Köy Enstitüleri

Köy Enstitüleri
17 Nisan’larda aklıma hep Köy Enstitüleri gelir. Çünkü kuruluş günleridir. Aradan binlerce yıl geçse de eğitime gönül verenler,17 Nisan’ları hep anacaktır.
Köy Enstitüleri, eğitimde bir çığır açtı. Yüzyıllardır unutulan halkımızın aydınlık güneşi oldu. Köylüsü, kasabalısı, onlar sayesinde okul ve öğretmen yüzü gördü. Onların sayesinde zincirleri kırıp doktor, mühendis oldu.
Bizim kuşağımız Köy Enstitülerinin faydaları ve enstitülü öğretmenlerin hikayeleri ile büyüdü.
Köy Enstitüleri, aydınlanmanın sembolü iken örümcek beyinliler yüzünden yok olup gitti.
Köy enstitülerinin amacı, köy okulunu bir bakıma toplum merkezi yaparak köylünün temel gereksinimlerini karşılayacak, köylüyü Cumhuriyet devrimlerini benimsemiş daha üretken yurttaşlara dönüştürecek, becerilerle donanmış ilkokul öğretmeni yetiştirmektir. Enstitülerin amacını açıklayan Kayseri Pazarören Köy Enstitüsü’nün giriş kapısındaki sözdür: “Bozkırları baştanbaşa yeşile öreceğiz. Tanrı’nın geç kaldığı işi biz bitireceğiz”.
Köylerden seçilen ilkokul mezunları, enstitülerde, 2 yıl içinde dünya klasiklerini okuyacak düzeye gelmekte, spor ve müzik eğitimi yanında çeşitli eğlenceler düzenlemektedirler. Çocuklar her hafta, yaptıkları toplantılarda önceki haftayı değerlendirmekte, gelecek hafta yapılacakları tartışmakta, kararlar alıp uygulamaktadırlar. Komşu köy okullarında staj yapmaktadırlar. Çocuk, okul yaşamı sırasında, gerçek yaşamda var olan öğrenme, çalışma, üretme, düşünme, karar verme, uygulama gibi her durumu bizzat yaşayarak köy öğretmenliğine hazırlanmaktadır.
Köy Enstitüleri salt köy öğretmeni yetiştirmeye yönelik bir okulculuk hareketi değildir; geniş kapsamlı bir tasarıdır; eğitmen girişimini, köy ilkokullarını, köy bölge okullarını, köy enstitülerini, yüksek köy enstitüsünü, bunlara bağlı üretim birimlerini, kooperatifleri, dayanışma örgütlerini, köy okulları yapımını, ilköğretim seferberliğini, Milli Eğitimde yeni bir örgütlenmeyi kapsar. İncelemelerde bunlar bir bütün olarak ele alınmalıdır.
Köy Enstitüleri ile nasıl bir toplum yetiştirilmek isteniyordu? Yeni devletin vatandaşları çağdaş bilgi ve becerilerle donatılmalı, üretken olmalı, olanak eşitliği içinde yetenek ve eğilimlerine göre mesleklerini seçebilmeli, kapalı köy ekonomisini mesleksel ayrımlaşmayla dışa açabilmeli, sömürüden kurtulabilmek için haklarını bilmeli, bu hakları savunabilmek için demokratik yollardan örgütlenebilmeli, böylece baskı gücü oluşturabilmeli, ülkenin yönetimine katılabilmelilerdi. Cumhuriyet ancak o zaman gerçekten kurulmuş olacaktı. İleriye, gelişmeye açık Atatürkçülüğün yönü, doğrultusu da bu değil miydi? Köy Enstitüleri kurucularının şu sözleri bu yorumumuzu kanıtlamıyor mu? “…Kurtuluş savaşlarında kanlarını dökenlerin, inkılap hareketlerine emek verenlerin hakları ödenecekti. Yeteneklilere, çalışkanlara hakları verilecekti… İmparatorluk döneminde olduğu gibi ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen sınıflar bulunmayacaktı. Bu güçlere devletin bünyesinde yer verilecekti… Cumhuriyet bu demekti… Devrim, en uygun koşulları bularak yeni insan tipleri yaratmak zorundaydı…”
Cumhuriyeti kuran genç kadro, büyük çoğunluğu köylü olan ve aynı oranda okuma yazma bilmeyen toplumu kısa yoldan okuryazar yapmak istiyordu. Bu proje aynı zamanda ülkemizin çağdaşlaşma ve modernleşme projesi idi. Yine genç cumhuriyet kadrosu, demokrasiyi altın tepside sunmuştu ve yaşaması için altının doldurulması gerektiğinin farkındaydı. Onun için demokratik bir yapılanmanın zorunlu olduğunun farkındaydılar. Bunun başarılması için de çok yönlü yetişmiş, özgüveni gelişmiş, karşılaştığı sorunu çözebilen yetenekli ve zeki köy çocukları ile işe başladılar. Eğitim ve öğretim sorun çözmeye yönelikti
Eğitim her zaman egemen güçleri temsil eden siyasal iktidarların isteği doğrultusunda şekillenir. Köy Enstitüleri’nin otoriter bir tek parti yönetiminde kurulmuş olması, yanlış bazı yorumlara yol açmıştır. Yüzeysel bir bakışla, Köy Enstitüleri’nin böyle bir iktidarın temsilcisi olması gerektiği yorumları yapılmıştır. Burada gözden kaçırılan, o yılların tek partisinin karmaşık siyasal yapısıdır. Parti, güçleri ve sayıları giderek azalan Cumhuriyetin öncüleri asker-sivil ilerici aydınlardan, Osmanlı kalıntısı bürokratlardan, esnaf ve tüccar temsilcilerinden, belde eşrafından, derebeyi artıklarından, sınıf gerçeğini yadsıyan sağcılardan oluşuyordu. Ama en önemlisi, Köy Enstitüleri atılımı süresince devletin başında Atatürk ve İnönü gibi iki tarihsel lider vardı. Tasarı onların tartışılamaz siyasal güçlerine ve yetkelerine dayanarak uygulanabilecekti. 2. Dünya Savaşı döneminin olağanüstü koşulları da elverişli bir ortam yaratacaktı. Koşulların ve parti içi grup dengelerinin değişmesi ile de Köy Enstitüleri’nin sonu gelecekti
İşte Cumhuriyetin genç kuşağı üreten, paylaşan ve dönüştüren demokrat insanlar yetiştirerek ülkenin modernizasyonunu hedefliyorlardı. Bu, onların ülkenin geleceğine ilişkin temel felsefeleri idi. Karşısındakine güvenmeyen kendisine de güvenemez. Kendine ve karşısındakine güvenmeyen de demokrat olamaz.
Ve hala biz kız çocuklarını okula göndermek için kampanyalar düzenliyoruz. Kimlerin öğretmen olacağını tartışıyoruz.
Kısaca; Köy Enstitüleri,17 Nisan 1940’da kuruldu. 4 Şubat 1954’te de tarihin derinliklerine gömüldü. Bu okullar eğer siyasete kurban edilmemiş olsaydı, bugün çok farklı bir Türkiye olurdu. Onlar üreten, sorun çözen, düşünen, sorgulayan, yöneten insanlar yetiştiriyordu. Ya şimdi, tam tersi. Yoksa bu bir siyasi tercih mi?..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.