İncir çekirdeği dolmaz ama…

Tıkır tıkır işleyen planlardan geriye kalan, o planda figüran olarak kullanılan günahsız insanların acıları…
O acının üzerine her mevzu lüzumsuz, her söz kifayetsiz.
Olsa da;
Hayat devam ediyor…
Kaç kez yıkıldık böyle, kaç kez kalktık sonra.
Unuttuk mu yaşananları, unutmadık.
Unutmayacağız da…
Unutmayacağız ama düğün de yapacağız, bayram da..
Koşa koşa tatile de gideceğiz.
Yüreğimizdeki her acı zihnimizden geçecek zaman zaman.
Gözler bulutlanacak, feri kaybolacak.
Sonra, kazanılan bir maçla, kıvrak nağmeli bir şarkıyla, beklenmeden alınan bir armağanla tazelenecek hayat bir daha, bir daha…
Bir çocuk gülüşüyle aydınlanacak dünya.
Anlaşılacak ki henüz her şey bitmedi.
O çocuğu büyütmek için yaşamak lazım.
Yaşamak için de neşe lazım…
****
Hayat akıp giderken neler yaşamıyor ki insan.
Kendi yaşadığım kısacık bir otobüs hikayesi anlatayım size canlı canlı.
Şehir içi bir otobüsün dikkatli çıkması gereken bir yola bodoslama girmesi ve sürücüsü kadın olan 4×4 araçla çarpışma tehlikesi.
Kısa bir el kol hareketi vs vs.
Normaldir.
Hepimiz trafikteyiz. Bunun gibi daha nelerle karşılaşıyoruz.
Normal olmayansa, otobüs şöförünün sürücü kadının ardından demediğini komaması.
Ön koltukta oturan iki teyzeyi de lâflarının onaylayıcısı ilân ederek mevzuyu paraya pula, zengine fakire, ehliyete manava kadar dayandırması.
Yolda gelirken durakta yavaşlamadığı için, otobüs bekleyen bir yolcuyu almamasını ve niye durakta saklanıyormuş diyerek almadığı kişiye saydırmasına ses çıkartmamıştım.
“Sus Canan” demiştim.
Sürücü kadının ardından ettiği lâflara ise daha fazla kayıtsız kalamadım.
Kendi aracında istediğine istediği lafı edebilirdi, lâkin bu bir toplu taşıma aracıydı.
Ve o da kaptanı…
“Yol kadın sürücünündü, biz hatalı çıktık” dedim düz ama sakin bir sesle.
Lâfımı güçlendirmek için de -profesyonel olarak yapmamış olsam dahi- direksiyon öğretmeni olduğumu belirttim.
Ondan sonra iş bana döndü.
Bizim yetiştirdiğimiz sürücülerin bu kadar olduğundan başlayarak devamını getirdi.
Kendi kendine olan konuşmalar ve ona buna lâf atmalar başladı.
“Beyefendi insanlara çemkirmeyin” dememle de iyice coştu.
Diğer yolcuların kendisine ‘işini yapmasını ve kimseye hakaret etmemesini’ söylemesiyle de çıldırdı.
Durağa gelmeden kapıyı açarak, götürmüyorum işte, kullanmıyorum işte, ne haliniz varsa görün nidaları arasında yolcuları adeta dışarıya attı.
Ondan sonrasıysa ilgililere ettiğimiz telefon ve şikayet bildirimi.
Sonuç ne olur bilemem…
****
Kimseyi işinden gücünden ve ekmeğinden etmek değildir arzumuz ama insanların önce kendilerine, sonra işlerine ve dolayısıyla çevrelerine saygılı olmayı öğrenme zorunlulukları var.
Yılların öfkesini kusmak için sudan bahanelerin arkasına saklanmamaları ve hadlerini bilme zorunlulukları var.
İşlerini yaparken kişisel sorunlarını başkalarının sırtına yüklememe zorunlulukları var.
Bunları ya öğrenecekler ya öğrenecekler.
****
Hatay Reyhanlı’da yaşananların ardından bunlar ne kadar lüzumsuz hareketler aslında değil mi?
Ama korkutucu.
İncir çekirdeğini doldurmayan konulardan işlenen cinayetlere bakacak olursak.
Şu an yazabildiğimden anlaşıldığı üzre, henüz ömrümüz bitmemiş…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.