ONUR VE YÜREKLİLİĞİN BAŞYAPITI

ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMLIK DESTANI

“30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI”

Dörtnala gelip Uzak Asya’dan

Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan

Bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,

Bu cehennem, bu cennet bizim.

Nazım Hikmet RAN

(Kuva-i Milliye’den)

Büyük ulusumuzun, büyük evladı atalarının tarihini en güzel ve en özlü biçimde söylemiş. Nazım’ın “Kuva-i Milliye Destanı’nı” okumayanların, “Bağımsızlık Savaşı’mızla” gönül bağları eksik kalır. Alınmasınlar okuyunca bunu çok iyi anlarlar.

1048 den 1922′ ye kadar yaşananlar; birkaç kütüphanelik tarihtir. Konuya neden buradan başladım? İlginin azalma tehlikesini göze aldım?

Önce bu ” dörtnala” gelenlere bir göz atalım. Bu

coğrafyada:

1- Büyük Selçuklu Devleti; 1040, Tuğrul ve Çağrı Bey

2- Anadolu Selçuklu Devleti: 1075, Süleyman Şah, İznik Her iki devlette Oğuzların, Kınık Boyu Bey’i Selçuk Bey’in torunları tarafından kurulmuştur.

3- Osmanlı Devleti: 1299, Osman Bey, Oğuzların Kayı Boyu

* 1048 Pasinler Savaşı, Büyük Selçuklu- Bizans, Ermeni

* 1048 Pasinler Savaşı, Büyük Selçuklu- Bizans, Ermeni ve Gürcüler arasında olmuştur. Anadolu’nun kapıları Türklere açılmıştır.

*1071 Malazgirt Savaşı, Büyük Selçuklu Devleti – Bizans arasında olmuştur. Anadolu Türklerin yurdu

olmuştur.

*1176 Miryokefalon Savaşı, Anadolu Selçuklu Devleti

– Bizans arasında olmuştur. Bizans, tüm Avrupa’nın desteğine rağmen yenilmişti. Türkleri Anadolu’dan atma umudu tükenmiştir. Tarihçiler, Malazgirt Anadulunun senedi Miryokefalon tapusudur, derler.

* Maltepe Savaşı: Osmanlı- Bizans arasında olmuştur. Anadolu’da Bizans’la son savaş

* 1389 Sırp Sındığı Savaşı: Türkler Balkanlara kesin olarak yerleştiler.( Gazi Mustafa Kemal 30 Ağustos’a Anadolu Sındığı Savaşı der)

*1453 Bizans’ın yıkılışı Osmanlı Devleti’nin Asya ve Avrupa toprakları bütünlük kazanır.

* 1683 Viyana Kuşatması, 1699 Karlofça Antlaşması, ilk toprak kaybı ve küçülme başlıyor.

* 1877 Osmanlı – Rus Harbi( 93 Harbi diye bilir milletimiz), Balkan’lardan ve Kafkaslardan en büyük göç yaşanmıştır. Ermeniler, büyük devletlerin koruyuculuğu altına alınmıştır.

* 1911 Trablusgarp Savaşı, Afrika da son toprak parçası da elimizden çıkıyor.

* 1912-13 Balkan Savaşları, Doğu Trakya dışında tüm Avrupa topraklarını kaybediyoruz.

*1914 -1918, 1. Dünya Savaşı, yeniliyoruz.

*30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ve teslimiyet.

* 16 Mart 1920, İstanbul işgali

* 16 Mart 1920, İstanbul işgali

* 10 Ağustos 1920, Sevr Antlaşması, Ankara ve Çevresi dışında tüm toprakları kaybediyoruz. Utanç antlaşması.

* 1919 – 1920 Direnmenin Görüşüldüğü Kongreler yapılıyor ve Bağımsızlığın düşünsel temelleri atılıyor.

* 1921–1922, TBMM orduları kuruluyor. Cephelerde iç ve dış düşmana karşı muharebeler yapılır.

” ULUS” un çağdaş tanımının üç temel unsuru vardır. Bunun en önemlisi ” ortak bir tarihe sahip olmaktır.” Cumhuriyeti, kuran halkın ortak tarihidir, tüm bular.

1919 ve 1922 döneminde içte yaşananlar iyi anlaşılmaz ise Cumhuriyet Dönemini tam anlamıyla değerlendiremez ve anlamlandıramayız. Bunun için en temel kaynak ” NUTUK” ve TBMM’nin o dönem tutanakları. Bir iki örnek:

* Padişahın İdam fermanı ve Şeyhülislamın, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının din ve hilafet düşmanı olduklarını yazan fetvaları İngiliz ve Yunan uçakları tarafından Anadolu’da yerleşim yerlerine atılıyor.

* Halifelik Ordusu, adıyla İstanbul’da bir ordu hazırlanıp Süleyman Şefik Paşa komutasında Anadolu ya

gönderilir.

( Küçük not: Süleyman Şefik Paşa, Mustafa Kemal’in hocasıdır. Cumhuriyet döneminde garda karşılaşırlar; Mustafa Kemal , soğuk ve kızgın bir ifadeyle,

— O görevi niçin kabul ettiniz paşa? Diye sorar. Yanıtını beklemez uzaklaşırken, S. Ş. Paşa pişkin pişkin

arkasından seslenir:

— Mustafa Kemal gibi bir dahiye yenilmenin tadını tatmak için der.)

* Ahmet Anzavur adında bir paşa gene Andolu’ya gönderilir. Çanakkale’den Düzce’ye kadar kan döker.

Sloganına bakın: ” elimde ferman, başımda Kur ‘an, göğsümde iman bütün KEMALİSTLERİ kesmeye geldim”. Her yerleşim yerinde halka karşı ilk sözü budur. Karacabey’li Hamza Amca nur içinde yatsın. O sahneyi yaşadığında 12 yaşındaymış. Hep anlatırdı. O tarihte yandaşlar da buldular. Çok canlar yandı. O gün can yakanların karakterinde olanlar bitti mi? Tam bağımsız bir devlet içinde bir müzeyi camiye çevirmeyi egemenlik gösterisine çevireceksin, topladığın kalabalıkla övüneceksin. Hiç bir sağlık kuralı aklına gelmeyecek, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarını sağlık kuralına sığınarak kutlamayı kısıtlayacaksın, 1453 F. S. Mehmet vasiyetine bağlı kalmayla

övüneceksin, Yedi Düvele ve İç Düşmanlara karşı karşı, Tam Bağımsız Devlet bırakan bir “ÖNDERİN” vasiyetini de çiğnemekle övüneceksin, Kendin gibi olmayanları her gün kendince aşağılayıp ve yine kendince terörist ilan edeceksin, sonra milli birlik diyeceksin. Toplumu ve ulusu oluşturan dokuları yok edip, dinsel camia peşinde koşacaksın, Dışarda sadece İhvan deyip dışlanacaksın, içerde sadece nakşi deyip herkesi dışlayacaksın,

Tüm bunlar hata mı? Tüm bunlar gaflet mi? Tüm bunlar gaflet mi? Tüm bunlar dalalet mi?

Tüm bunlar ihanet mi? Yoksa bizim göremediğimiz keramet mi? Yoksa bir akıl tutulması mı?

NE DERSİN TARİH DEDE???

Yaşananlara bakınca tablo hazin, “TARİH”; son yıllarda yalana, talana, ideolojik çarpıklığa, aymazlığa bu kadar hiç uğramamıştır. Günlük politik çıkar ve yozlaşmaya alet edilmemiştir. Tüm değerleri, iktidar olmak ve orada kalmak, ya da iktidara yaranmak, iktidardan yararlanmak için çiğneyenlerden “DEVLET ADAMI” olmaz; hele hele “ÖNDER” hiç mi hiç olmaz. Politik figür olur. Seçim kazanmak için her şeyi mübah görürler. Ulus ve vatan değerlerini kullanmayı bile!!!

Tarihin hiçbir döneminde ve dünyanın hiçbir yerinde ulusunu esaretten bağımsızlığa ulaştıran olaylara ve kişilere sırtını dönen bir topluluk yoktur. Rejimle sorunu olan siyasal partiler her yerde görülebilir. Ancak, “BAĞIMSIZLIK” tüm siyasal farklılıkların üzerindedir. “O”, yoksa; namus, can, mal, inanç, şeref düşmanın ayakları altındadır. Haa hocaları fesli şöyle buyurdu; “… Keşke Yunan kazansaydı” diyenler için bu değerler önemli değildir. Türkiye Cumhuriyeti, BM üyesi tam bağımsız bir devlettir. Lozan Antlaşması’yla da hukuken dünyaya kabul ettirilmiştir. Bu büyük başarı Bağımsızlık Savaşı sonucu elde edilmiştir. O, savaşın doruğu ” Büyük Taarruz’dur”. O’nun da dönüm noktası 30 Ağustos  Başkomutanlık Meydan Muharebesi’dir.

30 Ağustos Zafer Bayramı, bunu anma ve kutlama günüdür. Bu büyük günü ancak “O”, büyük

başarıyı istemeyenler gölgeler. Kutlamak istemezler. Dini ve Ulusal Bayram’ları kutlama özgürlüğü, 30

Ağustos askeri başarı sayesindedir. 30 Ağustos bize bu coğrafyayı “VATAN” yaptı.

Acılar çekilse de, akıl, sağduyu, irfan hep galip gelecektir. 1919’da doğan “Uygarlık Güneşi” aydınlatmaya devam edecektir.

GAZİ’nin şu öğüdünü unutmazsak tabi; “… Çalışmadan, üretmeden ve terlemeden rahat

yaşamayı alışkanlık haline getiren uluslar önce hürriyetlerini sonra haysiyetleri sonra bağımsızlıklarını

kaybederler.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.