Seçmece bunlar!

2013 yılından bu yana Gölcük müftülüğünü yapan Mehmet Yazıcı Facebook hesabından, “Mağazalarda ambalajı açılmış teşhir ürünleri hep yarı fiyatına satılır. Anlayana…” diye yazmış. Müftü Yazıcı bu paylaşımını kısa süre sonra silmiş.

Anladık mı?
Ya da ne anladık ya da ne anlamalıydık?

Benim anladığım; geçenlerde tesettürlü olmayan kadınlar için “kabuğu soyulmuş domates” benzetmesi yapan kabuğu soyulmamış domates kılıklı hanım kızlarımız gibi sayın müftümüz de açık gezen kadınları rafa dizivermiş. Ürün demiş kadınlara yani.

Bunlar soyulmuşlar, bunlar soyulmamışlar, bunlar teşhir ürünleri, bunlar ellenmişler, bunlar el değmemişler. Seçin beğenin alın.

Kişileri bir kenara bırakalım ve zihniyete seslenelim;

Ya siz?
Siz nesiniz?
Çöpsüz üzüm mü?
Sapsız armut mu?
Çekirdeksiz karpuz mu?
Kabuksuz fıstık mı?
İnce kabuk dolma biber mi?
Kılçıksız taze fasulye mi?
Biz sizi neye göre değerlendireceğiz?
Biz sizi neye göre seçeceğiz?

Evet evet yanlış duymadınız, bizler sadece seçilen değil, en az sizler kadar seçiciyiz.
Hem biz kadınlar pazar alışverişini siz erkeklerden çok daha iyi biliriz…
****
Kadını “giyim” üzerinden yorumlayınca böyle saçmalıklar çıkıyor ortaya işte.
“Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok,
Nice elbiseler gördüm içinde insan yok”
  diyen zat mevzuyu “insan”da toplamış ne güzel.
Anlayana tabi…
****
Zevkler ve renkler tartışılmaz demiş çıkmış işin içinden atalarımız.
Tadında giyinen ne kadar insan varsa, bir o kadar da tatsız giyinen var.
Süsleneceğim diye boya küpüne dalanlar olduğu kadar, doğal olacağım diye hilkat garibesi misali dolaşanlar da var.
Renklerden bihaber, uyumdan bihaber, kendi bedeninden bihaber, nereye neyin giyileceğinden bihaber, izlemeyen, gözlemeyen, öğrenmeyen kadınıyla erkeğiyle bir dolu insan var.

Başını örtüp kıçını açanlar olduğu kadar, kıçını örtüp başını açanlar da var.
Açık olmak başka, saçık olmak başka.
Gözler velfecri okuyup bedenin her uzvu ayrı oynarken sen o bedenin üzerini örtsen ne yazar örtmesen ne yazar.
****
İyi giyinmek yerine göre giyinmektir aslında.
İş yerine düğüne gider gibi gitmek nasıl abes ise, düğüne giderken iş yerine gider gibi giyinmek de o kadar abestir.
Ama sadece abestir.
Suç değildir, günah değildir, hiçbir şey değildir.

Bu bir kültür, gözlem, zevk ve bilinç işidir.
En fazla “zevksiz” der geçersin.
Ötesine geçemezsin…

Bence siz üzerinde elbisesi olmayan “insan”lara karışacağınıza, elbiselerinizin içinde “insan” olmaya çalışınız.
Kim bilir, belki becerirsiniz…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.