Kirli çamaşırlar

Etrafa saçılan bunca kirli çamaşır sayesinde leş gibi kokan günler yaşıyoruz…
“Doğruluk ve dürüstlük” adına yapılan “itiraf üstü itiraflar” yüzünden, hiç de meraklı olmadığımız konularla -çöplük patlaması sonrası oluşan çöp yağmuru altında kalmışız gibi- iliğimize kadar kirlenmiş durumdayız.
Bazılarının kendi içlerindeki çöplerin oluşturduğu gazlarının artık bir yerlere sığamaması ve patlaması sonucunda oluyor hep bunlar.
Dr. titrini taşıyan, doktor olabilecek kadar yüksek IQ’ya sahip olduğunu her daim insanların gözüne sokan kişi, kusmuk tadındaki açıklamalarını insanların önüne servis etmeye bayılıyor.
Bu tavırlarıyla da “doktor olmak ve adam olmak”la ilgili bir öyküyü hatırlatıyor insana…
Pek çok kişinin zaten bildiği bu durumları ısıtıp ısıtıp insanların önüne sürmesi, kendisinin “açıkladığı” çirkin konulardan bin kat daha çirkin.
Kirli çamaşırlarının ortaya dökülmesinin kavgasını verenlerin yaptığı muhabbet de, “tencere dibin kara, seninki benden kara” muhabbeti.
Ama tabii dönem gelene-gidene çakma dönemi olduğu için, çakanlar ve çakılanları tenis maçı izler gibi izlemek de bu işlerin meraklılarına kalıyor.
Meraksızlar da kendilerine dayatılan bu dedikodulardan bunalıp hiç bir habere paye vermez hale geliyorlar.
Benim aklımın almadığıysa şu:
Anlatılan olaylar gözünün önünde yaşanırken bu şahsın hiçbir olaya müdahale etmemesi, o anda şimdi lâfını ettiği kişilere sahte bir dostlukla yaklaşması. Haksızlık varsa haksızlıklara baş kaldırmaması, hepsini zulaya atması, biriktirmesi…
Yani kısacası, zamanı gelince kullanmak kaydıyla istiflemesi.
Yaşananlar yanlış olsa dahi, yapılan her yanlış o yanlışı yapanları bağlar. Cezalandırılması gerekiyorsa da cezalandırılır.
Bu olayları kenara atmak ve ortaya çıkartmak için beklemekteyse büyük bir kötülük var.
Kötü niyet, kötü düşünce, plan, düzen, tuzak var…
Tanınmış kişiler için “reklamın iyisi kötüsü olmaz” denilebilir belki ama bu yaşananlar onlar için de, kendi halindeki insanlar için de ciddi derecede üzücü boyutlara ulaşabiliyor…
Tanınmış kişiler arasında yaşanan bu olaylar sıradan vatandaşın arasına kadar da indi ne yazık ki.
Eskiden James Bond filmlerinde gördüğümüz o dinleme ve gözetleme yöntemleri teknoloji sayesinde artık her kesimde…
Cep telefonu marifetiyle herkes bir diğerini habersizce fotoğraflayabiliyor. Video çekim yapabiliyor. Yaptığı çekimleri şantaj unsuru olarak kullanabiliyor. Bu yolla istediklerini elde edebiliyor ve bir de bunu zafer olarak görebiliyor.
Kendi benliklerini sevmeyen, o yüzden de kabul görmeyeceklerinin bilincinde olanların işi belki de bunlar…
Bu dinlemeler en çok da tepe noktalarda etkili.
Bu yolla kelleler alınabiliyorsa, bu sayede devletler yönetilebiliyorsa, hâttâ o devletlerin yönü dahi değiştirilebiliyorsa, bu yolun oldukça etkili bir yol olduğu da su götürmez demektir.
Devletini örnek alan millet de her geçen gün bu balçığa biraz daha bulanıyor.
Artık geçtiğimiz yollara pirinç taneleri serpmemize gerek yok…
Teknoloji sayesinde ayak izlerimiz her yerde.
Yediğimiz- içtiğimiz, uyuduğumuz-uyandığımız her ne varsa kayıtlı…
Bunları kötüye kullanmak da içi kara insanların en sevdiği ve tek bildiği iş…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.