Zaferi Solumak

 

Türkiye, tarihinin en büyük zaferinin 95. yılını kutluyor. Son yıllarda bu zafere doğrudan saldıran utanmazlar çıkıp “keşke Yunanlılar kazansaydı” deme cesaretini gösteriyor. Bu utanmazlara bu cesareti verenler utansın. Bir de bu büyük zaferi tarihimizin başka gurur sayfaları ile karşılaştırıp karartma çabaları var.

Çanakkale, şüphesiz tarihimizin en şanlı sayfalarından biridir. Emperyalizmin “hasta adam” dediği devletin, “öldü” denildiği anda yenilmez armadaya “dur” denilebileceğinin bütün dünyaya ilanıdır. Malazgirt savaşı da savaş tarihi açısından büyük bir zaferdir. Ancak ne Bizans ordusu tek başına Bizans ordusu, ya da haçlı ordusudur, ne Alpaslan’ın ordusu tek başına Türk, ya da İslam ordusudur. Bizans ordusunda, değişik Türk boyları yanında, farklı dinden savaşçılar, Alpaslan’ın ordusunda da Türk ya da İslam olmayan farklı birlikler vardır. Üstelik bu savaş bir vatan kurtarma savaşı değil, vatan arama savaşıdır.

Bundan 95 yıl önce, 26 Ağustos günü başlayıp, canımızı dişimize katarak kazandığımız 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan savaşı, Türk ulusunun dönüm noktasıdır. Türk ulusunu, geldiği yere, Orta Asya’ya kovma rüyası, Sakarya Savaşı ile tersine döndürülmüş, 30 Ağustos günü bu rüya kabusa dönüşerek 9 Eylül 1922 günü İzmir rıhtımında Türk ulusunun coşkusu ile bu macera son bulmuştur. Ne var ki emperyalizmin Türk ulusunu bu topraklardan atma hayalleri son bulmamıştır. Bu hayallerini her fırsatta da açıkça dile getirmişlerdir.

Büyük zaferden sonra ilan edilip, dişle, tırnakla inşa edilen çağdaş Türkiye Cumhuriyetini içten ve dıştan yıkmak için açık, sinsi mücadele o günden bu yana devam etmektedir. Nitekim bağımsız Türkiye Cumhuriyeti, onu bize armağan eden şanlı Türk Silahlı Kuvvetleri ile onu yöneten meclisimiz, devrimlerimiz, tarihin en ağır saldırıları ile karşı karşıyadır.

İşte bu ortamda, birilerinin Büyük Zaferi küçültüp karatmak için Malazgirt’e koştuğu bir anda koşacağımız tek yer Cumhuriyetin Kazanıldığı Topraklar olan Afyon’dur. Bu ortamda Afyon’a koşup zaferin kazanıldığı toprakları görmek, o anı bir kez daha solumak ve zaferin hangi güçlükleri yenerek kazanıldığını anlamak, Cumhuriyetimizi koruma azmimizi bir kez daha güçlendirmek, tarihi önemdedir.

Sakarya Zaferi sonrasında kaçan işgalcileri, Afyon önlerine kadar kovalarken mutlak surette Kocatepe’yi elde tutma gerekliliğini, Kocatepe’ye tırmandığımızda kavrayabiliyoruz. Tınaztepeyi, yarım saat gecikmeyle ele geçirdiği için sorumluluk adına intihar edilen Çiğiltepe’yi ve altında uzanan Sincanlı ovasına ulaşan sarp arazide savaşmanın güçlüğünü yaşıyoruz. Kocatepe aşağısındaki Büyük Kalecik, Kurtkaya mevkiindeki Yüzbaşı Agâh Efendi Şehitliğini, bu şehitlikte yatan 11 ve 13 yaşındaki şehitlerin mezarlarını, görüp bir yumruğun boğazını tıkamasını yaşayabiliyoruz.

“Altı ayda aşarlarsa iyidir” denen mevzilerim bir günde paramparça edilerek Afyon’a girildikten sonra, Küçükköy istasyonunda yanındaki askerlerle şehit düşen teğmen Yıldırım Kemal’in fedakarlığını,  Çalköy ile Dumlupınar arasında kuşatılan işgalcilerin durumunu ancak savaşın yönetildiği Zafertepe’de kavrayabiliyoruz. Zafertepe’de savaşı yönetirken işgalcilere bir kurşun atımı mesafede bulunan Mustafa Kemal Paşa’nın soğukkanlılığını ve cesaretini bir kez daha yaşıyoruz.

İşgalcilerin bozgunundan sonra İzmir yönünde kaçmaya başlamaları ve Başkomutanın 1 Eylül günü Dumlupınar’da verdiği ünlü “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri!” emrinin işlendiği Yavuz Görey tarafından yapılmış rölyefi ve Atatürk heykelini aynı heyecan dalgası ile izliyoruz. Ve ardından Afyon Uşak karayolu kenarındaki Dumlupınar şehitliğini gözyaşları ile geziyoruz. Gözyaşlarımızı 2 Eylül günü ele geçirilen işgal orduları Başkomutanı Trikopis ve yanındakilere Mustafa Kemal Paşa’nın esirlere gösterdiği asil davranış dindiriyor.

 

Mustafa Kemal Paşa’nın 1 Eylül günü Dumlupınar’da verdiği ünlü “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri!” komutundan sonra, teçhizatı, cephanesi ile birlikte, düşmanı kovalayarak, savaşarak, yangınları söndürerek, çıplak ayakla 9 günde İzmir rıhtımına ulaşan askerlerimizi bir kez daha minnetle anıp, “büyük yürüyüş” denilen şeyin nasıl olabileceğini bir kez daha anlıyoruz.

Bize bu vatanı armağan eden, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile kahraman şehitlerimizi, gazilerimizi saygı ve minnetle anıyoruz.

Diğer zaferlerimiz de dini bayramlarımız da ancak bu büyük bayram ile anlamlanabiliyor. Büyük zafer olmasa idi, ne Çanakkale’yi, ne Malazgirt’i ne de dini bayramlarımız kutlayabilecektik.

Asla unutmayın, unutturmayın…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.