İnsan: İslam’ın amacı (Maksudu)

……yıllık bir hikayenin hem konusu, hem yazarı.
Sanki evrenin bir köşesinden, ya da bir başka boyuttan yerküremize fırlamış, gönderilmiş hissi veriyor.
Olanca büyüklüğüne rağmen küçük, olanca akıllılığına rağmen aciz, olanca donanımına rağmen yetersiz, olanca çokluğuna rağmen yalnız, olanca hırsına rağmen ölümlü….
Eşref-i Mahlukat’mı? , yeryüzü ölçeğinde Evet.
Kim bilir? Belki de insan; Evrensel ölçekte de biricik mahlukat ağacının en soylu meyvesi.
“Ahsen-i Takvim” üzere “en güzel surette” yaratıldığı, yani kapasitesinin sınırlarına dayanabilecek liyakati taşıdığı kesin. Yüceldiği zaman melekleri geçtiği ve geçeceği de. Belki de bunun için yerler ve gökler, gece ve gündüz, ay ve güneş emrine amade…
Pir Sultan, “Çok keramet var insanda” diyor. Gerçekten de çok keramet var insanda. İlahi kelam; “Biz insanoğluna ikram ettik” diyor. Bir atomun içindeki olaylardan, kainattaki galaksilerin hareketine kadar. Güneşin fonksiyonundan, yapraktaki fotosenteze kadar… Hepsi dakik ve rakik(ince) hesapların ürünü. Bu hesaplar insan aklının alamayacağı kadar ince. Bu hesapların “seriu’l hisap”(Çok çabuk ve yanlışsız hesap yapan) olduğu kesin. Kesin olan bir şey daha var; insanın alçaldığı zaman şeytana besmele çektirecek, vahşileştiği zaman en vahşi hayvanlara rahmet okutacak bir boyutunun olduğu. Nankörlük ve cehaletini kendisini yaratanında ifşa ettiği çamur tarafı, kavgacı ve aceleci tarafı. O vahşileştiği zaman hiçbir yırtıcı onun ayağının topuğuna su dökemez. Otuz yıl içinde oluşan (1915-1945) iki dünya savaşının bilançosuna, günümüzde devam eden “batı medeniyetinin!…” meydana getirdiği katliam şeklindeki işgallerin bilançosuna bakmak, insanın vahşileşince nasıl kendi cinsini toptan yok edebilecek bir canavara dönüşebileceğini anlatmak için yeterli. Yeryüzünde bulunan silahlar, yerküremizi onlarca defa yok edebilecek miktardadır. Modernizmin gelecekte tarihini yazacak insanlar, insanlığın bu çılgın dönemine “Cinnet uygarlığı” adını verecekler.
“Ahsen-i Takvim” tarafını, “Üflenen Ruh” temsil ediyor. İnsanın öncesiz mazisi, en yüce hali ve bitimsiz istikbali olan ruh. El-Mü’min’den iman, El-Basir’den basiret, El-Mürid’den irade, El-Alim’den ilim, El-Vedud’dan sevgi, El-Hayy’dan hayat taşıyan Ruh.
Sahi “insan” kelimesinin anlamı neydi?
Dilcilere bakılırsa insan kelimesi iki kökten geliyor. Biri unutmak anlamında “nisyan”, diğeri ilişki kurmak sevip-sevilmek, yakınlaşmak, tepki vermek ve tepki almak anlamında “ünsiyet”. Bu iki köken aynı zamanda insanın negatif ve pozitif kutuplardan müteşekkil bir varlık olduğunun filolojik tastiki.
Esfel-i Safilin tarafını, kurutulmuş-pişirilmiş çamurla sembolize eden “nefis” temsil ediyor. Sürekli kötülüğü emreden, insana vesveseler üfleyen negatif özbenlik. O hep ruha sırtı dönük olarak duran “lâ” deyip, “illa” demeyen, isyan narasını teslimiyet halkasına tercih eden, şeytanla işbirliği yapan, şeytan tarafı.
Şeytan, Allah’a “Ben Allah’dan başkasına secde etmem” gerekçesiyle isyan eden ilk hile-i şer’iyyeci. İçersinde “…rağmen…, …için…” kelimelerinin birlikte kullanıldığı cümlenin ilk muhatabı; “Hakk’a rağmen, Hakk için”, “Halka rağmen Halk için”, “Demokrasiye rağmen demokrasi için”, “Özgürlüğe rağmen özgürlük için” şeytanlıklar yaptıran çelişkiler ustası.
Ünsiyet boyutu ise, insanın yaratıcısı ile, diğer insanlarla ve tabiatla girdiği ilişkilerde diğer hiçbir yaratığın kuramayacağı kadar harika ilişkiler kurabilme potansiyelini ortaya çıkarıyor.
İlişki kurabilen, ünsiyet sahibi olan insan, yaradılış(hilkat) itibariyle müsbet bir öze sahip. Onun için yaradılış anlamına gelen “hilkat” sözcüğü ile insani erdemlerin tümüne verilen ortak isim olan “ahlak” sözcüğü aynı köke (ha-la-ka) mensup. Bunun anlamı şudur; Ahlâki olan yaradılışa uygun olandır, yaradılışa uygun olan da ahlâki olandır.
İnsan uzun tarih boyunca her zaman ahlâki ve dolayısıyla yaradılışına uygun davranmamıştır. Çoğu kez doğal çizgisinden sapmış ve saptırılmıştır. İnsanın yaratıcısıyla olan ilişkinin bozulması, insanın insanla ve doğayla ilişkisinin bozulması sonucunu doğurmuş, hem kendisinin, hem kendi cinsinin, hem de doğal çevrenin baş-belası olmuştur.
Alçalışlar ve yücelişlerin tarihi olan insanlık tarihi de tıpkı insanın yapısı gibi pozitif ve negatif yataklardan akan iki ırmağa benzemektedir. Rahmetli Necip Fazıl’ın; “Birinden nur akar, birinden kir” dediği bu yataklar arasında mekik dokuyan insan, rotasını kaybedip, pusulasını şaşırdığı her dönemde “ilahi mesaj” aracılığı ile uyarılmıştır.
İnsanlık tarihiyle yaşıt bu ilahı mesajın, değişen zaman ve zeminle, değişmeyen tek ortak adı “İslam”dır.
“İslam insanın mutluluğu, insan da İslam’ın maksududur” vesselam.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.