Ufkun ötesi

Perşembe’nin gelişi çarşamba’dan bellidir. Diğerlerinin belli değil mi? Bu söz neden sadece perşembe için deyimleşmiş. Atalarımızın az ve öz tarzıdır bu tabii. Bugünden belli değil mi güzel günlerin geleceği. Ufku görmek için bugüne bir bakalım. Hatta son 56 yıllık süreçte toplumumuzda gözle görünür değişime bakalım. Ufku netleştirelim. Eğer yarının ne olacağını vatanımızın, insanlarımızın, çocuklarımızın nasıl ve nerede varlıklarını sürdüreceğini kestirelim.
Okuduğunuz gazetenin üst köşesinde bugünün tarihi yazar, yarın günlerden nedir kolayca bilirsiniz. Yarın ne olacağını da haberlerden ve yazılardan. Yazıya geçen her türlü edebiyat dönemine bulaştırılmak zorundadır.
Bir ülkenin ıslah edilmesinde ya da bozulmasında edebiyatçıların önemli payı olduğunu, bu nedenle güvenilir kalemlerin el üstünde tutulması gerektiğini düşünüyordu Ömer Hayyam. Yaşadığı dönemde bu değeri görememişti Hayyam. Çağına damgasını vurmuş hangi yazarın yaşarken kıymeti bilinmiş ki ülkemiz dâhil? Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, İlhan Selçuk… Hangisi? Bu insanlar özellikle gazeteler ile toplumu aydınlatmaya çalıştı. Kendisi de toplumu aydınlatmak için 80 küsur sayıda bir gazete çıkarmış olan ATATÜRK’ ün isteği ile Yunus NADİ tarafından kurulan CUMHURİYET GAZETESİ 7 Mayıs’ta 84. yılını kutladı. O gün için İlhan SELÇUK şunları yazmış: ‘…bir gazete, ancak tarihte bilinçli seçimini yapabildiği zaman geleceğe yönelik yolunu saptayabilir. Kerterizlerini göremeyen tekne, rotasını şaşırır. Cumhuriyet’i cumhuriyet yapan güncelliğinin içerisinde sürekliliğin anlamını yakalayabilmesi değil midir?’. Evet, insanlarımızın da rotalarının belirli olması gerekir ki hep beraber istediğimiz noktalara varalım.
Bir de haberlere bakalım bakliyat fiyatları tavanda, yerli mallar ithallerden pahalı, işsizlik ve enflasyon 3 yıldır olumsuz yönde istikrarlı bir gidişte. Giderken bizi de yanında götürüyor. Ekonomik ufku kestirdiniz herhalde. Ekonomi dışında diğer toplum dinamiğimiz olan medeniyetimiz ne halde? Medeni ufka bakınca yaşını başını almış, 80’e merdiven dayamış, nur saçan Vakit Gazetesi yazarı Hüseyin ÜZMEZ’in kendinden 50 yaş küçük bir eşi olmasının yanında 14 yaşında bir kız çocuğuna tecavüzden gözaltına alınışı var. Harun Yahya takma adlı Adnan Oktar’ın Adnan hocanın motor takımı davasında 3 yıla mahkûm oluşu ortada. Bu tip pedofili (çocuksever) haberleri uzun zamandır sürüyor gerçi. Fakat ilahiyat profesörü Süleyman ULUDAĞ ‘cinsel gücün KERAMET’ olduğunu ve aşkın Allah’tan geldiğini bu olaylar üstüne, 60’tan,istenilirse 100’e çıkabileceğinden söz etmesine ne demeli? Keramet demek. Ne demişti hacı Bektaş Veli:
‘Hararet nardadır sacda değildir,
Keramet baştadır tacda değildir,
Ne ararsan kendinde ara
Kudüs’te Mekke’de hacda değildir.’
Hadi tehlikelerin farkındayız ve ufku gördük diyelim. Bob MARLEY vurulduktan hemen sonra konserine çıkarken, “kötüler tatil yapmıyor, dinlenmiyor, ben de dinlenemem” demiş. Boş durmamak gerekiyor. Ufku görmek yetmiyor. “İş ufku görmek değil, ufkun ötesini görmektir” diyen ATATÜRK’ ün yolundayız. Çözüm belli, perşembenin gelişi gibi. Bu şiir karışmış yazıyı Süleyman ULUDAĞ ve benzerlerine atfen bir Ömer Hayyam rubaisiyle sonlandırmak yerinde olacaktır diye düşündüm:
Aşk bir beladır, ama Tanrı’dan gelme,
Halk neden karşı kor Tanrı emrine,
Bize her şeyi yaptıran kendi madem
Kulu sorguya çekmenin alemi ne?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.