendi adını niye yazmıyorsun? diye soruyorsunuz. Ne yazık ki yazamam, çünkü kızım halen orada öğrenci. Onun geleceğini riske atmaya hakkım yok. Toplum nazarında ve yetkili makamlarda isimsiz yazılan mektupların dikkate alınmadığını biliyorum. Belki siz bile bu yazdıklarıma kuşkuyla bakacaksınız ama eğer inanmıyorsanız okulda okuyan ve dürüstlüğünden kuşku duymayacağınız öğrencilere ya da benim gibi aynı kaygıları taşıyan velilere sorabilirsiniz. Ben bu yazdıklarımla sadece pek çok insanımızın gördüğü ama bir türlü dile getirmeye cesaret edemediklerini dilim döndüğünce söylemeye çalıştım, yani kısacası “Kral çıplak!” dedim. Siz görebildiyseniz ne mutlu bana.
Karacabey Anadolu Lisesi Öğrenci Velisi”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.