Peki ama siz kimsiniz?

Barış Atay mektubunda sordu ya hani “Peki ama Siz Kimsiniz?” diye,
Ben de 12 Eylül 2011’de sormuşum…
Ve işte o yazı:
****
Sakin bir pazar günüydü dün.
Tatlı tatlı yazılar yazılan, tatlı tatlı yazılar okunan, sıradan ve sakin bir pazar günü.
Günler her zaman böyle sakin geçse keşke diye geçti aklımdan, lâkin içimde de bir tedirginlik.
Birkaç gündür terör saldırısı olmamış ve bu sessizlik hiç hayra alamet değil.
Yine bir yerlerden şehit haberleri gelecek diye yürek ağızda bir bekleyiş.
N’olur artık savaşlar olmasın, gençler ölmesin, çocuklar ölmesin; ölmesin de biz de bu haberleri yazmayalım diyorum kendi kendime.
Biraz aşktan bahsedelim, biraz hayattan.
Sanatsal etkinliklerin haberleri olsun yazılarımızda.
Konserler, sergiler duyuralım.
Sporun beden ve ruh sağlığına yararlarını anlatalım.
Alış-verişin püf noktalarını, sağlıklı yaşam programlarını, yemek tariflerini, giyim-kuşam-makyaj hilelerini fısıldayalım kulaklara.
Gezilecek-görülecek yerleri aktaralım meraklılara. Ve meraksızları da meraklandıralım bu yolla…
Terörün olmadığı ülkelerde gazeteler böyledir belki.
Bir de ülke yöneticilerini eleştiriyorlardır acımasızca. Kâh ekonomik, kâh siyasî politikaları yerden yere vuruyorlardır.
Yerel vak’alar, ulusal dedikodular vs vs vs…
Gün aşırı teröre kurban verilen şehitlerin yürek yakan haberlerini vermiyor olmanın ne kadar büyük bir lüks olduğunun farkında bile değillerdir.
****
Bugün için yazmak istediğim yazının cümleleri parmaklarımdan klavyeye dökülmeye başlamışken olan oldu ve beni yine darmadağın eden o haber sosyal ağlara düşmeye başladı.
Yine şiddetli bir çatışma ve 1’i asker, 1’i polis iki şehit…
3 sivil vatandaşın da hayatını kaybettiği çatışmada 7’si asker 10 kişi de yaralı…
Bitmek tükenmek bilmeyen, sebebini tarafların bile unuttuğu bir savaşta daha ne kadar can vermek lâzım ki bu savaş bitsin dedim bir kez daha…
O canların belli bir sayıya mı ulaşması bekleniyor dedim.
Kota henüz dolmadı mı dedim.
Bu kıyımı durdurmanın başka bir çaresi yok mu dedim.
Siyaset yok mu? Uluslararası anlaşmalar yok mu? Terörün elini kolunu bağlayacak yaptırımlar ve ambargolar yok mu?
İnsanları doğup büyüdüğü, ekmeğini yiyip suyunu içtiği, okulunda okuyup fabrikasında çalıştığı memleketine bu kadar düşman eden ne?
Bu savaş ne için dedim.
Aynı topraklarda yaşıyorken, aynı haklara sahipken ve çalışmadan daha refah bir hayata kimse ulaşamıyorken mi daha fazla toprak, daha fazla hak, daha fazla gelir için?
Hey!
Bizi bizi düşman eden siz;
Siz bizi 70’lerde sağcı-solcu dediniz, böldünüz böldünüz öldürdünüz.
12 Eylül 80’de darbe yaptınız, ardından da ‘vatan haini’ dediniz işkence ede ede öldürdünüz.
90’larda dinli-dinsiz dediniz, yaktınız yıktınız öldürdünüz.
Hepsinin modası geçti, şimdi de Türksün-değilsin diye diye mi öldürüyorsunuz?
Peki ama siz, siz kimsiniz?
Yoksa siz,
Siz bizi birbirimize kırdırdıktan sonra ortada kalan ganimeti paylaşacak olan demokrasi sağlayıcısı büyük patronlar mısınız?
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.